Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

255 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
28 günde okudu
Sabahattin Ali’nin önemli ikinci eseri, İçimizdeki şeytan. İkinci eseri diyorum çünkü ilki kesinlikle Kürk Mantolu Madonna’dır. Yazarımızın alengirli hayatı süzgecinden çıkan bu nadide eserler bizleri hayatımızın içinde manalı yürüyüşlere çıkarıyor. Sabahattin Ali, bir öğretmen. Kendini belli amaçlara bağlamış ve bu uğurda ölüp veya öldürüldüğü muammalı bir bir yazar. “İçimde öyle bir şeytan varki bana hep istediğimden başka şeyler yaptırıyor” İnsan denilen yaratılmış varlığa baktığımızda birçok cepheye hitap ettiğini pekala biliriz. İnsan tek bir benlikten meydana gelmiyor. Çoğumuz kendimizi anlatırken birçok yönümüzden bahsederiz hatta hiç bize ait olmayacak şeylerin başrolü olarak anlatırız kendimizi, yaşadıklarımızı. Ve hiçbir zaman onca benliğin arasında hangi ben kendimizdir aska bilemeyiz. Hepsi kendimizi oluşturur. Burası net. “Yüksek insan dışına değil içine kuvvet verendir” Romanın kahramanları Ömer, Macide ve Bedri. Üç insan. Kendi dünyalarında kendilerini aramaya çıkmış ve mütemadiyen kaybolmuş, düşmüş ve bulamamış üç içi dolu şeytan. Belki en masumu Bedri. Belki en hayatın kenarına itilmişi asla ortasında bulunmayanı Macide. Ve en kaybolmuşu Ömer. Ömer; küçük bir şey onu müthiş heyecanlara götürebilir. İçinde bir kainatı taşır. Ve bir yaprağın ardında bir dünya görür ve koca dünyayı görmeden yaşar.. Kitapta çoğu yerde akıcı ve insanı düşündüren cümleler sarf edilirken, bazı yerlerde gereksiz ayrıntılar ve uzun betimlemelere yer verilmiş. Ömer’in Macide’ye olan aşkı. Ömer’in o kocaman karanlığın arasında yalnız içinde bulunan bir ışıkla dolaştığı yerde ilk gördüğü ışıktı Macide. “Hayatın daha ne demek olduğunu bilmeyen bir insana yaşamak isteme arzusunu hissettiren şeydi aşk.” diyordu. Yaşamaktan değil daha çok yaşayamamaktan dolayı hayattan çekilmişliğin ve aniden ortasına atılmışlığın şokuyla; “Bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum.” diyordu. “Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olabileceğine inanabilir mi? “ -İnanmaz. Zaman her şeyin değişimini avuçlarımıza koyduğu gibi insanların ve akabinde fiillerin, davranışların, sözlerin ve duyguların değişimiyle ellerimizi dolduruyordu. Gözlerimizi kapatmak nafile idi. Hissediyorduk her şeyi. Her şey azar azar değişiyordu. İyi miydi bu değişim. Sonunu görmeden asla bilinmez bir soruydu bu. Ömer, Macide ve Bedri bu silsilenin kahramanları olmuşlardı. “İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı! Daha büyük ve insanca bir şey lazımdı.” Daha büyük ve insanca! Birkaç sözcük insanın şakaklarını zonklatabilir. Benim ve sizlerin. Nefes aldığımızı duyumsadığımız andan itibaren yaşayan bir manaydı bu. Daha yüce. Belki insanüstü... Yazar, romanın içerisinde alt-üst kademe, aydın kesim vb toplumsal düzen üzerinde birkaç olay anlatarak, bunların sentezini sunuyor okura. “En iyi gübre; bilmeden inanmak için çırpınan bir kitledir. ” Ve son noktayı koyuyor. "İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki acizlik var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019171,2bin okunma
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.