Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

ASLAN MI? SÜT DÖKMÜŞ KEDİ Mİ? Büyük bir krallığın veya imparatorluğun kuruluşu adeta aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumudur. Eğer krallığınız küçük kalırsa, daha kuvvetli bir komşunuz tarafından yutulacağınız kesindir. Ancak krallığınızı ne kadar büyütürseniz ve sınırlarını ne kadar genişletirseniz, topraklarınız dış güçlerin saldırılarına o kadar fazla maruz kalır. Hitit kralları batıdaki toprakları kendi haline bırakamazdı. Eğer bıraksalardı bu bölgedeki ülkelerin oluşturacağı bir ittifak, doğudaki Mitanni önderliğindeki ittifak gibi Hatti top raklarına yönelik büyük bir güvenlik tehdidi haline gelirdi. Hititler, gönülsüzce de olsa batıya seferler düzenlediler. Üstelik batıdaki sorunlu ülkelerle aralarındaki çekişmeli konuları, sürekli olarak barış yoluyla çözmeyi deniyorlar ve ancak bu girişimleri başarısız olduklarında savaşa başvuruyorlardı. Bu seferler de esasında savunma amaçlıydı. Kadim Anadolu'nun aslanı genelde süt dökmüş kedi rolünü üstlenmeyi seçiyordu. Bu durum Tudhaliya'nın halefi Arnuvanda'nın yazdığı hayranlık uyandıran bir belgede belirgin bir hale gelir. Arnuvanda başlangıçta Tudhaliya' nın ortak hükümdarı ve büyük olasılıkla evlatlığıydı. Belge, Madduvatta İddianamesi olarak bilinir. Şikayetname şeklinde olan belge, Kral Arnuvanda tarafından Madduvatta adlı birine yazılmıştır. Tudhaliya, Madduvatta'yı büyük olasılıkla Hititlere bağlı toprakların güneybatı veya güney ucunda yer alan ve Arzava ülkelerinin doğu sınırından çok da uzakta bulunmayan, Zippasla adlı engebeli bir ülkenin krallığına atamıştı. Madduvatta, Attarşiya adlı bir 'Ahhiyalıyla' bozuştuktan sonra iltica etmişti. 'Ahhiya', 'Ahhiyava' nın eski ve kısa adıdır ve metinlerde ender olarak geçer. Bu nedenle Attarşiya' nın (Forrer bu kişiyi efsanevi Yunan kralı Atreus ile özdeşleştirdi) Mykenaili bir Yunan olduğunu varsayıyoruz. Metinde 'adam/erkek' anlamına gelen LÜ ifadesi kullanıldığından Attarşiya'nın bir kral olmadığını anlıyoruz; aksi halde LUGAL teriminin kullanılması gerekirdi. Attarşiya belki de Anadolu'da yerleşmiş soylu bir Yunandı. Yunanistan anakarasındaki bir kralın temsilcisiydi veya kendi başına hareket ediyordu. Piyadelerden ve en az 1 00 savaş arabasından meydana gelen küçük bir ordunun desteğine sahipti. Kuşkusuz ordusunu kullanarak Anadolu'daki güç ve nüfuzunu artırmaya niyetliydi. Madduvatta belki de önceleri Attarşiya'ya tabiydi veya komşu ülkenin hükümdarıydı. Attarşiya'yla ters düşünce kaçmak zorunda kalmıştı. Beraberinde yalnızca aile üyelerini ve maiyetini değil, aynı zamanda askerler ve savaş arabaları dahil olmak üzere kayda değer sayıda taraftarını da götürmüştü. Tudhaliya başlangıçta mültecileri sıcak karşıladı ve Madduvatta'ya Hititlere tabi olan toprakların çevresinde yer alan ve kendisine ait olan bölgede bulunan küçük bir prensliğin yönetimini verdi. Madduvatta, büyük olasılıkla mevcut ordusunu ilave piyadeler ve savaş arabalarıyla daha da güçlendirdi. Hitit krallarının tabi hükümdarlara dayattığı şartların benzerleri ona da dayatıldı. Tudhaliya, bu mülteci ve dönek hükümdarın, Hitit topraklarına el uzatan Arzava karşısında faydalı bir tampon görevi göreceğini bekliyor olmalıydı. Böylece Hitit kralı, masraflı batı seferlerini azaltabilecekti. Kralın Arzava topraklarında ve diğer batı devletlerinde gerçekleştirdiği kesin fetihlere (anlatılanlara göre) rağmen tüm bu devletler Hititlerde bağımsızlıklarını korumuşlardı. Gelecekte kurabilecekleri koalisyonlar bir kez daha Hitit Krallığı'nın güvenliğini tehlikeye sokabilirdi. Hitit