Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

EN ESKI YAZILARIM 1.
Saçmasında vurulduğun mazi namın olur Denizinde sarıldığın sinsi ahın olur Fırtınasında savrulduğun serseri zamanın Toprağında kuruduğun mezarın olur  Dünya Sağından fısıldayan bülbül olur da  Solundan parıldayan ışığın sebebi olur . HANGİ YÜZLE... Ölmek ister bir yüzüm, hüzünvâr karanlık Toprak mezar geceme, kızıl kor dağılır Solmak ister sözüm, çiğnenmiş gövdesinden Kalmayan suretimde pişmanlık sararır Doğuma sancılanır günüm, gülistanlık Öbür yüzüm ümitvâr, tan yerinden ağarır  Konmak ister can tenime, ruh kafesimden Fersiz gölgem, yüzüm arafında alarır . Yakamozunda seyrettiğin güneş hayalin Ya büyüme ya da yetiş; Güneşinde kemale erdiğin meyvesin . Bir şiir söyle sokak kedisi Sözlerinden şarkı yapayım Bak mevsim bahar senfonisi Gözlerimden çiçek açayım Patilerinle tut ellerimi Sonra sen kovala ben kaçayım ya da Bir şarkı söyle sokak kedisi Sözlerini ben yazayım. Kısma öyle boncuklarını aç Kapı önlerinde sütler bekler seni bak Dinle, pisi pisi diyen bücürü, kaç Sevinsin, peşinden gelsin badi badi Çık şu ağacın en yüksek dalına Sonra düş dört ayağına Övünsün seninle, işi rast gidenler Zengin bebeleri yumak yuvarlasın Sen bırak onu bunu da gel Yolunu gözler toz toprak çimenler Bir şarkı söyle sokak kedisi Çağır çöp kenarından yavrularını Her mırıltına ritim tutsunlar Bakayım ben de boncuklarına Baharımdan çiçek koklasınlar Boşver halılarda kıvrılıp uyuyanı Gel çıkalım sokaklara Çağıralım çocukları Evlerinden süt getirsinler Bir şarkı söyleriz hep beraber Akşam ezanı okunana kadar Anneleri çağırınca pıflayışlarını seyrederiz Onlar gidince paydos eder, Bulduğumuz yere seriliriz . ÖYLE ŞARKILAR VARDIR Anlamını bilmediğin şarkılar vardır Birileri kadar yabancı Birileri kadar tanıdık gelen ... Birilerini kendinle karıştırdıkların vardır. Gitarla davulun kavgasını ayıran piyano Birilerinin çığlığıyla yeniden kızışan sesler Seni de nefeslerine çekmek isterler Burunlarından üfürmek dumanını Ağırlığıyla ezmek isteyen yavaşlığını ... Birileri kadar vurgulu susarlar Susar ve izlerler yaralananları. Anlamını umursamadığın şarkılar vardır Birileri kadar olmazsa olmayanlar Birileri kadar olmamakta direnen... Birilerini yok eden acımasızlar Birilerini hayata döndüresiye iğneleyen ... Gökyüzüne uçurup karanlığa sokan başını Çıkarıp yeniden bataklığa batıran ayağını... İşkenceyi Fizan’dan getiren şarkılar Hemşireyi rüyalardan tutan illegal. Birileri vardır her tınıda seni dinler Minneti duyurur kulaklarına hakareti... Hakirliğini anlatır benliğine Fakirliğini siler kendi çöplüğünde Kral eder, kölenin emrine verir seni Kâh soytarısı olursun kâh akıl hocası Hasılı, Şarkılar vardır; ses yok, gürültü gırla azizim! . Noktalı yerleri sen tamamla! Hep aynı terane şiirler, Şairin kustuğu işte! Hayat başka mı sanki, Yaşayıp öldüğün keşke! Aradaki yedi farkı bulan, yazar! Acı... Demir acısı. Ağır... Geçmeyen baş ağrısı Mide bulantısı düşünceler! Kara... Gece karası sıradan! Yürek karası acımasızlar! Eksiltili cümleler Anlaşılmazlarsa yorarlar! Sır... İçinde kalmışları insanın. Kelimelerin arkasında saklanır. Sobeleyen ebe! Baştan say çocuk! Elma dersen çıksınlar Armut dersen... Elma demeyesin e mi, Bırak, içimde kalsınlar... . Bu gece dokunmayın! Yazasım var bu gece kuralsızca Şiir gibi derin ya da mani kadar saçma Anlamsızım bugün anlayamadım Ağlasam gülesim, Gülsem ağlayasım geliyor. İfadesizim bu gece Gözlerim ne çekiliyor gülerken Ne de şişiyor ağlarken. Yazdıklarımı silesim gelir belki ansızın Sonra tekrar yazmak ister, vazgeçerim. Aşasım var bu gece tüm engelleri Engebeli dağlara çıkasım var Engin deryalarda yüzesim... Tüm ağıtları kahkahamla boğasım... Doğasım var yeniden Her şeyi sil baştan... hayır öldüresim... Gömesim gelir nedensiz yaşama sevinci denen şeyi. Anlayasım gelir anasız bebeği Sırtıma alıp taşıyasım gelir O rüyadan bu rüyaya! Sallayasım gelir ağladıkça Ona eşlik edesim... Yazasım var bu gece umarsızca Su gibi aziz olasım var Toprak kadar... Ölmek mi yine ? Daha demin doğacaktım ya ben! Gülsem mi ağlasam mı bir bilsem! Gece kara, sabah ak öyle mi? Sabaha yetim doğan çocuk Gülsün öyle mi? Özlemesin toprağın kaçırdığı anasını, Telli duvaklı kefeninde gelin ya, Günler aydın ya gülsün, Karanlığın ayazında hislenip ağlasın Sessizce üşüsün, gizlice... Gizlice ölsün öyle mi? . Ve gülememişsin... Sen karanlıkta yıldız ararken  Bakmışsın