Düşlerini sevdalı çayırlar doldururdu.
Çayırlar ki içinde ışıklı çalkantılar,
Altın rengi yapraklar, kutsal, ermiş kokular
Kıpırdanıyordu, sular gibi, sessiz, durgun!.
Karanlık nesnelerdi tek dostu. Akşam, yorgun,
Duvarları küf kokan, pencereleri örtük,
Soluk mavi boyalı, içinde, eski, tek tük
Eşyanın bulunduğu odaya çekilince,
Düşlediği romanı kurardı bütün gece.
Neler, neler geçmezdi özlem dolu usundan;
Aşı boyası gökler, sislere batmış orman,
Dallarda yıldız yıldız açan ten çiçekleri.
Düşler bitip, yalnızlık odanın her yerini
Doldurunca, bozgunlar, bunalımlar başlardı.
İnsaf! Orda, odada çarpan bir yürek vardı;
-Yalnız, kaba çuhanın üzerine uzanmış
Kendini kentin usul gürültüsüne salmış
Dört duvar arasında soluyan derin derin,
Düşünde çarşaf gibi yelkeni gemilerin.