Gönderi

Bir yanda, her devrimde olduğu gibi o zaman da çoğunluk olarak ortaya çıkan gericilik güçlerinin temsilcileri olan şeriatçılar, eşraf, toprak ağaları, aşiret derebeyleri; diğer yanda Batı lib­eralizminin ve Osmanlıcılığın temsilcisi olan politikacılar ve aydınlar, Mustafa Kemal’in halkçılık fikrini bir yengeç kıskacı içine almışlar, sosyalizme gidecek korkusu ile, onun arkasındaki ilerici eğilimlere nefes aldırmıyorlardı. Bunların temsil ettiği görüşün, bütün savaşı döndüre dolaştıra hilafetin ve Bati emperyalizminin kucağına atacağını çok iyi bilen Mustafa Kemal, halkçılık davasını bu kıskacın iki kolunun arasın­dan, sosyalizme gitmemek koşulu ile zor kurtarabildi. Döğüş, çıkar zümreleri ile yerleşik-çıkar bağlantısı olmayanlar arasın­da bir savaştı. Çıkarcılar, yerleşik-çıkar değil, yerleşik yeri bile olmayan Mustafa Kemal’i aşağılık oyunlarla “ekarte” etmeye bile kalkıştılar. Onun ve onun yanını tutanların arkasında ağır basacak sınıflar yoktu: o zamanın harap geri Anadolusu’nda ne köylü, ne fakir ve emekçi halk siyasal bir varlıktı. Geri kalmış toplumlann aydınlarına kıyasla, başka yanlardan üstünlükleri olan ilerici Türk aydınlarının bu en zayıf yanı toplumsal devrim çabalarında onu bu kez de güçsüz bir duruma sokmuş­tu. Mustafa Kemal ve ordu olmasaydı, gerici çıkarcıların gücü, bunları bir kaşık suda boğacaktı. Bunun içindir ki ilerici Türk aydını Mustafa Kemal’e bu kadar bağlıdır; bunun içindir ki ordu ile ilericilik kendileri­ni her zaman aynı saflarda bulmuşlardır.
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.