Kitabın yazarı, çocukken kendi babasından tacize uğramış, bir süre sonra anne- babası ayrılmış. Dedesinin yanında kalırken, Katolik kilisesine gitmeyi istemediği için dedesi tarafından kırbaçlanmış, evi terk etmiş 15 yaşındayken hamile kalmış, ardından üniversitede psikoloji bölümünü bitirmiş, burada oldukça başarılı olduğu aktarılmış. Sonraki hayatını sokaklarda dilencilik ve fahişelik yaparak geçinirken, oyunlar ve yazılar yazarak geçirmiş. Bu sırada ünlü birinin tiyatro ve oyunlarının sergilendiği bir yerde birkaç kere oyunculuk da yapmış, bu kişiye bir oyununu vermiş, sonradan geri istemiş oyununu ama kaybolduğu gerekçesiyle geri alamamış. Bunun üzerine, muhtemelen başka ek gerekçelerle bu kişiyi vurmuş. Kişi kendisinden şikayetçi olmamış, yazarı da radikal feminist bir avukat savunmuş, bir başka ünlü olduğu söylenilen feminist, yazarı dönemin önemli bir feministi olarak nitelemiş. Üç yıl ceza almış, bir yılını akıl hastanesinde geçirmesi dikkate alınarak iki yıl yatmış, sonrasında da akıl hastanelerinde bir süre zaman geçirmiş, kendisine şizofren tanısı koyulduğu belirtilmiş, bir süre sonra da kimsesiz bir şekilde zatürreden bir otel odasında hayatını kaybetmiş. Annesi tarafından yazdığı yazılar ve oyunlar yakılmış.
Kendisinden kalan tek yazı olan bu yazıda, geçirdiği zor hayatın olumsuz etkileri ağırlıkta olduğu açıktır. Erkeklerin aslında kromozomal açıdan tabiri caizse insanın istenilmeyen, zararlı ve yıkıcı bir yan ürünü olduğu belirtilerek bu temelde fikirlerini oluşturmuş. Erkeklerin aslında kadın olmayı arzuladığı ama bundan da bir yandan kaçındığını belirtmiş. Bu kaçınmaları erkeklerin, oluşturdukları felsefelerle, toplumsal düzenlerle, kültürle kadını ezmeye yönelik olumsuzluklara neden olduğunu iddia ediyor. Kadınların da bu eril sistemler içinde bir süre sonra adeta gönüllü kölelik vazifesini kabul ettiğini veya kendilerine ettirildiğini dile getirmiş. Cinselliğin de bunda etkili olduğu vurgulanarak, cinsellikten ve genel olarak tüm eril sistemlerden kadınların tamamen çekilmesiyle kadınların egemenliğe ulaşacağını belirtmiş.
Kitapta erkeklere yönelik olumsuz ifadelerinin bir kısmının, bugüne kadar eril düzenin kadına yönelik argümanlarından uyarlanma olduğu da belirtilmiş. Bir nevi mizahi edebiyat olarak bu yazıyı kaleme aldığı ve bunun siyasi bir manifesto olmadığı belirtilmiş ancak ben açıkçası mizah görmedim. Evet, eril düzenin argümanlarını tersine çevirerek bir anlatım benimsemiş olabilir lakin bunda yazarı motive edenin mizah değil, erkeklere duyduğu öfke, kin ve nefreti olduğunu düşünüyorum. Kitaptan yaptığım alıntılarda da bu gayet görünebiliyor. İlla mizah olarak alınacaksa o halde bunun tam tersini yapan erkeklerin argümanlarını da mizahi olarak alınması öne sürülebilir yani normalleştirilebilir. Tarihten kadınlar hakkında olumsuz fikirleri olan birtakım erkek düşünür veya herhangi bir iş kolundaki erkeklerin argümanları da kabul edilemez. Nitekim günümüzde Aristo'nun kadınları, kurduğu politika fikirlerindeki konumlandırmasını kabul eden kimse yok. Aynı şekilde Schopenhauer'un veya bir başkasının kadınlar hakkındaki olumsuz fikirlerini de. Bununla birlikte bu isimler halen saygınsalar bu kadınlar hakkındaki olumsuz fikirleri nedeniyle değildir veya özel hayatlarında kadınlar hakkında olumsuz fiil veya söylemleri olan şair, yazar vesaire erkekler de bugün saygı görüyorlarsa bu fiil veya söylemleri nedeniyle görmüyorlar veya okunmuyorlar. Edebiyata, felsefeye, düşünsel hayata vesaire hususlarda yaptıkları katkılar nedeniyle saygı görüyor ve okunuyorlar. Ancak bu eserin yazarının ben bu ve benzeri hiçbir hususta bir katkısını göremedim araştırınca hatta ünlü birini vurmasa kimsenin kaale alacağını da zannetmiyorum. Bu zihin yapısında birinin sırf eril düzene nefretini kusmasi nedeniyle feminizm hareketine de bir katkısının olabileceğini zannetmiyorum, olsa olsa bu harekete zarar verir. Halihazırda bilhassa toplumumuzda nahos görülen feminizm hareketinin daha da nahos gözükmesine yol açar. Yazarın oyunları ve yazılarının yakılmış olması da onun bu kulvarda bir yerinin olup olamayacağı konusunda çözümsüzlüge neden oluyor. Kalkıp sırf eril düzene nefret kustu diye hiçbir yazınsal materyali olmayan birini, parlak zihin, edebiyatta oldukça başarılı veya olabilecek biri olarak lanse etmenin de ne geçerliliği var ne de bir kıymeti vardır. Zaten mevcut dönemde en gıcık olduğum hususlardan birisi, bir kısım kadınların sırf hemcinsleri diyerek ve de feminist hareket içinde bir söylemi olabilir argümani baz alınarak kimi insanları gereğinden fazla parlatmalaridir. Veya aynı mantıkla bir yerlere liyakatle yani ortaya konulan işin mahiyeti nedeniyle değil sırf cinsiyet faktörü nedeniyle gelinmesi çabası... Aklıma Oscar ödüllerine aday filmler arasında hiçbirinin kadın yönetmeninin olmaması üzerinden birtakım kadın oyuncular tarafından şikayetlerin yükselmesi geldi. Belki de ortaya ödüle layık bir film ortaya koyulmamistir bir kadın yönetmen tarafından, bu secenek direkt göz ardı edilir. Bu örnek çoğaltilabilir. Bu demek değil ki kadınlar iyi film yapamaz, iyi kitap yazamaz veya iyi konumlara gelemez, bilakis hepsini de layıkıyla yapabilirler. Ama önemli olan layikiyla yapılıp yapılmadığı, layikiyla yaptığı için gündeme gelmek, sanatta vesaire alanlarda layık olduğu için bir konum elde edebilmek, yoksa sırf cinsiyetten dolayi veya pozitif ayrımcılık adı altında bir konum sağlamak bir başarı da değildir ve bunların feminist harekete bir katkısının olacağını düşünmüyorum.
İyi okumalar