Gönderi

Aşkın hayatındaki işlevini asla keşfedemeyeceği sonucuna varmıştı. Bu bir rahatsızlık olmalıydı, çünkü tanıdığı herkes er ya da geç aynı şeyin öneminden bahsediyorlardı: evlenip çoluk çocuk sahibi olmak, yemek yapmak, televizyon seyrederken eşlik edecek birine sahip olmak, tiyatroya gitmek, dünyayı gezmek, eve dönerken küçük hediyeler getirmek, kocası ya da karısının küçük kaçamaklarına göz yummak, hayatın tek anlamının çocuklar olması, akşam yemeğinde ne yeneceği, geleceğe dair planlar, okulda, işte, hayatta başarılı olmak.. İnsanlar hayatta bir işe yaradıkları hissini böylece birkaç sene daha uzatsalar da er ya da geç herkes kendi yoluna gidiyordu. Ev bomboş kalıyor, tek önemli şey beraber yenilen pazar öğle yemekleri oluyordu. Aile bir araya geliyor, daima her şeyin yolundaymış, kimsenin arasında kıskançlık ya da çekişme yokmuş gibi davranıyor, öte yandansa birbirlerine görünmez bıçaklar fırlatıyorlardı: Benim kazancım seninkinden fazla, benim karım mimarlık mezunu, yeni aldığımız evi görünce gözlerine inanamayacaksınız..
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.