ki  Zaman ağarmış! Bilememişsin  Hesabı ağırmış  Kendi açtığın yaralarını  Yine kendin sararken  Ağrıdığın zamanın... Gaflete terketmekle Nefsine zulmederken ; Kalbinde kayan yıldızları  Günahın karasında aramış, Bulamamışsın. . Uyduruk Mezar ! Bu garip... Geçmiş hafızamdan silinmiş gibi. Geleceği kendim korkutup kaçırmışım gibi. Şu an kendime anlam veremiyorum. Sanki gözlüğüm karanlığa bulanmış da Gözlerimi kör olduğuma inandırmışım gibi. Neden ki ? Belki... Toprağından çıkarılıp maziye gömülmüş, ümîdin cenazesi Kokuşmasın diye tütsü yakılıp Yalanla dondurulmuş çaputlara sarılmış. Sanki... Aynada gördüğüm mezarlığa Düşlerimi kaçırmışım da Kandırıyorum çocuk kalbimi Ölüm cennet demekmiş gibi! . IHTIYACIN OLDUĞUNDA... "Hiç olmaman gereken bir yerdesin" Nasıl bir kafes bu Nasıl böylesine daraltır nefesi ?! Neredesiniz diye sorası geliyor insanın "Ne zaman ihtiyacın olursa..." masallarına Kaçsa kaçamıyor, kalsa orada... Neden gelesi gelmiyor bir Allah kulunun?! Elini ayağını bağlamış, etrafını sarmışlar Bir başına bir yamyam tenceresindesin. Nasıl bir ateş bu Nasıl da pişiriyor buz gibi esen rüzgarı Hâr ı söndürmesin diye, Hani, çiğ kalmayasın diye Duyduğu her ayak sesine "Sen misin" diye umutlanası geliyor insanın. Korku kapatmış gözlerini titrerken kirpikleri Baksa bakamıyor gelene Gelmeyeni hoş görse, gönlü kırgın... Neden bir el veresi gelmiyor kimsenin ?! İş kıymete binince "Hiç kimsesin" herkesin gözünde düşünsene ! hiç... Birkaç kimsenin gönlü yumuşasa diyorsun Biraz su serpse diğerleri fark etmeden... O acıyla ateşe diye gözünden yaş süzülse bile faydasız, Ağıdın tencereye dökülüyor, tuzuyla tat katıyor yahnine ! Etin kemiğinden ayrılıyor sen kendinden... de Kimin umurunda?! Geçiyorsun candan anlasana Pişiyorsun korkundan Boş veriyorsun kim gelmiş kim gelmemiş yardıma Kimsesizsin o an... Yitip gidiyorsun kimliksiz... Kimdin yaşarken, kimdin ölürken Hiç "Kimseye"... gereksiz... . ILKOKULDA ÖĞLENCIYKEN... Bomboş gökyüzü  Hiç kuş yok, yıldızlar var. Evler uzakta. arabalar garajında olsa gerek, Insanlar misafirlikte! Sokak lambaları loş. Mavi önlüğümün rengi  Mora çalıyor sanki. Gelirken yollarda  bir tanecik kedi bile yoktu. Sokak köpekleri de uyudu belki. Rüzgâr uğuldamıyor, Ses yapmasın diye  Ay dede ona kızmış olmalı. Annemin deyişiyle; Çantam deve yükü gibi! O kadar kitabı ne demeye... Neyse ki yemeğimi yedim, Büyüdüm,güçlüyüm... Sahi annem  ne pişirecekti bugün? Eve varmama az kaldı. Yağmur yerlere göl durdurmuş! Gider gitmez  Ayağımı sobaya dayayıp  Çoraplarımı kurutayım. Evde yapıştırıcı var mıydı? Görüyor musun, yine açılmış! . Salla beni rüzgâr! Hareketsiz kalbim. Dök yapraklarımı  sarardı benzim.  Dolunay! Parlat bakışını  gölgemi okşarken. Çalkalan deniz! Hışıltınla ninnimsin. Kapan gözlerim! Ben yaşını silerken. İpimi tutan ince dal! Kırılma, düşersem  incinirim. Ey karanlık, saklan! Bulursam seni  kendime küserim. . Şu klozet... Sifona dokununca üzerine yüklenen tüm elemleri sinesine çekebiliyor. Hem de kime ait olduğuna bakmadan... Usanmadan hep aynı iş! Dinliyor her geleni. Derdini anlatan içini boşaltıp rahatlıyor ve gidiyor. Ne bir teşekkür ne minnet! O beklemiyor. Şu klozet diyorum tanıdığım bir çocuğa çok benziyor. Onun da kimseye, sinesine çektiği elemlerin biriktiği lağım çukurlarından Bahsettiğini  göremezsiniz. Kendisi bile bilmez fakat ben bilirim. Öylesine çürük kokan öylesine mide bulandıran Lağım çukurlarıdır ki bunlar Gençlik gibi, ömür gibi, ölüm gibi Bir çocuğa yakışmayacak kadar iğreti... . Şu dal, barışın simgesiydi güya. Mutluluğu çağrıştırırdı. Vefasız bir yaprak tarafından terkedileceği kimin aklına gelirdi? Oysa dal “ gitme” demişti yârine. “ölürsün, yanarım…” … Uçurtması güneşe kaçan bir çocuk vardı. Gözyaşları içinde uçurtmasını tutsun diye yalvarmıştı dala. Dal o sırada kendini yaprağının cilvesine kaptırmış; Hoş kokulu çiçeklerin, sevimli meyvelerin hayâlini kuruyordu. Yapraksa rüzgârın, iki âşığın sigarasından çalıp getirdiği tutkunun büyüsüyle raks ediyordu. Yanağında kızaran nazlı edalar gizli sevdası rüzgâraydı aslında. Dal, kendini öyle salmıştı ki hayallerine ne yaprağın nifak girmiş yüreğini ne de çocuğun hıçkırıklarını duyuyordu. … Rüzgâr zalim ve sinsiydi. Uçurtmayı güneşe üfürmüş, çocuğun umutlarını söndürmüştü. simdi de yaprağın gönlünü çeliyordu. Dala acı çektirmek istiyordu. Sırf o, tüm gücüyle esmesine rağmen kırılmadı diye. Sözü vardı rüzgârlığına. Dalı