Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

296 syf.
10/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Sahilde bir sürü insan vardı sana mesaj attığımda. Bu insanların bir çoğunun maskeyle dolaştığını, gezdiğini ya da oturduğunu gördüm. Biz de öyleydik: Ben, Murat, oğlu Özgür’le yanımızda yürüyen Evren… Az önce çıktığımız cafede Murat’la konuştuğumuz şey, eğer yaşayacaksak ve yaşlanacaksak- daha doğrusu daha da yaşlanma imkanımız olacaksa- ne yapacağımızdı? Ömür geçmişti, geçiyordu ve bir önlem alınmamıştı, almamıştık, ne olacaktı o halde, nereye varacaktık bu halimizle bizler? Murat’a kalsa çeşit çeşit kadınlar: güzel kadınlar ve ânı yaşama fırsatlarının değerlendirildiği üst üste gelen şans dolu son vakitler bunlar. Bu ne demek? Bu şu demek: vücudun sana artık buraya kadar, artık yeter diyor. Çayımızı içerken, hem de güneş batıyordu güzelce ve Evren henüz gelmemişti. Biz açtık, yemek yemiştik murat’la ve dediğim gibi ister istemez konu oraya geliyordu: bu çürüyen, tekleyen, zorlamaya başlayan vücut bize ne söylüyor? Evren’e bakınca..onun güzel yüzüne, oğlunun yüzüne bakınca gördüğüm şeyler: umut, dayanabilme gücü, iyiliğin ve düşünceliliğin sarmaş dolaş olduğu bir karakter ve bende ona uzanıp ” evrenim, ben öldüğümde neyim varsa hep senin” deme arzusu. Bu sene edremit’e tayin istedi ama olmadı. Dağılmış bir ailede yaşayıp da kurabildiği ailesinde dimdik ve pürüzsüz bir hayat çıkarabilecek kadar adam olabilmek-ama bunu derken ben, asla senin yaşadığın dünyadaki çok zor, çok sert şartlardan söz etmiyorum; bizlerden söz ediyorum, daha basit hayatlar yaşamış ve daha basit kaderlerle ömür geçirmiş ve geçirmekte olan bizlerden- işte böyle bir adam olabilmek evren’in başarısı, onun yapabildiği bir şey bu. Oysa her şey ne kadar da kolay olabilirdi onun için. Ah Yunus… Belki de çok büyük yanılgılarla yaşıyoruz. Şaşırıyorum ama, bu kitaplar o hayallerin, yanılgıların ana sebepleri olabilir mi? Bir ömrü birilerinin yazdığı hayallerle ve olaylarla dolu sayfalarda geçirebilmiş ve artık bozulmaya başlamış ben, ben işte, burada, 50 yaşa tek bir sene kala, ve yüksek tansiyon hastası, sekiz saat serumla hastanede tek başına yatabilen ve kör topal arzularından kendine heba edilmiş bir ömür çıkarabilen ben, şimdi kalkmış edebiyat yoksa hayal miydi diyorum. Bunu hem de daha az önce ibrahim’in meb yarışmasına katılacak o güzel, dokunaklı öyküsünü bir kez daha okumuşken söylüyorum . Edebiyat iyileştirir, edebiyat insana iyi gelir, yarasını kaşır ama savar da diyebilirken ve böyle demeye alışmışken, birden aslında edebiyatın bir hastalık biçimi olduğunu anlamak gibi, yaranı ya da hastalığını yücelterek dünyayı ve yaşamayı başkalarının kalemi ve hayal gücüyle kafanı allak bullak etme pahasına zihnine yerleştirdiğini anlamak… ama o zaman geriye murat’ın hastalığı, ezilmiş damarlar, dökülmüş saçlar, tansiyon, kalp kalmıyor mu? emekli olmak için gün saymak, yaşlılık provası arzular kalmıyor mu? Yoksa, yoksa murat, senin ve benim başıma gelecek olan şey, hani haberlerde defalarca izlediğimiz o korkunç şey mi: bakım evlerinde sopalarla dövülen kimsesiz yaşlılar gibi bir yerlerde çürümek mi? peki ya kimsesiz yavru kediler? az önce duvar dibinde bulduğum annesiz ve gözleri iltihap dolu, ölümden başka şansı kalmamış o yavru kedi.? Yarın boğazı kesilecek olan bütün o kuzular? Başkasının başına gelmeye devam eden ve sanki