Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

414 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
71 günde okudu
Canımın İçi Bedrettin Cömert ve Canım Kitabı:
Öncelikle, Bedrettin Cömert'in çeşitli dergilerde çıkan yazılarını bir bütünlük içinde bizler için derleyen, Hasan Hüseyin Korkmazgil'e minnetle.. * Şunu belirteyim.. Akademik bir kitap ve ağır konular var. Elbette zorlandığım, hatta anlayamadığım noktalar oldu. Sürekli araştırarak yoluma devam etmeye çalıştım. Kendi yaşamımda, kendimce belirlediğim bir çizgim var. ''Anlamasam da, sıkılsam da, okumak.'' Neden.? Çünkü şuna inanıyorum: Anlamadan, zorlanarak okuduğum konular, aslında beynimde oluşan gizli bir tohumdur. Ve vakti gelip, diğer kitaplarla beslendiğinde, o tohumlar filiz verir ve aslında, o filizler, o tohuma borçludur.! Sevgili Bedrettin Cömert, fazlasıyla, okurunu/dinleyicisini düşünen ve açıklamalı, örnekli anlatımıyla bunu elinden geldiğince kolaylaştıran bir yazar. Tahmin edileceği üzere, dergilerde çıkan yazılarıyla, o günlerin şartlarında tartışma konusu olan çoğu alana değiniyor. Doğrusu, zihnimde bir türlü oturtamadığım konulara açıklık getirdi. Yaptığım alıntılarla isteyenlerin kaba taslak da olsa fikir edinebileceğini düşünüyorum. Özellikle gençlerin, bu kitabı okuyarak, nice kazanımları olacağını da, ısrarla belirteyim. Yaklaşık üç yıl oluyor, kendisiyle tanışalı. Mitolojiye olan düşkünlüğüm vesilesiyle, özellikle ''Mitoloji ve İkonografi'' kitabından faydalandım, faydalanıyorum. Bu dördüncü kitabı. Şimdiye dek birçok kez sorulmuştur bana: En sevdiğin kitap hangisidir, diye. Hiçbir zaman tek bir yanıt vermedim. Her alanda, beğendiğim yazar ve kitapları var, dedim ama bu kitapla durum değişti. Hepsinin üzerine çıktı, abartısız. Neden.? Çünkü, okumayı seven bir insanım ve sanata da düşkünlüğüm var. Okuduklarımı eleştirel bir gözle okuyabilmek; baktığım herhangi bir sanat eserinde, nasıl bir yol izlemem gerektiğini bilerek çözümleyebilmek en büyük arzum. Ve bunlar için, bir başucu kitabı. * Onun gibi bir insanı, kendi dilimden okuma şansım olduğu için, kendimi şanslı hissediyorum. Ve, ülkesine olan bağlılığı, azmi ve çalışkanlığı için, onu, o güzel yüreğinden öpüyorum. Sivri dilli, denebilecek (!) bir insan ki; benim dünyamda, genellikle sivri dilli olduğu söylenen insanlar, dürüst insanlardır. Hazmedilemez. Hak edilmeyen övgülere bayım bayım bayılanlar, hak ettikleri acı gerçekleri duyduklarında, eteği tutuşmuş gibi feveran ederler.. Tutuşmuştur elbette. Çünkü, hiç kimsenin, ne kapasite, ne de yöntem olarak cesaret edemediği bir şeye kalkışmış Bedrettin Cömert. Kişiliğe asla hakaret barındırmadan, ortaya konan eserimsileri ve eleştirmenimsileri eleştirmesiyle, zülfü yâre dokunmuş. Üstelik bunu, sol-sağ ayırımı yapmadan yapmış. Ne cesaret ama değil mi.? Örneğin, başımın tacı, gözümün bebeği Nâzım'ın ''Saat 21-22 Şiirlerini'' eleştiriyor -ki, benim, ağzımın suyu akarak okuduğum şiirlerdir- :) * ''Nâzım Hikmet'in öylesine coşkun bir ozan kişiliği, öylesine çıkarsız ve ateşli bir insanlığı var ki, onun büyüklüğünü ve önemini, ne Saat 21-22 Şiirleri'nin genel başarısızlığı, ne siyasal amaçla yazdığı şiirimsi şeyler -başka dillerde bu şiirleri izlemek çok daha kolaydır-, ne de başka kusurları azaltabilir. Onu toptan okuyup, toptan duymak gerekir. Şiir ve insanlık dünyasının birleştirici yönlerini bulup çıkarmak gerekir. Nâzım'ın kişiliği, dümdüz bir insanın macerası değildir. Onun yaşantısı, bu yüzyılı etiyle, kemiğiyle yaşamış dinamik bir kafanın, dost bir yüreğin hikâyesidir. Bunun yanında sanat açısından eksik ve başarısız yönlerini belirtmek, Nâzım'ı bize daha yakın kılar, onun bir dogma haline gelmesini önler.'' * Forum, 1 Nisan 1968, Sayı 336 (Sayfa: 53) * Bir akademisyen değilim. Dolayısıyla, salt duygu dünyamda bıraktığı izdüşümlerle okuyorum. Ancak, çıkarsız, tarafsız, akılcı eleştirileri de dikkate alırım. Bunu kendi zihinsel gelişimim için ''şart'' görürüm. * Sözü çok uzattım ve farkındayım, belki hiç okunulmayacak bir eleştiri (!) yazıyorum. Olsun.! Her