en derinden; yüreğinden kırmalıydı. Bir sinüzit gibi başını ağrıtan zihnini tıkayan bu gurur meselesini çözmeliydi. Beklemeye tahammülsüz, koştu yaprağa: _ “gel kaçalım. uçalım uzaklara!” çılgınca bir özlemle: _ “ es öyleyse”diye fısıldadı yaprak. … Dalın feryatlarına karıştı rüzgârın kahkahası. Cız edivermisti yârin ayrıldığı yer. _”ah” diye inledi dal. “Gitme yârim. Ölürsün, yanarım.” Yaprak, rüzgârın kollarında bir o yana bir bu yana savruluyordu. Bir cenazenin külleri gibi. Çoktan anlamıştı uçamayacağını. Bir uçurtmaya özenmemeliydi. Bir uçarı rüzgâra aldanmamalıydı. Öyle sadık bir yâri aldatmamalıydı. … Toprak… ölmüştü yaprak. Kurumuştu dal. Ta yüreğinden kırılıp düşmüştü vefasız yârin mezarı üstüne. … Birkaç adım ötede, sigarasından dumanı çalınan iki âşık, Ateş başında birbirine sarılmış şiirler okuyordu. Neden sonra ateş titremeye başladı. Yakacak bir şeyler bulmak gerekiyordu. … Belli ki hissetmişti gönül; Ölmüştü yaprak ve yanmıştı dal. Son… . Anladım, dünya boş ve değersiz İnsan bir hamal sırtı eğersiz Didinir durur bitmez çırpınması Nihayetsiz sanır bu hayatı Bilmez, o bir kuyudur ki dipsiz… Yutuverirse seni kalıverirsin kimsesiz Ne bir mal ne de itibar kalır,  Yok; kifayetsiz! . Allah'a emanet ettiğim seni, Her baktığımda içimde buldum. Yumdum gözlerimi şimdi Kendimi de emanet ettim...  Ölmedim korkmayasın Güleryüzlüyüm hala  umursamaz takılıyorum. Yaşıyor muyum diye de sorma  Onu ben de bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var: Rabbime hasretliğiyle  Güç bela ayakta ruhum... . İfadesini kaybetmiş suretim  Bana dert değil Okuyacak olan gözlerimden okusun  Adımı deli koydular suskun diye hislerim  Sıkıntı yok!  Dinleyen sessizliğimden dinlesin... Görmüyorsan baktığım manayı,  Duymuyorsan anlattıklarımı bari sus da eziyet etme, anlamıyorsun.  Bir nefeslik ömrüm var zaten  Bırak beni kendi halime,  Kar kış etkilemez beni. Güldürmeye çalışma gülmem! Ağlatmaya çalışma ağlamam!  Kızdırmaya çalışma kızmam!  Sevdirmeye çalışma...  Bıktırdılar anlıyor musun? Bilmiyorsun... İçimde kalıyor hepsi, herşey! İçimden gülüyorum, içimden ağlıyorum, İçimden kızıyorum, içimden seviyorum, İçimden acıyorum  kendim gibi birini görünce... İçimden çekiyorum yalnızlığımı  Baktığım hiçkimse de  kendimi göremeyince... . İnsan sabaha doğar  İçinde bi yarın kaygısı  Bir melek kapıyı çalar  zilin sesi ölüm şarkısı  Ve doğan güneş batar  Düşer yarınlar toprağa  can verir insan solar  Dökülür yaprakları sonsuza . Bütün kelimeler isyan edercesine suskun Sevgim ölgün, nefretim yorgun Hissiz gibiyim , gülüşlerim solgun  Ağlayışlarım sessiz, ümitsiz gibiyim... Bu bana yakışmaz bilirim Baksana, zaten bu ben değilim  Benden içeride bir ben var  Bazen böyle beni benden çalan...  Peki ya dışımdaki ben kimim?  ...Sorular var bir yığın  Cevabını bildiğim ama anlamadığım. Bu imtihanı bana bir yaşatan var  Kaybettiğim her sonuçta sığındığım. . Bir nefes sonramdan bihaberim Madem  Daha ne üzülür gam çekerim?  Bir asır mı yaşarım bir saniye mi Bilmem Bir bilinmezin içinde ömrederim . Diyorum ki bulutlara  bana da öğretin ağlamayı Sonra sakinleşip susmayı Bana da öğretin  Güneşle dost olmayı Yağmur sonrası  gökkuşağı açmayı  Diyor bulutlar  dertsiz ağlanmaz  Tesellisiz susulmaz  Derde rağmen gülebilene  Dost olur güneş  Hem hüzne hem ümide  Boyanabilende açar gökkuşağı  Boyanabildiğin kadar renklisin  Korkuya,sevgiye,mora,pembeye... . Ay karardı bakışlarımda lakin güneş doğdu ferine  Bir yıldız kaydı gecemden lakin Ümit durdu vecdime  Lakin ey! çare  Gül sarardı bahçemde lakin hazan yeşerdi gönlümde . gözlerimdeki feryadı dinliyorum, dargın... zorla susturulmuşum. dudaklarımın sıkılışına bakıyorum, kızgın... zorla güldürülmüşüm. Susuyorum, madem öyle istiyorlar... susunca da kızıyorlar, anlamıyorum. dayanıyorum, madem üzülüyorlar... gözyaşlarım darılıyor bu kez isyan ediyorlar... gülümse diyorlar, sana gülmek yakışıyor! ağlamayı kim ister ki? ya ben anlatamıyorum ya da onlar... hayır, anlamıyorlar... . KARANLIK BU, ÇİLİNGİR SOFRASI İçiyorum şehrin ışıklarını sarhoş etmiyor Dikiyorum güzellikleri kafama kâr etmiyor Sıkıyorum alnımda yumruğumu Yumup gözlerimi Söylediğim türküler feryadımı Dillendirmiyor. Ayyaş desinler gönlüme fark etmez Sarhoş olam zaten ancak unuturum   Gözlerimden acı şarap akarken Hüzün niyetine Kafası güzel desinler Boşver alışırım. Gecenin bağrı soğukmuş meğer Köprü altı sıcak Karanlığın kucağına bağdaş kurarım Önümde dertler çilingir sofrası Bakarım gökyüzüne ara sıra Belki birkaç yıldız görüp Umutlanırım. . Yarım kalan her adımda yolda kaldığımı hissediyorum...  