Krallığı'nın uç noktasında küçük bir orduya sahip güvenilir bir tabi hükümdarın varlığı, Hititlerin doğrudan müdahalesini gerektirmeden olası tehditleri azaltabilirdi. Elbette bu tabi hükümdarın bölgedeki Hitit çıkarlarına sadık olmasına ve bu çıkarları etkin bir biçimde temsil edebilmesine bağlıydı. Madduvatta ikisini de yapmadı çünkü kendi planları vardı. Tudhaliya'nın saltanatının geri kalan kısmında ve en azından Arnuvanda' nın tahta çıktığı ilk yıllarda, Hitit efendilerine olan yükümlülüklerini sürekli ihlal etti (Arnuvanda' nın ona yönelik şikayetlerinden bunu çıkarıyoruz). Arıadolu'nun güneybatısında kendisi için küçük bir imparatorluk kurma hevesine kapılan Madduvatta, efendisinin açık talimatlarına aykırı olarak Arzava'yı istila etti. Arıcak karşılığında eline Arzava Kralı Kupanta-Kurunta'nın muazzam kuvvetleriyle yaptığı karşı saldırıdan başka bir şey geçmedi. Kupanta- Kurunta, Madduvatta'nın topraklarını istila ve işgal etti. Madduvata can havliyle kaçmak zorunda kaldı. Tudhaliya, Hitit kıtalarını göndererek Madduvatta'yı kurtardı, düşmanı topraklarından püskürttü ve onu yeniden tahtına oturttu. Ardından sahneye Attarşiya ve ordusu çıktı. Madduvatta'yı öldürüp topraklarına el koymayı düşünüyordu. Madduvatta bir kez daha istilacılardan kaçtı. Tudhaliya yine bu orduyu savuşturmak için kuvvet gönderdi. Görev başarıyla tamamlandı, Madduvatta yine tahtına oturdu. Ancak Tudhaliya, kendisine tabi olan hükümdarın güvenilirliğinden ve niyetlerinden kuşku duymaya başladı. Bu nedenle Hitit seferi kuvvetlerine bir süreliğine Madduvatta'nın yanında kalmalarını emretti. Kuşkusuz sürekli kaçan Madduvatta'ya göz kulak olmak ve onu kontrol etmek amacını güdüyordu. Ancak Majesteleri kurnazlığın kurbanı oldu. Madduvatta, yakınlardaki, düşman kuvvetleriyle davetsiz misafirlerine karşı gizlice komplo kurdu. Bu kuvvetler Hititleri tuzağa düşürdüler ve yok ettiler. Ordu komutanı da öldürüldü. Tudhaliya şaşırtıcı bir şekilde intikam için harekete geçmedi. En azından bu konuda bilgimiz yok. Bu durum Madduvatta'yı cesaretlendirdi. Bir adım daha ileri giderek Hititlerin baş düşmanı Arzava Kralı Kupanta-Kurunta'yla ittifak kurdu. Madduvatta'nın Kupanta- Kurunta'nın kızıyla evlenmesiyle ittifak pekiştirilecekti. Kupanta- Kurunta, düğünün yapılacağı Madduvatta'nın topraklarına davet edildi. Ancak bu bir dalavereydi veya en azından Madduvatta efendisine öyle yazmıştı. Böylece Kupanta-Kurunta'yı efendisinin pençesine düşürerek öldürülmesini sağlamış olacaktı. Metin bu noktada parçalanmış olmakla birlikte anlaşıldığına göre Kupan ta-Kuruma müstakbel damadından şüphelendiği için düğünü iptal etti. Hitit kralı da Madduvatta'nın niyetlerine kuşkuyla bakıyordu. Böyle olmasına rağmen metinde bu hain hükümdara daha fazla toprak verildiği görülür. Bu sayede gücünü Batı Anadolu'ya dek yayan Madduvatta, Arzava'dan da geniş topraklar alarak hızla büyüyen krallığına kattı. Hititlerin bölgedeki çıkarlarını temsil ettiğini ve buna göre hareket ettiğini söylüyordu. Madduvatta sorunu, Tudhaliya'nın halefi Arnuvanda'nın saltanatında da (hem ortak hem de tek başına hükümdarlığı sırasında) devam etti. Madduvatta, güneybatıdaki de facto krallığına daha çok toprak kattı. Bu topraklar arasında Hapalla ülkesi (Arnuvanda' nın tepkisiyle Hititlere geçti) ve büyük olasılıkla Anadolunun güneybatı kıyılarına çıkışı olan Lukka Ülkeleri adı verilen bir bölge vardı. Lukka'da faaliyet gösteren korsanlar, daha sonra Alasiya (Kıbrıs) adasının kıyı kentlerine ve Mısır kıyılarındaki yerleşimlere saldırdılar. Lukka gemileri çok büyük olasılıkla, Alasiya'ya saldıran