Kabahat gerçlerde değil, sizdedir.
Siz gençleri nasıl terbiye ederseniz,
onlar da öyle yetişir. Gençlere
verdiğiniz terbiye nedir? Sadece hiç!..
Anneler ev işleri ve yemek yapmakla;
babalar da memuriyet, ticaret, dükkân
veya fabrika işleriyle meşgul olurlar.
Geceleri de geç vakitlere kadar
zamanlarını kahvehane ve kulüplerde
oturarak ve iskambil oynayarak
geçirirler. Ama çocuklarıyla asla meşgul
olmazlar. Çünkü bunun için vakitleri
yoktur. Hem sonra çocuklarla meşgul
olmak insanı yoran ve usandıran bir
iştir.
Bunlar çocuklarıyla konuşmazlar,
onların yaşantılarıyla ilgilenmezler.
Sadece boş zamanlarında çocuklarını
sevip okşamayı bilirler ve onlara
şekerleme ve oyuncaklar almaktan öte
başka bir şey yapmazlar. Sonra da,
“haydi bakalım, şimdi odanıza çekilin,
gürültü etmeden kendi kendinize
oynayın.” derler.
Aslında bunun anlamı şudur:
“Başımızdan defolun da ne isterseniz
yapın! Sadece bizi rahatsız etmeyin.”
Bu durum karşısında çocuğun aklı,
fikri, ruhu, işlenmemiş bir tarla gibi
kalır. Buraya yararlı hiçbir şey ekilmiş
olmaz. Arasıra çocuklara iyilik,
doğruluk ve sevgiden bahsedilse bile,
bunlar genellikle ruhsuz, kupkuru, taş
gibi sert ve çocuğa yabancı sözlerdir.
Anne-baba, çocuğun ruhunu
ilgilendirecek sözler söylenmesini
istemezler. İsteseler bile bunu nasıl
yapacakarım bilemezler. Onların sıradan
ve ısmarlama nasihatleri çocuğun hassas
ruhunda yankılar uyandırmaz.
Doğrusunu söylemek gerekirse,
çocuğun anne-babası sağ olduğu halde
ve evde bunlardan başka birçok halalar,
teyzeler, dayılar ve amcalar olduğu
hâlde çocuk yetim gibi büyümektedir.
Bazı ailelerde çocuklar çok iyi
beslenirler, iyi giydirilirler, sağlığına
vücut sağlığına dikkat edilir. Ancak tüm
bunlara rağmen çocuk ruhunun saflığı,
açlığı ve süsü ihmal edilir.
Doğrusu bu şartlar altında yetişen
çocukların, olduklarından daha fazla
yaramaz yetişmediklerine şaşmamalıdır.
Çocuklar büyüyüp de bazı şeyleri
anlamaya başladıklarında, aile hayatına
katıldıklarında, aileden ne alır ve ne
görürler ki?
Kentlerin, kasabaların, köylerin
meydanlıklarında birtakım çöplerin,
pisliklerin ve gübrelerin yığıldığını
görenler, “Bunlar sağlık kurallarına
aykırıdır; ne rezalettir bu böyle?” diye
feveran ederler.
Şimdi siz, evlat sahibi anne-babalar!..
Bir kere düşününüz. Kendi
vicdanınıza danışarak bir karar veriniz.
İçinde bulunduğu aile çevresi ve havası
çocukların kişiliklerinin sağlıklı bir
şekilde oluşmasında ne derece
olumludur?
Çocuklara, “Yalan söyleme,
yaramazlık yapma, bu hareket kötüdür,
nefret uyandırır, günahtır.” gibi
nasihatlerde bulunurlar ama bu
nasihatleri veren kişiler birbirlerini
aldatırlar.
Çocukları aldatırlar ve yine çocuklara
“Kimseyi incitmeyiniz, nezaketli ve
terbiyeli olunuz.” derler. Ancak
kendileri bu kurallara uymayı
düşünmezler.
Çocuklar aldatılmayı çabuk fark
ederler. Önce hayret ederler. Anne
babalarının kendilerine kötü ve günah
diye gösterdikleri şeyleri nasıl olup da
bizzat kendilerinin işlediklerini
anlayamazlar.
Sonuçta kendilerinde şu kanaat oluşur:
“Anne-babalar böyle söyler, başka
türlü davranırlar!”
Bu nedenle anne-babanın sözlerine
karşı çocukların güveni kalmaz. “Şunu
yapın, bunu yapmayın.” türünden
nasihatlere artık aldırış etmemeye
başlarlar.
Öte yandan anne-baba da çocuklarının
daha küçük olmalarına rağmen
kendilerine itaat etmediklerinden ve asi
olmalarından şikâyet ederler. Oysa ki,
çocukların bu hâle gelişine kendileri
neden olmuşlardır ama farkında bile
değillerdir.
Çocukların azarlama, kınama ve
cezayla itaatkâr ve sevgi dolu
olabileceklerini sanmayın. Onların
yanında öyle davranınız ki, sizin
meziyetlerinizi bizzat görerek sizi
sevmeye başlasınlar.
Kimi anne-babalar evdeki
yaşantılarına, giysi ve beden temizliğine
dikkat etmezler. Çocuklarının yanında
kirli, sökük ve eski elbiselerle ve kirli
el ve ayaklarla dolaşırlar. Konuşma ve
davranışlarında nezahet ve nezakete
riayet etmezler.
Kimileri de onların yanında
birbirleriyle kavga ederler ve
“Babanızın nasıl biri olduğunu görüyor
musunuz?” veya “Annenizin nasıl bir
kadın olduğunu kendiniz görün!” gibi
sözlerle çocukları da kavgalarına ortak
ederler.
Aile toplantılarında meydana gelen
dedikodulara, başkalarını
çekiştirmelere, küçük bir çıkar için
çevrilen dolaplara dair sözlere dikkat
ediniz.
İşte çocuklar ergenlik çağına
ulaşıncaya dek 15-20 yıl böyle feci bir
ortamda büyürler ve ondan sonra da
yaşlılarımız çocukların niçin göklerde
uçmadıklarına, kanatsız kaldıklarına
şaşarlar.
Böyle söyleyen aııne-babalara sormak
gerekir:
“Siz çocuklarınızı terbiye ederken
yükselmeleri için onlara kartal kanatları
mı taktınız? Yoksa bu kanatları
kökünden mi yoldunuz?”