Tökezleyip düştüğüm her kaldırıma sarılıp ağlıyorum... Başımı çarptığım her taşa bulaşan kanımı, Ne kadar uğraşsamda silemiyorum... Kalkmak istiyorum ayağa, dimdik!  Bacaklarım titriyor ayakta duramıyorum... Neye kızmalıyım şimdi Atamadığım adımlara mı?  Öfkemi kime vurmalıyım Kaldırım taşlarına mı? . Yüreğimden kopan bir çığlık kadar sessiz haykırışlarım. Gözlerimden yağan sağanak bir yağmur kadar ıslak... Ellerimden tutan şu rüzgar kadar serin Hayalin  Ve inad edercesine hislerime tutsak... Düşlerimden seçilen kabus kadar karanlık mı kaderim?  Bilemem, susar bir gün belki sayıklayışlarım. Sevemem isyanı, ümid ederim, lakin son nefesim gibi yorgun yakarışlarım. gözyaşımla doldurduğum kadeh ! İçmek için koşacağım sana lakin  Bir ihtiyar kadar ölgün adımlarım . Ve ölmüşüm gibi donmuş suretim . Geçmişim kadar sahte bir hayat bu Ve ben sarhoş olmak için seçilmedim  Yaşamak arzusundayım aslında ben  Lakin gömmek istiyor bilinmezliğin . Aynamdan gözlerime yansıyan  hüzünlü halim!  Yavaş bağır zira tek kelime duymaya  yok mecalim! . BİLİR MİSİN? Kömür mü, deniz mi, yosun mu, ela mı yârim gözlerin? Zehir midir, bal mı bilmem kelam-ı sözlerin? Yeşili- kırmızıyı sever misin bilmem; yeşil vuslat, kırmızı aşktır bilir misin? Hasretlik mi, kara sevda mıdır çektiği gönlümün? Yağmur mu, gözyaşı mıdır çağladığı gözümün? Üzerine çakılan; şimşek midir, acı mı göğsümün? Çıkardığı kıvılcımlar gecemde yıldızdır bilir misin? Meltem midir, fırtına mı, sevdam nefesin? Okşar mısın, savurur musun bedenimi? Hançer misin, ateş mi, ben bilemedim. Yüreğimi yakar mı, deşer mi sevdan çözemedim… Zengin mi, Miskin mi, yoksul musun sevdiğim? Kimsen öyle kal, kalbimdeki bronz taht senin... Be sevgilim ; Aşktan kim ölmüşte ben öleyim! Aşktan ölen şehit değil mi? Şehitler ölmez bilmez misin? . saklamaya calistigim bir ates ki; kor tutmus icimde... sondurmeye kiyamadigim bir ask ki; yanar durur icinde... sevmeye doyamadigim bir yar ki; gunes kadar uzak... soylemeye korktugum bir itiraf ki; vuslat kalbime yasak!!! . adresi bir hayaldi sadece gonderemedigim mektuplarimin hanceri mesafelerdi belki de icimdeki hasret yaralarimin yaş icirerek doyurdugum gozlerimin hic kimsesi yoktu belki,kim bilir? yalnizlikla hukumluydu kalbim hak muebbet istemistir belkide  kim bilir? . Yetim ufuklara çökünce gecenin hicranı Sensiz parıldayan yıldızlara kızarım! Dayarım hasret silahımın namlusunu Sensiz doğan güneşin alnına, sıkarım! Azgın bir yalnızlık fırtınası, Sardı hayatımın dört bir yanını Sen yoksun ya hayallerimin yaldızı kilitsiz mapuslarda, Kalbim esir kaldı… Uzun yaz günleri, uzun kış geceleri… Hayatım sona ererken sevgili! Yanımda olmandır tek dileğim… Uzun kış gecelerinden, uzun yaz günlerine… Ahir zamana ererken hayatım, Hasret eker Gönlüme sadece kaderim! Yoksun yine sevgili! Yanımda… Bir başıma kalmak zorunda mıyım, Dünyada? Dikenlerin büyüyüp, etrafı kapladığını izlerim Sıra halinde uzanırlarken acı veriyorlar… Uçları zehre bulanmış, Batmaya kurban arıyorken,  Ben, Nasıl içlerine girebilirim? Duyuyor musun yağmurun ayak seslerini Üzerindeki deniz mavisi kubbecikten Bir şarkı gibi dinle ki, onlar; Duyduğu her sözde seni arayan Hüzne dökülen bir aşkın izleridir… Gel ki gülsün prensesin hisleri Gül ki dinsin gözlerinin yaşları Sönsün kalabalık şehrin ışıkları ve Efsun gözlerin aydınlatsın karanlıkları . HÜZNE TUTSAK Feryadı yüreğimin ta ezelden  kanayan yarasına şöyle bir bak hüzün bulutları çökmüş üzerine  kan ağlayan gözlerine bak  gel ilaç ol acılarına tez elden canhıraş sancılarına bak hicranını dindir, hadi tut ellerinden… kara dumanlar sarmış dört bir yanı rengi solmuş güle şöyle bir bak hüzzam hastası tüm çiçekler güneşi tutulmuş umutlarıma bak dileğimi tutan yıldızlar da yandı karanlığa tutsak mehtap afitabını yak! Geriye tek sen kaldın… . Ellerimin saklısısın.  Titreyip yazamadığı ruhu göklerde sözlerisin.  Damla damla düşerken yer yüzüne her bir harfi;  bulutları seyreden gözlerimsin . Boğazı düğümlü gözyaşlarım boğulur yürek selimde..  