Madduvatta'nın donanmasına katıldılar. Arnuvanda bir kez daha tepki verdi. Alasiya halkı Hititlere haraç ödüyordu! Ancak Madduvatta' nın topraklarına saldırısı hoş görülemezdi zira bu saldırıda Arnuvanda' nın babasının yanına kaçmasına neden olan eski düşmanı Attarşiya'yla işbirliği yapmıştı! Bu noktada Madduvatta' nın öyküsünü anlatan ilk tablet sona erer. Öykü, bugün kayıp olan ikinci tablette devam ediyor olmalıdır. Belki bu hain ve kaçak hükümdar, neticede hak ettiği cezayı bulmuştur. Ancak bu yalnızca bir spekülasyondur. Öykünün elimizdeki parçası bize Madduvatta'nın oynadığı tehlikeli ve entrika dolu oyunu anlatır. Hattuşili ve Murşili'nin saltanatları boyunca Suriye'deki krallıkları ve kentleri kasıp kavuran Hitit aslanı artık kurnaz bir fare tarafından madara edilen süt dökmüş kediye dönmüştü. Madduvatta, kendisine sığınma hakkı veren kralın, küçük bir imparatorluk kurmasına olanak sağlayan ve azarlama dışında hiçbir misillemede bulunmayan halefinin güvenini sürekli olarak suiistimal eden, hain ve vicdansız bir cani olarak tasvir edilir. En azından bize öyle görünüyor. Belgeyi okurken anlatının nesnellikten uzak olduğunu ve tamamen Hitit bakış açısıyla yazıldığını aklımızdan çıkarmamalıyız. Madduvatta' nın kendisine yönelik bir dizi suçlama karşısındaki tepkisi ne olmuştu? Belgenin yazarının ona yakıştırdığı sözler, belki de eylemlerini savunan Madduvatta' nın sözlerinin eksik ve saptırılmış haliydi. Ne olursa olsun bu iddianamenin asıl amacını bilmiyoruz. Belgede, Yeni Krallık adını verdiğim dönemin ilk kralları, özellikle batıdaki faaliyetleri söz konusu olduğunda zayıf ve kolayca aldatılan kişiler olarak betimlenir. James Mellaart, bu dönemde Hititlerin batıdaki gücünün esamesinin okunmadığı yorumunu yapar. Yine de iddianamede Hititlerin Batı Anadolu'ya doğrudan ve kalıcı müdahalelerde bulunmaktan tamamen kaçındığı özellikle vurgulanır. Hatti' nin siyasi ve askeri çıkarlarının büyük ölçüde devletin nüfuzunun güneydoğuya yayılması ve düşmanlarını anayurdun kuzeyi, doğusu ve güneydoğusunda tutulması olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim. Batıdaki topraklardan gelen tehditler rahatsız edici olmakla birlikte aynı zamanda kaçınılmaz ve tehlikeli olacak derecede dikkat dağıtıcıydı. Bölgede yapılacak birkaç sefer, bu tehditleri bertaraf edecekse Hititlerin canına minnetti. Hititler tarihlerinin bu döneminde batıda fethettikleri topraklarda kalıcı bir kontrol kurmakla ilgilenmiyorlardı. Tudhaliya'nın seferlerinden sonra batıdaki ülkeler, Hapalla hariç bağımsızlıklarını korumuşlardı. İddianamede belirtilenlerin aksine efendileri, Arzava ve büyük olasılıkla Lukka gibi batı ülkelerinde askeri girişimlerini genişleten Madduvatta'ya batıdaki toprak ihtiraslarını tatmin etmesi için geniş bir hareket alanı sağlamışlardı. Ancak Madduvatta' nın bu ihtirasları için gereğinden fazla riske girdiği zamanlar vardı. Hitit toprağı olan veya Hititlere haraç veren ve Arnuvanda'nın üzerinde hak iddia ettiği Hapalla ve Alasiya'yı istila ettiğinde böyle oldu. Hititlerin hoşgörüsünün sınırlarını test ettikten sonra sağduyulu hareket ederek geri çekildi. Madduvatta, efendileriyle iletişim kanallarını açık tutarak, onların üstünlüğünü kabul ederek ve onlara bağlılığını sürdürerek yeteneğini ortaya koydu ve böylece kendi amaçlarını gütmeyi sürdürdü. Efendileri de batıdan gelen tehditlere karşı koyarak Hitit sınırlarını koruduğu sürece batıdaki toprakların bir kısmını kendi üzerine almasına ses çıkarmadılar; zira Madduvatta en azından resmi olarak hala Hitit tebaasıydı. O halde Madduvatta belgesinin asıl