kitaba yapmıyorum. Benim dünyamda yerini belirleyen ve özellikle de, hiç okunmamış olmasıyla derin bir üzüntüye sevk eden bu kitap için, bir şeyler yazmam, benim için görevdi. Bedrettin Cömert ve onun gibi değerlere uzanan elleri yok sayarak, hak ettiklerini verdiğimi düşünüyorum. Bedrettin Cömert hâlâ yaşıyor ve onlar hiç olmadılar.! Onlar için tek bir dileğim var: Ömürlerinin son salisesine kadar kurtulamayacakları bir vicdan azabı, peşlerini bırakmasın. Elbette ki, bu vicdan azabını çekebilecek bilinç düzeyine eriştikten sonra. Umuyorum, tüm kalbimle diliyorum.. * Sevgili Bedrettin Cömert diyor ki: * ''Yazılarımın genellikle ilgi gördüğünü sanmıyorum. Nedenleri açıktı. Her şeyden önce toplum yaşayışımızın derin çelişilerine uygun olarak hâlâ küçük burjuva entelektüel değerlerinin egemen olduğu kültür-edebiyat yaşantımızda ufak tefek, eciş bücüş sorunlarla ve sorunumsularla vakit geçiriliyordu. Her şeyi yüzeyden görme ve koca koca konuları yetersizlik ve yeteneksizlik yüzünden geçiştirme alışkanlığı en son noktasına varmıştı. Eski ılımlıların, yağ bağlamış göbekleri ve balçık bağlamış beyinleriyle çıkar gölgesinde sürüne ilerlemeye çalışan birçok yorgun savaşçının (savaşçı mı dersiniz.? bütün yayın organlarını yeniden aralarında bölüşerek (patron mu arıyorsunuz.?) okurları afyonlamayı daha ihtiyatla sürdürdükleri bir gerçekti. Öte yanda, aynı kuşaktan oldukları halde, salt tutarlılıklarını, toplumsal bilinç ve duyarlılıklarını ve araştırma tutkularını yitirmemiş yazarlarımız, yayımlamak için namuslu tek bir dergi bulamıyordu. Bu da gerçekti. Bir yanda korkunun kıskacında paniğe kapılmış bir sınıfın faşist soytarılıkları ülkeyi kana boğmak isterken, öte yanda, bu sınıfa sırtını ve onursuz duyarlılığını bağlamış aydınımsılardan başka türlü bir davranış beklenemezdi elbette. Duygusal bakımdan bütün iğrençliğine rağmen, belirli koşulların yasal bir sonucuydu bu. Böyle bir ortamda siz kalkın da beyinleri zorlayın, olacak iş değil.! Nitekim etkisizliğim konusunda kuşkum yok. Bazıları yazılarıma soyut dedi. Hiç de öyle değildi. Şu var ki soyut diyenler, her yazıyı baygın bir hikâyenin veya suya sabuna dokunmayan sıfatsız yazıların verdiği rahatlık ve gevşeklikle okumaya alışmışlardı. Her şeyden önce hiç kimsenin ağzından düşürmediği, ama çoğunun benzetmeyle karıştırdığı imge denilen şeyin içine giriliyor, benzetme olmadığı için de her zaman gözle ilişkisi olmayan imgeler çözümleniyordu. Bu konudaki çelişi ve yanılgılar öyle bir çizgiye varmıştı ki, hem bilimin kavramlarla ifade ettiğini sanat imgelerle söyler deniliyor, hem de imgeli şiir, imgesiz şiir gibi tanımlar yapılıyordu. Örneğin Orhan Veli şiiri, sanki imge olmayan şiir mümkünmüş gibi, imgesiz olarak tanımlanıyordu. Böyle tutarsız bir zihniyete karşı ancak sorunları kökünden kavramak, onları çözmek için kullanılacak yöntemleri rastlantıya ve tembelliğe bırakmamak ve ayakları hiçbir zaman yerden ayrılmayan irdeleyici araştırmanın peşini koyuvermemekle çarpışılabilirdi.'' (Sayfa: 131) * Son sözü Hasan Hüseyin ve Özdemir İnce'ye bırakayım: * Bedrettin Cömert'i uzaktan tanıyanlar, kuşkusuz, onda kendi konumlarına göre bir takım nitelikler, özellikler bulmaya çalışacaklardır. Ama, Bedrettin Cömert'i çok yakından tanıyan biri için durum değişiktir. Yani, ormanın içinden ormana bakmak, apayrı bir bilinç işidir. * Hasan Hüseyin *** İlk yazılarını okudukça, şöyle bir kanıya varmıştım: ''İşte ciddi, titiz, tuttuğunu koparan inatçı biri'' demiştim. Bir insanı hiç tanımadan, sadece yazılarına bakarak böyle bir kişilik tanımlaması yapabilmek için, bu özelliklerin o kişinin kaleme aldığı yazılarda da olması gerekir. Gerçekten de bu nitelikler Bedrettin'in yazılarında bol bol vardı ve öylesine bol bol vardı ki bir yazının dar sınırları onun yazısal tutku, hız ve soluğundan nefes darlığına uğruyor gibiydi. * Özdemir İnce * Lütfen okuyun.. Kendiniz için..
Eleştiriye Beş Kala
Eleştiriye Beş KalaBedrettin Cömert · De Ki Yayıncılık · 20075 okunma
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.