sızı görünümlü dertlerim sancılanır sesimde…  çağırmayı denediğim her türküde yârimsin,  dinlesen de dinlemesende… . Seni görünce Hecesi küle dönerdi söyleyeceklerimin. Gecesi güne sönerdi göklerin. Secdesi güle çökerdi için için ve ahdesi vefaya söylerdi dileklerimi, rabbe yalvarırken. Diken diken batardı toprağa kirpiklerim. Fenası bekaya çıkarken ruhumun, aşkım Rabbime dönerdi, sen muhabbetim olurdun. . Rüzgarın öpmeye doyamadığı gözyaşım! Soğuk vurmuş eline yüzüne Kalbimin kurutmaya kıyamadığı gözlerim! Hazan vurmuş her mevsimine . Hayallerden daha uzaklara dalmış İki göz, Ulaşılmaz duygulara tercüman  Sağır ve dilsiz. Ruhunun derinliklerine sığınmış Aşkı sensiz. Karanlık bağımlısı, kötümser Ve ümitsiz. Rüyalardan daha güzel gelir olmuş  Kabusları Korkutur olmuş gecelerini  Toz pembe hülyaları En fazla ölüme kadar giden Dua ışıkları  Yalnızlık, gözyaşları  ve sönmüş umutları... Baldan daha tatlı  düşüncelerle boğuşmak. Zehir kadar da acı Duygularda boğulmak. Nefsini dinleyip de  yanlış yollara sapmak  Günah, isyan ve  Kendi kalbinden kovulmak... Yeni bir başlangıç Sondan daha ulaşılmazdır. Vuslat ne kadar uzakta ise  Firak o kadar yakındır Hayata karşı mücadelesi Cevapsız sorulardır Yaşam kavgası, bir hayal çıkmazı  Ve sırlardır... Sözde dostlardan daha candandır  Kalem ve silgi Bir parça kağıttan başkası yok  Sırtını vereceği Toplu tüfekli savaşlardan geri değil  İçindeki Dünya, ahiret ve  kararsızlık seçimleri... . Bu hayata nefesi son çekişim ey rüzgar!  Bugün aldığım nefes bile terkeder beni Son nefesim olur, alamam geri. Ağladığım son günüm bu ey yağmur!  Kaynağına dönmez akıp gitmiş yaşlar. Faydası yok ne hüznün ne acının... Bazen ağlatır gülümserken hatıralar. . ne yaşamayı becerebildiğim ne de ölmeyi becerebileceğim hayat! senden çok özür dilerim. insan vesvasları ile tıkış tıkış, şeytan kadehleriyle dopdolu, çaresini bulamadığım derdim! çok üzgünüm... . Sonbaharın baskınıyla üşümeye başladı yüreğim. şimdi altına dönüştü zümrüt yeşili çimenler. sararıp soldu renk cümbüşü çiçekler. kuş cıvıltılarının bıraktığı sevgiler yok artık. hazan vurdu, şimdi nefretli bu gözler. eylülün rüzgarıyla savurdum umudu. sevdayı, özlemi, dünyayı, mutluluğu... geriye, bir ömür dolusu hüzün ve bir yürek dolusu nefret bıraktım kendime. acılar mı, insanlar mı, gerçekler mi? canımı yakan, sevgi mi yoksa nefret mi? sonbahar mı yaşamaktan nefret ettiren? soldurduğu yapraklar mıydı sevgim? isyanım mı yoksa beni benden eden? neden yaş yerine asit damlıyor gözlerimden? duygusuz bakışlarımın, ağlayışlarımın sebebi...? hissiz, karanlık, karamsar kalbimin katili kim? . Devrilmiş bir cümle kadar dengesiz geçirdiğim zamanımı ölçemeyen saatler… . Sanki içimde biriken devasa bir çığlık var. Arasında eziliyorum boz renkli sislerin. Sözleri olmayan bir feryatname okuyor gözlerim. Dudak hareketleri kulağımı çınlatıyor. Olmayan sesi içimde yankılanıyor harflerin. Ağırlığını kalemin, taşıyamıyor dizlerim. . Gece yarılınca gider karanlık. Gün ağardıkça unuturum seni. Gün batarken özlerim. Gece yarısında gelir gam geri Adını yıldızlara söylerim . Bilmediğim manalar var dilimin ucunda. Yetiremiyorum kelimeleri. . Hayat beni çağırıyor duyabiliyorum.  Her sese kulak verecek kadar güçlü değilim. Ölüm sadece bakıyor gözlerime aynadan  Yansıyan yüzümdeki serinliğe sahip değilim . Kayboldum özleminde şu anın. gözyaşımın çizgisinden yarılmış yanağımı görmüş olmalı yağmur. Bilememiş güneş misali doğduğumu. Gün batımında büyüdüğümü. Vakit gece sanmış olmalı, baktım, gök kuşağında siyah pek mağrur. Unuttum sanmış günün ağarışını. Yıldız açmış zift karanlığında beyaz. Uyumak istesem yüzüme şarap serpecek uyanayım diye zaman. Sarhoş ettiğini bilmeden dünya, kısıp gözlerini yine de bakacak yorgun düşmüş hafızama. Mayhoş tadıyla karışık duygularımın, naralar atıyorum içimin sokaklarında. Sokağımın lambaları yanıp sönüyor. Sanrıları düşüyor peşime geçmiş anıların. Göz kapağım devrilip geri dikiliyor. . Güzel insanlar biriktirmek istiyorum hazine sandıklarımda  umursamadan kim ne demiş. Saklamak istiyorum her birini ruhumun en derinlerinde kendilerinin bile bulamayacağı yerlere. . Bazen ruhu karmaşıktır insanın. Neyi nereye koyacağını bilemez. . Rüzgarın saçlarını okşadığı uysal göllerden birisin işte. Tam alnının ortasında şirin mi şirin bir adacık var. Tam kalbinde vatanımın bayrağını taşıyorsun. Yanaklarından süzülen parlak tüylü ördekler şu ilerideki sandalla yarışa girmeye kararlı görünüyorlar.  