amacı neydi? Hitit arşivlerinde Madduvatta'ya gönderilen orijinal belgenin bir kopyası olmalıydı; aksi halde belgenin yazılmasının bir anlamı olmazdı. Bence bu sözde İddianame, Madduvatta ve halihazırdaki Hitit efendisi Arnuvanda arasındaki yeni bir anlaşmanın giriş kısmıydı. Tabi hükümdarın, Büyük Kral'la yapacağı yeni ittifaktan önce geçmişteki hatalı davranışlarını kabul etmesi gerekiyordu. Yeni anlaşmada her iki taraf da taviz verdi: Madduvatta batıda kazandığı topraklarda hüküm sürmeye devam edecek, Hitit egemenliğini tanıyacak ve Hititlerin hak iddia ettiği topraklardan uzak duracaktı. Arnuvanda bu düzenlemeyle, Arzava birliği de dahil olmak üzere batıdaki ülkelerin Hititleri rahatsız etmesini engellemeyi umuyordu. Madduvatta belgesine ilişkin tüm bu değerlendirmeler ve satır aralarının okunarak yorumlanması bana aittir. Daha makul bir yorumda bulunabilir misiniz? Madduvatta'nın sonunun ne olduğunu bilmiyoruz ancak halihazırdaki patronu Arnuvanda, dikkatini krallığının güvenliğine yönelik başka bölgelerden gelen tehditlere çevirmek zorunda kaldı. Kaşka kabileleri Hitit sınırlarını geçip, bölgedeki pek çok kült merkezini yağmaladıklarında anayurdun kuzeyindeki bölgelerde büyük bir kriz ortaya çıktı. İstilacıların neden olduğu yıkım, Arnuvanda ve kraliçesi Asmunikal'ın Güneş Tanrıçası'na ettiği duada belirtilir: Ey Tanrılar. Kaşkalar tapınaklarınızı yıktılar ve imgelerinizi parçaladılar. Gümüş ve altını, gümüş, altın ve bakırdan libasyon kaplarını, tunç eşyalarınızı ve elbiselerinizi yağmaladılar ve aralarında paylaştılar. Rahipleri, yüce rahipleri, rahibeleri, kutsal suyla arınmışları, müzisyenleri, şarkıcıları, aşçıları, fırıncıları, pullukçuları ve bahçıvanları ayırdılar ve kendilerine hizmetkar yaptılar ... Arnuvanda istilacılara karşı etkin ve silahlı bir direniş yapacak kaynaklara sahip değildi. Yapabileceği tek şey istilacıların anayurtta daha fazla ilerlemesine engel olmaktı. Bunun için de onlara bir dizi pakt veya antlaşma önerdi. Kuşkusuz zaten elinden çıkmış olan Hitit topraklarını da onlara terk etti. Yurdun güneyindeki toprakların güvenliğini de benzer bir şekilde sağladı. Güneydoğu kıyısında yer alan önemli liman kenti Ura gibi bölgedeki kentler ve halklarla anlaştı. Kizzuvatna'daki Hitit nüfuzunu yeniden canlandırmaya çalıştı. Bunun için İsmerika adlı bir bölgeden gelen asker-kolonicileri krallığa yerleştirdi ve onların bağlılığını sağladı. Bu konuda imzaladığı antlaşma günümüze ulaşmıştır. Yine de bu yapılan geçici çözüme yönelik diplomasiden fazlası değildi. Üstelik bu çözüm, doğudan gelen kötü haberlerle gölgede kaldı. Mitanni yeniden ayağa kalkmıştı! Yeni Mitanni kralı, büyük olasılıkla Sauştatar'ın oğlu ve halefi Artatama'ydı. Mısır'ın sırasıyla II. Amenhotep ve IV. Tuthmosis idaresinde saldırganca davranarak gözlerini yine Suriye bölgesine dikmesi , bu haberleri daha da kötüleştiriyordu. IV. Tuthmosis, Mitanni kralıyla bir ittifak yaptı. İki hanedan arasındaki anlaşma evlilik yoluyla pekiştirildi. İki Büyük Kral artık Suriye toprakları için savaşmayacaklardı. Suriye'yi aralarında bölüşmek üzere bir dostluk antlaşması imzaladılar. Mısır, Asi ırmağı üzerindeki Kadeş ile Suriye'deki kıyı devletleri olan Arnurru ve Ugarit'in kontrolünü sağladı. Kuzey Suriye'nin ötesindeki tüm topraklar Mitanni'ye terk edildi. Bu uzlaşmayla bölgede Hitit nüfuzu ortadan kalmış oldu; halbuki Arnuvanda'nın babası kısa süre önce Suriye'de başarılı seferler yapmıştı. Ancak kısa süre sonra bu nüfuz kaybının Hititlerin en önemsiz sorunu olduğu ortaya çıkacaktı.
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.