Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

504 syf.
9/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Zweig'in epey kitabını okudum, bir kaç tane daha kaldı. Kendisini hep romantik bulmuşumdur, nitekim kendi biyografisini yazdığı bu kitapta da bu fikrim kesinleşti. İnsan psikolojisine dair ilgisi, savaş düşmanlığı, sanat merakı, görme öğrenme azmi dikkat çekici gelmiştir bana, zaten kendisi de kendisini böyle tanımlıyor. Kitap ile ilgili görüşlerim şunlar: Genel itibari ile kitap, okul yıllarından başlayıp kitabı kaleme aldığı elli bir yaşına kadar ki hayatını özetlediği bir biyografi. Üç döneme ayırıyor hayatını. Birinci dünya savaşı öncesi, birinci ve ikinci dünya savaşı arası dönem ve ikinci dünya savaşı sonrası dönem. Birinci dünya savaşı öncesi dönemi yazarlık adına ilk adımlarını attığı, öncelikle şiire edebiyata olmak üzere tüm sanat dallarına duyduğu hayranlığının ve açlığının konu alındığı dönem olarak ortaya koyuyor. Bunun için sonu gelmez öğrenme tutkusu içerisinde okuyor, sanatçı insanlar ile tanışıyor ve bunun içinde bolca seyahat ediyor. İlk denemelerini yazıyor, bu ilk denemelerinden bazıları çeviri. Kendi deyimiyle çeviri yapmayı yazarlık hayatı için vazgeçilmez olarak görüyor. Bu şekilde yazarın dillere hakimiyetinin daha da artacağını ifade ediyor. O dönemi özellikle Avusturya başta olmak üzere Avrupa'sını yaşanır, özgür ve sanat dolu olarak tanımlıyor. Bu dönemde çok önemli insanlarla ile tanışıyor. Kendisine örnek alıyor. Birinci dünya savaşına Avrupayı sürükleyen süreci kendi bakış açısı ile anlatıyor. Birinci dünya savaşı sonrası ikinci dünya savaşına kadar geçen süreç tam bir başarı yılları, önce şiir sonra tiyatro sonra novella ve opera alanlarında üretkenliği zirve oluyor, çok meşhur oluyor, bir çok dünya çapında insanla tanışıyor, kitapları bir çok ülkede bir çok dilde çok satıyor. Bu dönemde büyük ustaların eserlerinin oluşma aşamasına ait eskizleri, denemeleri, o ana dair yazma, eşya gibi şeylerin koleksiyonunu yapıyor. Kendi tabiri ile bu koleksiyonu eşsiz. Dünyayı ikinci dünya savaşına götüren süreci analiz ederken kendisini ve Avusturya başta olmak üzere tüm Avrupayı farkında olamamakla suçluyor. İkinci dünya savaşı başlangıcını ve o dönemi sürgün, acı çaresizlik olarak anlatıyor. Hitler'in nasıl sinsice planını uyguladığını, Avrupa'yı ikinci dünya savaşına götüren süreci kendi bakış açısı ile örnekler ile anlatıyor. Hitler'in kendisine olan düşmanlığını, Avusturya'dan kaçışını, toplumsal olayları, iç karmaşaları detayıyla anlatıyor. Ayrıca o eşsiz koleksiyonunu geride bırakıyor, ve koleksiyonun akıbetinin ne olduğunu bilmediğini belirtiyor. Öyle insanlara beraber bir hayat sürüyor ki gıbta etmemek mümkün değil. Ayrıca şansı her zaman yaver gidiyor. Freud'dan Strauss'a Musolini'den James Joyce'a Rielke'den Dali'ye bir çok önemli insanla ile iletişimde oluyor, beraber eserler üretiyor, sohbet ediyor, dostluk kuruyor, mektuplaşıyor. Hitler'in kendi eserlerini yasaklamasını, kendisi ile uğraşmasını onu kızdırmak olarak tanımlayıp sevinç duyuyor. Rusya'dan Hindistan' Amerika Birleşik Devletleri'nden İtalya'ya Fransa'dan İngiltere'ye geziyor. Hep siyaset dışı kalmaya çalışıyor, hep savaş karşıtı, hep sanat taraftarı şeklinde bir duruş sergiliyor. Kendisi son Avrupalı olarak tanımlanır, kendi de kendisini Avrupalı olarak betimliyor, barış içinde sınırların olmadığı, insanların huzur içinde özgürce yaşadığı, sanat ile doyduğu bir Avrupa hayal ediyor ama bunu birinci dünya savaşı ile sona erdiğini düşünüyor ve bu hayali giderek yok oluyor. Yahudi oluşu Yahudilik adına tespitlerini yapmaktan kendisini geri bırakmıyor. Yer yer ırklar üstü bir bakış açısı vermek istese de aralıklı Yahudilik vurgusu buna bence biraz ters düştü. Bir çok dil biliyor, bir çok sanat dalına hakim bir yapıda. Kendini beğenmişliği yok ama meşhur olmanın para kaygısı olmamasının sefasını sürmenin keyfini dile getirmekten geri durmuyor. Hiç eşlerinden bahsetmiyor, özel hayatı ile ilgili sadece bir yerde evlilik başvurusu anısı var o kadar. Türkiye'den, Orta Doğudan, Müslüman coğrafyadan hiç bahsetmiyor. İngiltere'nin, İtalyanın, Fransa'nın dünya üzerine ses getiren deniz ötesi sömürgeciliğinden kan dökmesinden çok bahsetmiyor, hepsini asil Avrupalı olarak övmek dürtüsü hep ön planda. Rus halkından ve edebiyatından övgü ile bahsediyor ama orada kendini alamayıp Avrupalı bakış açısı ile eleştiri yapmaktan geri duramıyor. İkinci dünya savaşı sonrası ruhsal çöküntüsü kitabın sonlarına doğru çok belirginleşiyor, zaten yaklaşık bir sene sonra da eşi ile birlikte Brezilya'da intihar ediyor. Kitabın sonunda intihara gidişin duygusal ip uçlarını bulmak mümkün. Müthiş bir adam, müthiş bir zeka, müthiş bir çevre. Ve sarsıcı bir dönem. Aşık olun.... İyi okumalar dilerim...
Dünün Dünyası
Dünün DünyasıStefan Zweig · Can Yayınları · 20192,101 okunma
·
50 görüntüleme
CANANN okurunun profil resmi
Bir kitap böyle güzel anlatılılabilirmiş ancak , kitabı canımız çekti resmen
Ünal Özüm okurunun profil resmi
Utandım ifade hataları var. Keşke bir redaktörüm olsa.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.