Gökyüzü de hayli şefkatli bugün. Bana annemi özletti. Gözlerim ılık ılık doldu duygulandım. Baksana nasıl kollarını dünyalar kadar açmış kocaman sarılmış sana. Sen de manalı bakıyorsun hani. Şefkati ve güveni en derinlerinde hissetmiş gibi masmavi. Biliyor musun şu an içimde bir yerlere vuslat destanı yazıyorsun bu masum halinle. Ardındaki ağaçlarla yemyeşil bir huzur türküsü söylüyorsun özlemimi teskin etmek için. Teşekkür ederim.  A! Bayrağımın yanıbaşında dikilip duran sıska sokak lambasını yaktılar. Biraz ışığa ihtiyacım vardı iyi oldu. Işığın ihtişamıyla gözümü alıp almadığını mı soruyorsun. Hayır, bayrağım daha göz alıcı.  Hey! Sağ tarafına bak. Bak siyahlı beyazlı yavru ördekler defileye çıkmış endan sergiliyor. Öyle hoşlar ki güzelliklerinin silüeti kalıyor geçtikleri her yerde. Hani sevinç gözyaşları sımsıcak bir gülümseyişin üzerine iner ya salına salına. Öyle nazlı yürüyorlar.  Havanın beti benzi attıkça gölgeler coşuyor. İyi dinle sana gördüklerimi anlatıyorum.    . Bakma aynaya zira aksi düşen suretinde günahın var. Siretinden utanmalısın. Ağlama öyle sessizce. Duyabiliyorum gözlerinde çığlık var. Ve görüyorum ahlı nefesinde bir yangın… iyice aç kulaklarını göğsünün ki kafesinde gönlün ve onun içindeki ses var, dinle. Öyle ki pişmanlık sözlerinde karanlık bir gece var. İsyan olmalı bu. Saklanmalısın. Hayır, endişelenme Yare sığın. Yıldız doldurur yar gönlüne iki kaşı arasından yatıştırır karanlığı. Lakin dikkat et de sen günahlarını yıldızların nurunda yakıp aydınlığa çıkayım derken Yarin narında kavrulmayasın. İsyandan saklandığın sokaklarda divaneler gibi dolanıp da sonra bildiğin yollarda kaybolmayasın. . kocaman soru işaretlerim var. kırışmak istiyor göz altlarım. bükülmek istiyor belim. nefesim daralmak, gözlerim kararmak… şiirleri, geceyi solumak istiyor kelimelerimin. şarkıları, sabahın ilk ışıklarını gıdığından öpmek… güldürmek istiyor beni zaman, en zarif hülyamdan gıdıklamak... izin vermek istiyorum hayata. Ve kendime bir şans daha... şimdi, burada, sadece biraz daha kalmak... . Gözlerinde kaybolmayı dilediğim nehir! Akma bu tarafa bulamazsın kendini. . Günahkarlığımı bile bile cehennemin sahibine sığınmak. Yaramazlık yapan bir çocuğun dövüleceğini bile bile yine ana babasına sığınması gibi. . Bir nefes var boğazımda tetikte. Çıkmaya hazır, girmeye hazır, düğümlenip kalmaya hazır, yokluğa hazır… varlığı nimetimken neden? Bir ruh var göğüs kafesimde. Bir de kalbim sol yanımda. Savaşmaya hazır, kazanmaya hazır, kaybetmeye hazır, ölmeye hazır… nefs ve şeytan düşmanımken neden? Bir mezar var kaderimde. kazılmaya hazır. Tenim renginde toprağım. çiçekler açmaya hazır, alevler saçılmaya hazır. Akıbetim cennet olmaya cehennem olmaya hazır. Azrail bir melek iken neden? Bir dünya var gözlerimin önünde. Görmediğim bir inanç var içimde. Hissedişimin huzuruyla gönlüm; yaşamaya razı, ölmeye razı. Varlığım yokluktan gelmişken yokluğa dönemeyişim neden? Varlığımın kıymetini bilemeyişim?..  hiç işte, bir hiçim. . Uçmak değil marifet, yere çakılmamak… . Susmayı öğretir ilim. Susamıyorsan cahilsin. Susabiliyorsan alim. . Ruhum feryat figan içinde.  İçimdeki isyankar kan ter içinde.  Kendimde değilim.  Dünya gurbet, gaflet zehir,  ölüm hastalığında kalbim.  Hayır, bu ben değilim. . Hangi kafiye uyduracak içimdekileri kağıda kaleme? Hangi nakaratta takılacağım senin adına yârim? Hangi kulak dinleyecek yazsam seni gözlerime? Hangi yaş sızlayacak yanağımdan yoluna doğru? Hangi rakkas oynayacak hasretimin türküsüyle? . Bulutların yağdığı, koyu bir hüzün var Benim duyduğumsa onun tınısı  Umutların çaldığı, efkarlı bir türkü var İçime çektiğim ses onun yankısı  Bu musikiye eşlik eden bir his var Söylemeye çalıştığım bir dert şarkısı... . DUYGULARIN AĞLAYIŞI Saat dün sularında bir hüzne tutuldu güneşim Ortamın karaltısında görünmez oldu zaman Siyaha gark oldu aydınlık ışık hüzmeleri… Hedefini bulamadı Pertev mızrakları Saplandı bir kuytu köşeye ve Kanlı yaşlarla söndü afitabımın ateşi Aşık pervanelere mezar oldu alevleri… Feza okyanuslarına varıyordu al ırmakları Bir yıldız kaydı tuzlu suların arasından Ve karaya çıkamadan battı karanlığa… Bir lodos fırtınasıyla savruldu yapraklarım Toprağın cazibesine yenik düştüler Birer birer döküldüler yokluğa… Koşmaktan bitaptı gözbebeğim Yorulmuştu hep uzaklara adım atmaktan Gri hicranları seyretmek acıtıyordu Göz kapaklarının arkasına saklandı son çare Bir çözüm değildi bu da İmkansızları, hayal ediyordu şimdi de… Kirpiklerini yararak çağlayan şelaleleri Damlıyordu gamzelerime doğru Acılı bir tiyatro oynuyordu ağıt sahnesi… Duygularım gece