Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

591 syf.
·
Puan vermedi
Sofie’nin Dünyası, felsefe tarihi üzerine bir roman... Böyle bir konu ancak bu kadar romanlaştırılabilirdi herhalde. Ama böyle bir kitap roman gibi okunmamalı bence. Notlar alarak, altını çizerek, yan okumalar yaparak anca hakkı verilebilir bu kitabın. Yazarın bu kitabı lise öğrencilerine felsefeyi sevdirmek için yazdığı söyleniyor. Keşke lise yıllarında böyle bir bilince sahip olabilsek ama bence bu kitap lisede okunursa kıymeti bilinemez. Sırf biri önerdiği veya popüler bir kitap olduğu için de okunmamalı. Bu kitabı aklınız başınızdayken, gerçekten hazır olduğunuzda, neden okuduğunuzu bilerek okumalısınız. Kitapta da belirtildiği gibi başka insanların ne düşündüklerini okumak, hayat ve dünya hakkında kendi görüşümüzü oluşturmakta bize yardımcı olabilir. Bunun ötesinde felsefe tarihini bilmeden bilimsel ilerlemeyi anlayamayız. Zira tarihte birçok büyük filozofun aynı zamanda bilim adamı olması tesadüf değil. Sonra Aydınlanma Çağı düşünürlerini, Marx’ı bilmeden bugünkü dünya düzenini kavrayamayız. Darwin’i bilmeden yaşamı, Freud’u bilmeden insanı anlamamız zor olur. Okuduğumuz kitaplardan yeterince faydalanabilmek için bile felsefi düşünce konusunda bilgimiz olmalı. Örneğin, varoluşçuluğu bilmeden Dostoyevski veya Camus okumak eksik bir okuma olacaktır. Tarihin ilk çağlarından bu yana düşüncenin gelişimini okumak gerçekten muazzam bir yolculuk. Ama sanmayın ki bu kitap size düşünmeyi öğretecek veya çok şey öğrenmenizi sağlayacak. Tam tersi Sokrates gibi aslında hiçbir şey bilmediğinizi, okyanusta bir damla bile olmadığınızı fark ederek mutsuz olacaksınız. Bu kitaba bulaşmayarak daha cahil ve daha mutlu bir insan olmayı seçebilirsiniz. Kitabı okuduğunuzdaysa gözünüzdeki bir perde aralanacak ama önünüzde uzanan sayısız perdeyi görmekten kaygı duyacaksınız. Yine de Kierkegaard’ın dediği gibi kaygı duymadıkça varoluşumuzun bir sonraki aşamasına geçemeyiz. Kitapta anlatılanlara kısaca değinmek gerekirse, yazar felsefi düşüncenin başlangıcı olarak Yunan mitlerini yazıya geçiren Homeros ve Heisodos’u alıyor, çünkü böylelikle bu mitlerin üzerinde bir tartışma zemini yaratılmış oluyor. Bunu doğa filozofları (Thales, Herakleitos, Demokritos) ile ilk çağların en büyük üç filozofu (Sokrates, Platon, Aristotales) takip ediyor. Daha sonra Helenistik dönemde Büyük İskender’in tüm Ortadoğu’yu Yunanistan ile birleştirmesi ve Ortaçağ’da Roma’nın ikiye bölünmesinin düşünce hareketleri üzerindeki etkilerini ele alıyor. Bu dönemde de Diogenes ve Cicero gibi filozoflarla tanışıyoruz. Rönesans döneminde (15-16. yy) özellikle bilimde ortaya çıkan gelişmelere (Copernicus, Kepler, Galilei, Newton) ve reform (Martin Luther, Erasmus) hareketlerine değiniyor. Barok dönemde (17. yy) Kıta Rasyonalizmi (Descartes, Leibniz, Spinoza) ve Britanya Empirizmi (Locke, Berkeley, Hume) temsilcilerinden bahsediyor. Aydınlanma Çağı (18. yy)’na geldiğimizde Fransız rasyonalistler (Montesquieu, Voltaire, Rousseau) ile Alman düşünür Kant’ın felsefesine göz atıyoruz. Romantik Çağ (19. yy)’da Hegel ve Kierkegaard ile Naturalizm’in temsilcileri (Marx, Darwin, Freud) karşımıza çıkıyor. Son olarak da çağımız düşünürlerinden Nietzsche ve Sartre’yle felsefe tarihini noktalıyoruz. Arada atladığım isimler de var tabii ki, hepsini buraya yazmam mümkün değil. Kitabın ateist bir bakış açısıyla yazıldığına kesinlikle katılmıyorum. Kimi düşünürler Tanrı’ya inanırken kimisi inanmıyor elbette. Yazar bunları kendi görüşlerini katmadan olduğu gibi aktarmış. Beni rahatsız eden hiçbir kişisel yoruma rastlamadım. Bence kitabın en önemli eksikliği, düşünce tarihini yalnızca Batılı düşünürler üzerinden anlatması. Ortaçağ’ı anlatırken Arapların matematik, kimya, astronomi ve tıp gibi bilimlerde öncü rolü olduğunun altını çizmiş, ama kitap boyunca hiçbir Doğulu düşünürün adını telaffuz etmemiş (Onu da mı ben anlatacağım demiştir belki:) Ben bu kitabı hayatımı değiştiren kitaplardan biri olarak görüyorum ve bakış açısını geliştirmek, ufkunu genişletmek isteyen herkese tavsiye ediyorum. Son olarak yazımı kitabın girişindeki bir Goethe alıntısıyla bitirmek istiyorum: Üç bin yılın hesabını göremeyen karanlıkta yolunu bulamaz, günü gününe yaşar ancak. İyi okumalar:) * Kitaptan Not Ettiğim Cümleler * Bir fikrin başına gelebilecek en iyi şey, enerjik muhalefettir. Ruhun su buharından bile daha geçirgen olduğu anlayışı çok yaygın bir hatadır. Oysa bunun tam tersidir doğru olan. Ruh buzdan bile daha katıdır...Ruh çelik kapılardan bile geçebilir. Ne tanklar ne de bombardıman uçakları ruhtan oluşan bir şeyi parçalayabilir. Sartre: “İnsan özgürlüğe mahkumdur. Mahkumdur, çünkü kendi kendini yaratmış değildir ama yine de özgürdür. Çünkü bir kez dünyaya atıldıktan sonra, yaptığı her şeyden sorumludur.” Beauvoir: “Kadını baskı altında tutan yalnızca erkek değildir, yaşamının sorumluluğunu ele almayan kadın da kendi kendine baskı uygular.” Herakleitos: “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Sokrates: “Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değer değildir.” Diogenes: “Gölge etme, başka ihsan istemem!” Arkhimedes: “Bana sabit bir nokta verin, dünyayı yerinden oynatayım.” Descartes: “Düşünüyorum, öyleyse varım!”
Sofie'nin Dünyası
Sofie'nin DünyasıJostein Gaarder · Pan Yayıncılık · 202036,6bin okunma
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.