Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

pisiriknihilist.com/2020/08/14/dost... DOSTOYEVSKİ NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ? NEDEN OKUMAK GEREK? Her şeyden evvel Dostoyevski denince akla, edebiyat gelsede. Dostoyevski aynı zamanda büyük bir psikolog ve derin bir filozoftur ki bu yeteneklerinide kitaplarına güzelce yedirmeyi başarmıştır. Bir çok büyük filozofun ve edebiyatçının onun fikirlerinden etkilendiğini biliyoruz. Örneğin: Nietzche, Albert Camus. , Stefan Zweig, Andre Gide. Camus: Dostoyevski okuduktan sonra yazmayı bırakmayı ciddi oranda ölçüp tarttığını söyler hatta mutlu ölüm kitabını okuyanlar varsa, içindeki suç ve cezayı göreceklerdir. Zweig ise tam bir dostoyevski takıntısına sahipti ona göre insanlığın son sınırı Dostoyevski değilse hiç kimse olamazdı. Keza Sigmund Freud’ta Dostoyevski metinlerinden oldukça faydalanmıştır. Peki bu adamı bu kadar büyük ve önemli yapan neydi? Neden insanlar onu okuduktan sonra, değiştiklerini ve huzurlarının kaçtığını söylüyorlardı. Gelin, yeraltından notlar kitabının şu ilk satırıyla başlayalım. “Ben hasta bir insanım… Gösterişsiz içi hınçla dolu bir adamım ben.” diyor Dostoyevski. Yeraltından notları bir itiraf kitabı olarak gören herkesinde katılacağı gibi. Epilepsi hastası olduğunuda göz ardı etmeyelim. Dostoyevski, insan doğası ve tanrıyla kafayı bozmuş bir insandı. İnsanı ve tanrıyı tam olarak anlama çabası içindeydi. Ve bunuda son derece duygusal kişiliği sayesinde oldukça iyi yapıyordu. Duygularını uç noktalarda yaşayan, her gün kendisiyle savaşan bir insandı. Kendini sürekli mağlup etme takıntısı, ona gerçekten hepimizi etkileyen antikahramanlar yazabilme ilhamı vermişti. Romanlarındaki her bir karakter aslında Dostoyevskinin diğer bakış açılarını sunmak için oradaydılar. Ve bazen romanın içinde kime hak vereceğinizi şaşırıyor, bu durumda sizi mecburen derin sorgulamalara itiyordu. Bu ikiliklerden en güzelini kanımca, karamazov kardeşlerde yaratmayı başarmıştı. Alyoşa konuşurken evet tamam doğru diyorsunuz, sonra İvan’ı devreye sokuyor ve tamam dediğiniz her şey baştan aşağa yıkılıyordu. Mutlu bir hayat sürmemişti Dostoyevski çünkü dehasının ve yapabileceklerinin farkında olmasına rağmen, eyleme geçip bir şeylere cesaret etmek onun için her zaman zor olmuştu. İlk kitabını bastıracak cesaretten bile yoksundu. Birazda tesadüfen keşfeldildiğini çok iyi biliyordu. İlkelerinden taviz vermeyen bir insan olamamıştı. Büyük bir adamdı ama korkusu ona küçük bir hayat yaşatıyordu. Raskolnikov’u hatırlayın, eyleme geçene kadar nasılda tam bir dahidir, fakat eyleminden sonra, gözümüzde küçülmeye başlar. Bir gün dünyadaki fakirlikten ve ezilmişlikten yakınırken başka bir gün belkide böyle olması gerekiyor diyebiliyordu. Aslında üstüninsan kavramı Dostoyevski kitaplarına bir şekilde yedirilmiştir. Nietzche bunun adını koyan ve geliştiren kişiydi. Kendini mağlup etme tutkusu en çok kumar oynarken açığa çıkıyordu. O masadan bir hiç olarak kalkmak sanırım ona bizim anlayamayacağımız büyük hazlar ve yıkımlar sağlıyordu. Hatta böyle zamanlardan ve epilepsi krizlerinden sonra çok daha iyi yazabildiğini kendiside söylemiştir. Tanrı ilede ciddi hesaplaşmalar içersindeydi. Dünyasını beğenmiyor, neden siz ya da ben değilde onun tanrı olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir nevi tanrının denklemini kelimelerle ifade etmenin peşindeydi. Eğer ölmeseydi, isa hakkında bir kitap yazmayı planladığınıda notlarından okuyabilirsiniz. Beni en çok etkikeyen pasajlardan biride şudur. “Pekala yetişkinler acı çekebilir fakat çocuklar neden acı çekmek zorunda? Tanrıya geliş biletimi iade etmeyi çok isterdim. İvan karazov. Adam resmen tanrıya hesap soruyor, ve yanıt alamamak onu iyice çileden çıkarıyordu. Stavrogin ve İvan karamazov hadi Raskolnikovu’da ekleyelim. Dünya edebiyat tarihinin görüp görebileceği, en zeki ve en karmaşık karakterlerdi. Yani benim için. Mantıklada başı dertteydi dostoyevskinin. 2 + 2’nin 4 etmesini kabullenemiyordu. Mantık onun için önüne çıkan bir duvardı ve diğer tüm olasılıkları mahvetme yöntemiydi. Dostoyevski için kendisi belki de dünyadaki en büyük eğlence aracıydı. Sık sık yaşamdan ve kendinden yakınsada, intihar etmeye kalktığı ile ilgili bir metin okumadım. Yaşama karşı bir tutkusu olduğu açıktır fakat bu tutku kendi yaşadığı hayata bir türlü uyum sağlayamamıştır. Ulan adam hakkında yazarken bile, beynime birşeyler oldu. İyisi mi siz boşverin onu bunu. Okuyun şu adamı. Anlam veremediğiniz yerlerde andre gide’nin dostoyevski hakkındaki kitabını okuyabilirsiniz
··
204 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.