Felsefe, ülküyü dinsel niteliklerinden sıyırır. Ama zorbalar gelir, çok geçmeden, kendilerine bu hakkı veren felsefeleri de niteliklerinden sıyırırlar. Nietzsche, özgünlüğünü kötülüğün, yanlışın ve acının tanrılığa karşı bir kanıt olamayacağı bir kamutanrıcılık bulmasında gördüğü
Hegel’i incelerken sezmişti bu sömürüyü. "Ama devlet, kurulu güçler, hemen yararlandılar bu büyük adımdan.” Bununla birlikte, kendisi de cinayetin hiçbir şeye karşı kanıt olamayacağı, tek değerin insanın tanrılığında bulunacağı bir dizge tasarlamıştı. Bu büyük adımdan da yararlanılacaktı kuşkusuz. Bu bakımdan, nasyonal-sosyalizm, yoksayıcılığın
kudurmuş ve gösterişli bir sonucundan, geçici bir kalıtçıdan başka bir şey değildir. Nietzsche’yi Marx’la düzelterek, artık
bütün evrene değil de yalnız tarihe evet demeyi seçenler de başka türlü mantıklı, başka türlü hırslı olacaklardır. Bu andan
sonra, Nietzsche’nin acun önünde diz çöktürdüğü ayaklanmış adam tarih önünde diz çökecektir. Şaşılacak ne var bunda?