Gönderi

Şimdilik buradayız ve elimizde fırsat var. Görüyor, koşuyor, hayaller kuruyor ve öğreniyoruz. Öğrenmek yaşamaktır. Öğrenmek ve farkında olmak...
··
11.6k views
Münzevî okurunun profil resmi
Profil isminizi her okuduğumda gülüyorum 😂
LÂ EdRİ/Hiç BirŞEY okurunun profil resmi
Kendi kendine konuşmak! Rahmetli babam, misafirlerimizi yolcu ederken "Gülü güle" diyeceği sırada latife kabilinden "Sakın güle güle gitmeyin, yoksa size deli derler" derdi. Nitekim kendi kendine konuşan insanlara da 'deli' demiyorlar mı? "Kendi kendine konuşmak" acep niçin bir delilik belirtisi olarak algılanıyor dersiniz? Oysa eskiden İstanbul halkı (bilhassa İstanbul hanımefendileri) sevaptır deyû türbelere gidip ölüleri veya Miskinler Tekkesine gidip fakirleri ziyaret ettikleri gibi, hastahanelerde hastaları, bilhassa akıl hastahanelerinde delileri de ziyaret ederler ve onlara hediyeler, yiyecekler götürürlerdi. Bunu rahmetli babaannemden de biliyorum; zira kendisi kandillerde, bayramlarda, hastahanelere gider, tanısın tanımasın hastaları ziyaret ederdi. Bakırköy Akıl Hastahanesi'ne gidip oradaki delilere öteberi götürdüğünü de kendisinden çok defalar işitmiştim. Bazen, orada kötü koşullarda yaşayan delilerin ne kadar acınası durumda olduklarını anlatır, onlar için şifa dilerdi. (Acaba şimdi İslâmcı kadınlar panellerden, sempozyumlardan, toplumsal etkinliklerden (!) böylesi mekânları ziyaret etmeye fırsat bulabiliyorlar mı? Daha doğrusu bu tür ziyaretleri hâlâ bize mahsûs bir toplumsallık kategorisi içinde mütalaa ediyor/edebiliyorlar mı? Hiç sanmıyorum!) 'Delilik' bizim toplumumuzda, hep velilikle alâkalı bir keyfiyet taşıdığından olsa gerek, deliler/delilik hep ilgimi çekmiş ve deliliği korkulması gereken değil, anlaşılması gereken bir hâl olarak görmeye çalışmışımdır. Kimbilir belki de bu, daha bıyıkları terlememiş bir gençken işittiğim "Size deli denmedikçe imanınız sahih olmaz" hadîs-i şerifinin telkini altında bulunduğumdandır... Şimdi düşünüyorum da bugüne değin bu hadîs-i şerifin sıhhatinden şüphelenmek hiç aklıma gelmedi; doğrusu buna lüzûm da görmedim. [Bu yazıyı okuduğunda, İsmail Kara, şöyle bir tebessüm edip o tatlı Karadeniz şivesiyle "Ne düşünüyorsun, bu hadîs-i şerif bizim nezdimizde sahihtir" mi derdi acaba?] Her neyse... "Kendi kendine konuşmak" şeklinde nitelenen hâli, zahiri üzere anlamak ve burada böylece ele almak niyetinde değilim; tıpkı deliliği salt zâhirî mânâsıyla anlamadığım ve burada bu mânâsıyla ele almayı düşünmediğim gibi... "Kendi kendine konuşmak", insanın başkasıyla konuşamaması demek olduğundan, insanoğlu başkasıyla, başkalarıyla konuşamadığında, konuşmak istemediğinde kendine döner ve kendisiyle konuşmaya başlar. Evhamlı hastalara atfen kullanılan "kendini dinlemek" deyişine benzer bir biçimde, hep kendini dinler, hep kendiyle konuşur. Dışarıyı bırakır, dışarısı ilgisini çekmez, dışarıya söyleyeceği sözü kalmamıştır; herhangibir isteği de... Zâhiren yalnızdır, yalnız görünür ama o aslında kendisiyledir; kendisini dinlemekte, kendisiyle konuşmaktadır. "Başkaları" da ne yapsınlar, birini bu halde gördüler mi, acırlar ona ve basarlar damgayı: "delirmiş zavallı..." Bunu bilemeyiz oysa, bilsek bile söyleyemeyiz. Birkaç yıl oluyor, ünlü (ve tabii ki artık "yaşlı") şâir ve fikir adamlarımızdan birini Eminönü meydanında kendi kendine konuşarak yürürken görmüştüm. Ne yalan söyleyeyim, önce ben de kendisini bu halde görünce acımış ve fevkalâde üzülmüştüm. Üzüntüm haline değildi; zira başkalarıyla konuşma istek ve arzusunun kalmadığını, bir mânâsıyla sözünü tükettiğini biliyordum. Lâkin kendisini tanıyan hayranlarının onu bu halde görünce, halini hemen zahirine hamledeceklerini ve ona acımak gibi bir zavallılığa düçar olacaklarını tahmin edebiliyordum. Şiirlerini anlayamayanların, halini de anlayamayacakları muhakkaktı. İşte o zaman canımı acıtan buydu. Gerçekten de acımıştı canım. Başkalarıyla konuşma isteğini yitirenlerin susması lâzım geldiği düşünülür ki bu sanıda bir yönüyle haklılık payı vardır. İsteksizlik susmayı göze almak demektir! Susulur da nitekim.. Fakat bu artık başkalarının (dışarının) duyamayacağı tonda yeni bir konuşmanın başlamasına yol açar! Susmak her halûkarda susmak değil, başkalarının yanında susmak demektir. Susan kendi kendiyle konuşmayı, kendi kendini dinlemeyi seçen adamdır! Bayezid-i Bistamî hazretlerinin, "40 yıldır tekellüm ediyorum da insanlar benim kendileriyle konuştuğumu zannediyorlar" şeklindeki ifadesi, işbu sebepledir ki aklı karışıklar için söylenmemiştir dcundioglu@yenisafak.com
SeyamiPafa okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim gerçekten çok güzel bir özetleme 👏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.