Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ömer Seyfettin
Ömer Seyfeddin devrinin en sade diliyle yazmaya çalıştı. Bunu yaparken tasfiyeciliğe yani "dilimizdeki Arapca ve Farsça kelimeleri atalım" ahmaklığına düşmediği gibi buna șiddetle karşı geldi. Yoksa Ömer Seyfeddin olamazdı. Ömer Seyfeddin şöhretini daha önce elde etse de ona Türk milleti nezdinde müstesna yerini kazandıran Seferberlik dediğimiz Birinci Dünya Harbi yıllarında yazdığı hikâyeleri olmuştur. Meselâ Başını Vermeyen Şehit" ve "Penbe İncilli Kaftan" hikâyeleri 1917 tarihinde neşredilmiştir. Eşi menendi olmayan bu hikâyelerin Türk milletinin tarihten silinmemek için Seferber olduğu anda ortaya çıktığını gözden uzak tutmamalıyız. Ömer Seyfeddin mezkür iki hikáye neşredildikten üç sene sonra, Hırıstiyan takvimine göre 1920 yılında 36 yaşında öldü. Türk milletine nice hikâyeler hediye eden Ömer Seyfeddin'in cesedi tıp fakültesinde güya tanınmayarak kadavra olarak kullanıldı. Sonrasında da rahat bırakılmadı ve mezarının olduğu yere tramvay garajı yapılacağı için kemikleri başka bir mezarlığa nakledildi. Ömer Seyfeddin yeni rejimi, Cumhuriyet'i görmedi. Hayatta iken yazdıklarını kitap haline getirmemişti. Ve Ömer Seyfeddin öldükten sekiz sene sonra da harf inkalabı olmuştu. Türk Milleti, Ömer Seyfeddin'in yazdıklarıyla toplu" olarak ilk defa 1938 yılında yani bütün inkılaplar yapıldıktan sonra ve Latin harfleri ile karşılaştı. Bu sebeple Ömer Seyfeddin külliyati yeni rejimin kabul edebileceği kadarıyla hem dil hem de mahiyet olarak elden geçirildi. Meselâ "İlk Namaz" gibi pek meşhur hikayesini Cumhuriyet'in kaç nesli okuyamadı? Çünkü hem ilk toplu baskıda hem de o toplu baskıyı esas alan diğer baskılarda bu hikayeye yer verilmedi. Bugün bu külliyatın ne kadarının kayıp ve ne kadarının tahrif edilmiş olduğunu, Ömer Seyfeddin'in cesedinin kadavra olarak kullanılmasını akla getirip tahayyül edebilirsiniz. Cesedi kadavra yapılan adamın yazdıklarının başına neler geldi? Elimizde Ömer Seyfeddin'in yaşarken neşrettiği kitaplar olmadığı için korkunç bir tablo ile karşı karşıyayız. Zira Ömer Seyfeddin ölünce terekesi, mecmualarda neşredilenler, kenarda köşede kalan ve müstear isimle yazdıkları hiç neşretmediği hikâyeler, külliyat neşredilecek diye ele geçirildi ve bu materyallerin akıbeti hakkında hiçbir malumatımız yok. Ömer Seyfeddin'in Latin harfleriyle neşredildiği kadarki tahrifat ise facia boyutundadır. Yalnızca bir hikâyesindeki bir tek kelimenin başına gelenler facianın boyutunu izah edecektir. Ama, fakat, lâkin, zira, ve, veya, veyahut, velâkin, amma velâkin, hatta, şayet, eğer, meğer, madem, çünkü... Bugün bağlaç denilen bu kelimelerin ve burada zikretmediğimiz daha nicesinin aslı ya Arapçadir veya Farsça. Bunlar olmadan ne konuşulabilir ne de yazılabilir. Gelgelelim Ömer Seyfeddin külliyatı ilk yayınlandığı zaman Türkiye'de bu kelimeler aleyhine -dolayısıyla Türkçe aleyhine- bir rüzgâr estiriliyordu. Bilhassa da "ve bağlacı" aleyhine yapılan propagandanın yürütücüsü dil ve edebiyat sahasında otorite kabul edilen Nurullah Ataç idi. ..... Ve düşmanlığının yansımasını Ömer Seyfettin'in tek bir hikayesine; meşhur "Ben Gönen'de doğdum" diye başlayan And hikayesinin başına gelenlere bakarak görebiliriz. "Ve" bugün bilindiği gibi sadece bağlaç değildir aynı zamanda söz başıdır... Gelgelelim bu hikayedeki onlarca "ve" kelimesi Ahmet Halid'in ilk toplu baskısında ve o baskıyı esas alan diğer baskılarda(Bilgi, MEB) metinden çıkarılmıştır. Sadece mostralık vaybe adam ve'siz Metin yazmış da dedirtmemek için metinde birkaç tane ve bırakılmıştır. Bu kötülük Hristiyan takvimine göre 20 Haziran ilk çeyreğinde Türkçenin en sade ve en selis metinlerini yazan Ömer Seyfettin'e yirminci asrın ikinci çeyreğinde yapılmıştır. Hiçbir sanat eseri olmayan sanattan zerre kadar nasibi olmayan insanlar Türkçe hakkında gavurca fikirler ve tutumlarla sanatçılarımızın eserlerini mahvetmekten perva etmemişlerdir.
··
23 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Ece okurunun profil resmi
Gönen'in meydanında, girişinde Ömer Seyfettin'in heykeli durur. Belediye her yıl Ömer Seyfettin hikaye yarışması düzenler. Bunun dışında Gönen'de bir Ömer Seyfettin ruhu göremedim. Kaç Gönenli okumuştur Ömer Seyfettin 'in hikayelerini? Ama yine de yıllar sonra yıldönümlerinde adına birçok hikaye yarışmadı düzenlenip, gençlere bu ruhu aşılatmaları hoş...
Oldi okurunun profil resmi
Heykelini dikerler ama bir taraftan eserlerini tahrip edip kendi ideolojileri doğrultusunda basarlar. Bu adamın kanı eminim ki birçok kişinin eline bulaşmıştır. Bunun dışında adına hikaye yarışması düzenlenmesi ne hoş. Umarım Gönen de Türkiye de bundan sonra kıymetini bilir.
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.