siyahında dostsuz ve dertliydi . disarida yagmur, iceride ben, gozlerimde yas,bende sevda var. gozyasimda ask,sevdamda karalar var. gonlumde huzzam, ellerimde kalan; bir avuc hicran var.... . Kendimi sensizliğe terkettim sevgili Nefsimi yalnızlığa hapsettim Hiçliğe tutsak ettim duygularımı Her saniye biraz daha gömüyorum kalbimi Hiç kimsesiz, tek başınalığa… Acı, keder, üzüntü, gam… İki kaşımın arasından yükselen Kapkaranlık dumanlar… Hangi güneşi söndürecek  şimdi geçmeyen zamanlar… Ölümcül bir hüzzam hastasıyım Umutlar; sanki lanetliymişim gibi Can havliyle kaçıyorlar benden… Gitmek istiyorum dünyadan… Kendimden ve arzularımdan kaçmak… Nefsime inat, yarsız kalmak istiyorum… Anlıyor musun sevgili, Sadece rabbimi istiyorum!... . Gecenin ruhuma doldurduğu karanlık!  Yırtıl artık yırtıl ki, ışık sızsın ruhuma. Ey şu gece ruhumu sızlatan ışık!  Kısıl artık kısıl ki, gönlüm kamaşmasın. Ey karanlığı yırtık gece! Yaman artık yaman ki, yıldızlar düşmesin. Ey şu ruhumun yamandığı secde! Sarıl artık soluma ki, titriyor, üşümesin. Ey içimde sızım sızım, ışık içen karanlık! Seril artık yerlere ki ruhum çok yorgun. Ey sol yanımda uyuklayan gönlüm!  Uyan artık gör ki her yer aydınlık! Ey yıldızlı gecenin umut sızıntısı!  minnettarım benimle olduğun için  Ey aydınlanan ruhumun gözyaşı !  Akarken neden ılık ve sakinsin? Oysa nekadar da heyecanlıyım ben Artık gönlüm özgür ,ruhum coşkun. Geceme gün doğarken seyret beni Nasıl da mutluyum gör  ve nasıl da huzura doygun... . Susmak ne güzel kelam imiş  Gözler ne güzel tercüman. Dinleyebilmek gönül işi imiş Okuyabilmek ise pek yaman. Dertliyi söyleten dert,  şifasız, merhemsiz bir yara imiş Bak hale ki, susturan dert ise  dumansız, dermansız yakan... " Ah" etmek yaraşmaz imiş  Derdi nefesinden üfleyene . Tek seferde içine çekmek imiş mesele. İyi edecek ilaç, söndürecek yel sormadan  Kanamak, yanmak gerekmiş O'ndan başka dert-tabip aramadan. . Kendini bir şey sanma güneş! Isıtamıyorsun işte  yağmuru benim yanağımda. Hep soğuk, Hep kuru izler kalıyor. Hep ışık, Hep bahar değilsin  Yalan söyleme! Kavuruyorsun umudumu  Hep yanıklar, çizikler kalıyor. . KANAMAK VE … Susmak ne zormuş böyle içinde feryatlar koparken Konuşmak ne zormuş hiçbir şey olmamış gibi gülücükler saçarken Kalkabileceğine inanmak ne zormuş böyle her düşüşte  Yaraların kabukları soyulurken. KANATMIŞ OLMAK… Ve ney zormuş ki söyle Kanattığın bir yaraya merhem olsun diye Allaha yalvarırken canın yanması kadar Kim demiş vicdan yok!  Hangi merhem iyidir ki pişmanlığın akıttığı şifa kadar gözlerinden? Hangi cinayet ağırdır bir yarayı kanatmaktan Merhem bulamadıkça Allahtan şifa umarak ağlamaktan…? . Dili yok mudur acının, Neden anlatamıyorum?  Sesi yok mudur ki, Kimseye duyuramıyorum? Tadı yok mudur ki tatsınlar? Bilseler ya ne kadar zor . Kokusuz da mı yoksa bu?  Verdiği ıstırabı bir anlasalar... . Tıkırtı… sessiz ve karanlık bir kimsesizliğin ortasında bir çocuğun oyun oynarken çıkardığı tıkırtıları duymak. Bu kadar masum muydu içindeki çocuğun kalbi? Oysa o hep günahkardı çocukken. . Zaman aktı gözlerimin altından.  Damla damla yağdı yanaklarımdan. çizgi çizgi kader üşüştü alnıma.  Yazgısında keder düştü bahtıma. . Bir günah işlersin. Pişmanlık rabıtası yaparken bilmeden isyan edersin. farkına vardığın an nefsinden daha da korkarsın. O öyle merhametli affeder ve yardım eder ki günahı da tövbeyi de isyanı da unutur, Yare dalarsın. . Dertsiz görünür asi kulun sözde rahat yaşar dinden ahlaktan bihaber. İsyankardır üstüne üstlük. Lakin hidayet nimetine en muhtaç odur Rabbim. Ruhu sensizlikle azaptadır. Senin firakında gurbettedir. Sabreder farkında bile olmadan. Esirdir nefsine. işkence eder şeytanlar kalbine. Yaradır her zerresi.sıkılır gönlü her gecede. Acır soluğu zikrinsiz. Çilelidir başı. Sana sığınacağını bilmez. Kimsesiz sanır kendini. Yapayalnızdır Rabbim. Senden gafil kalan kulun Senden uzak oluşunun zulmü altındayken mazlumdur. Yardımına muhtaçtır. Yardım et Rabbim. . Artık  bütün taşlar yerli yerine oturmaya başlıyordu. Kelebek, içindeki sessizliğe anlam verebilmenin heyecanını yaşıyordu sonunda. Toz kanatlarındaki ihtişamın ve hassaslığın sırrına da vakıf olmak üzereydi. Hissediyordu. Geçmişi, şimdiyi ve ihtimali var ya da yok bir geleceği. Kelebek, aynaya baktığında sonsuzluğa giden kapıları görebiliyordu. Bir tanesi yangın bir tanesi ışık bir tanesi de boşluk. Şu kadarcık zamanda ne kadar da büyük bir mana inşa edilmiş meğer içimde ve dışımda diye şaşkınlığını dile getirdi kelebek. Haklıydı.  Üç beş yaşlarında gördüğü bir rüyayı anımsadı. Sonra geçenlerde gördüğü bir tanesini ve yaklaşık iki yıl önce sadece gözünde canlandırdığı uyku uyanıklık arası bir şeyi… Sanki geçmişte yaşadığı her şey iyiliğiyle de kötülüğüyle de hakikati anlamasını kolaylaştırmak adına başına gelmişti. Gayet intizamlı ve kusursuz bir şekilde parça parça ayrılıp binlerce pazılın bir bütün oluşturduğu dev bir resme dönüşüyordu hayatı. Kadere inancı artıyordu. Zira ruhundan gelen bu tarifsiz senfoni alelade bir şekilde maymunun, çam ağacının, gökyüzünün yahut toprak ananın ortaya koyabileceği bir senfoni değildi.  Bir yaratıcının varlığına inanmamak elde miydi? İmkansızı mümkün kılan bir inanca davet ediyordu bütün bunlar onu. Hiçliğinin farkına vardıkça korkularını imha ediyordu kelebek. Ne ölümden ne de yaşamaktan korkuyordu. her şeyden, beş duyuluk gerçekliğin lezzetiyle beraber ruhunun azalarını keşfettikçe kat kat daha fazla haz alıyordu. Çünkü büyük resmin her parçasında yegane bir gerçeklik seziyordu.  Aciz fakat harika bedeni, ruhuna mükemmel bir çerçeve olmuştu. Beş duyuluk gerçekliğiyle dünya da bedenine çerçeve olmuştu.  Peki ya büyük resimde, bütün çerçevelerin ötesinde nasıl bir hayat ya da ölüm vardı? Kelebek, sonsuzluğa açılan asıl kapının eşiğinde gibi hissediyordu kendini. Şu muhteşem yaratıcı için, alacağı tek nefesten dahi firar etmeye hazırdı. Delicesine, aşıkçasına O’na kavuşmayı diliyordu.  . Aşağı, en aşağı yerim. Çıkar çıkar yükseğe, en tepeden düşerim. Himmetiyle teselli olur kalkarım. Teslim olamazsa kalbim, yerin de dibine düşerim. . Ruh nefse aşık olur. Buradan kalp doğar. Kalp kimin tarafına meylederse insan ona çeker. . Bahçen çiçekli mi saklı mı? Suluyor musun kilitliyor musun? Saksı mı sandık mı? Bahçen hangi renk? Rengarenk mi iki renk mi, tek renk mi? Gök kuşağıyla mı sınırlı yoksa?  İnsan bazen beyaz kadar özgür ve bilgedir. Bazen siyah ve beyaz kadar kuralcı. Bazen gök kuşağı kadar uyumlu. Bazen de hayat kadar süprizdir.  Bahçende yaşıyor musun gömülü mü? . Tek kelime… Senden duymak istediğim tek bir kelimeydi benden esirgedin. Tek kelime etme ve git. Tek kelimeydi sevgiye ve nefrete yeten. Kırgınlıktı içindeki. . Görür gibi hissedebilir mi insan? Öyle! gözü fersiz, önü ışıksız... Duyar gibi dinleyebilir mi insan? Anlatsa anlaşılır mı? Cümle harfleri hiçe sayıp, sessiz kelamsız... Ne hayaldir ne de hayat yaşadığı. Yakaza halli bir duygu, dua olup  gerçekleşebilir mi yersiz zamansız? Gerçeği bile boşverebilir mi insan?  Fikri yere serip, beden başı akılsız... İnanınca böyle nazlanır mı insan? Çelimsiz kulluğuyla, biçareliğine rağmen Vuslat arzularken "sanki dertli" fakat Sonsuz Kudretiyle Merhametine yaslanıp  Yar'e sığınmakla bu insan " sahiden gamsız"... Nasihati oldur ki kulun verilenden çıkardığı; Acizliğince fakirdir insan, günahkardır. Vacip olur gözlerine  Pişmanlığa sabır ile ağlamak. Eşref-i mahlukattır. Rabbin lutfuyladır insan. Her nefesini şükr ile O'nun zikrine bağlamak Her vakit üzerine vacip olur. O halde var sen düşün âkil insan!  Seni dahi bir hikmete binaen Yaratan'a  Senin için yarattığı her bir ânâ Rıza göstermen, Hak üzere sana lazım olur. . Havanın sıcaklığını betimleyecek olsaydım bunun yerine alnımdan damlayan teri kalemime mürekkep edip yazarkenki halimi görmenizi dilerdim. . Bakma aynaya zira aksi düşen suretinde günahın var. Siretinden utanmalısın. Ağlama öyle sessizce. Duyabiliyorum gözlerinde çığlık var. Ve görüyorum ahlı nefesinde bir yangın… iyice aç kulaklarını göğsünün ki kafesinde gönlün ve onun içindeki ses var, dinle. Öyle ki pişmanlık sözlerinde karanlık bir gece var. İsyan olmalı bu. Saklanmalısın. Hayır, endişelenme Yare sığın. Yıldız doldurur yar gönlüne iki kaşı arasından yatıştırır karanlığı. Lakin dikkat et de sen günahlarını yıldızların nurunda yakıp aydınlığa çıkayım derken Yarin narında kavrulmayasın. İsyandan saklandığın sokaklarda divaneler gibi dolanıp da sonra bildiğin yollarda kaybolmayasın. . Bir günah işlersin. Pişmanlık rabıtası yaparken bilmeden isyan edersin. farkına vardığın an nefsinden daha da korkarsın. O öyle merhametli affeder ve yardım eder ki günahı da tövbeyi de isyanı da unutur, Yare dalarsın. . FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA . DEVAM EDECEK...
·
4.385 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.