bizi sadece ileri bir tarihte ilk ve son kez karşılaşmak üzere ıskalayan bütün o ölüm ihtimalleri…İşte bu his, bu his yüzünden Kıyamet Polisi’ni bir kez daha okudum. Bir kez daha. Çünkü bu üçlemede anlatılan ruh dünyası, haller; bu üçlemede anlatılan o his benim yaşadığım hissin ta kendisi. Dünyaya kilometreler çapında bir göktaşının çarpmasına altı ay, iki ay ve sadece altı gün kala yaşananları anlatan kitap, içinde adım geçmemesine rağmen beni de anlatıyor, bütün o insanların arasında kesinlikle ben de varım: Çünkü Henry Palace ve diğerleri gibi ben de o göktaşını biliyorum ve bekliyorum. Ama o göktaşının bütün dünyayı değil de, şu yaşıma gelene dek sevdiğim nice ama nice insanı, çok ama çok sayıda insanı ve çok ama çok sayıda hayvanı alıp götürmesi gibi, şahsa özel bir göktaşı bu, yani gelip sadece sana çarpan ve seni alıp götüren, seni öldüren bir göktaşı. Sen ölüp gidiyorsun ama dünya kalıyor. Ve aynen Henry gibi ben de kaybolan şeyin, şeylerin arasında değişmeden kalabilen veya öyle olmasını umduğum nice şeyin arasında hayatta kalmaya çalışıyorum. Ancak…her şey boşuna. Bütün bu çabalar. Bütün bu gayretler. Bunların hepsi sadece o âna kadar. Ve Henry kitabın sonunda nasıl o aileyle oturup o yemeği yerken gökler kızıla boyandıysa ve bütün o renk cümbüşü içerisinde bir kıyamet gürültüsü ve haykırışı değil de sessiz, sükûnet dolu bir teslimiyet yer aldıysa kendi göktaşımızla tanışacağımız o âna dek bizim de yaşamaktan ve ummaktan, hayal edip çabalamaktan başka bir seçeneğimiz yok. Bunu iptal edebilecek bütün akıl yürütmelerin bize sadece kötülük edeceğini düşünmeden edemiyorum. Yaşamalıyız çünkü, ve umut edebilmeliyiz. O göktaşından kaçamayız. Mümkünü yok bunun. Bunu, yaşayacağız. Bu başımıza gelecek Yunus. Deniz kıyısında senelerce bekleyen o kimsesiz adam ve senelerce göklerde kanat çırpan Kalessin..onlar bile öldüler. Bizler, neden ölmeyelim? Sana şunu diyorum Yunus: başkasının kalemi ya da hayâli farketmez. Edebiyata sığınmak zorundayız. Sen de ben de haykırışlarla ve ağlayışlarla değil, acı ve korkudan darmadağın olmuş bir hâlde değil; üzerimize gelen o korkunç büyüklükteki göktaşına aynen Henry ve o masada onunla beraber oturan ama her şeyden habersiz o masum aile gibi bakabilmeliyiz: gökler kızıla boyandığında onun bir güzel resmin ve tablonun göz alıcı rengi olduğunu sanabilmeli, son anların acı seslerini Gusev’in denizin derinlerine batan o masum bedeninin sudaki yankısı, neredeyse bir müzik gibi duyabilmeliyiz. Peki bizler o an geldiğinde iyi ki edebiyat vardı diyebilecek miyiz? Kimbilir… Ama bence tek çare; o âna dek, okumaya, hayâl kurmaya ve kırık dökük ya da dimdik, ister güçle ister zayıf, güçsüzce, edebiyata ve edebiyatla inanmaya devam...
Kıyamet Polisi
Kıyamet PolisiBen H. Winters · İthaki Yayınları · 2019105 okunma
··
399 görüntüleme
Oblomov okurunun profil resmi
Hocam ne kadar güzel yazmışsın. Düşündüm düşündüm yazını hangi sıfatlarla ifade edebilirim diye yazıya uygun güzellikte bir sıfat bulamadım. Yaşadığımız hayatı o kadar içten yansıtmışsın ki kendi hayatımı okuyormuş gibi hissettim.👏👏👏
Cem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim... Sevindim senin beğenmene
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yeliz Acar okurunun profil resmi
Ne güzel yazmışsın 👍🏻
Cem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim yeliz. Bu üçlemeyi seviyorum.. İkinci kitabı da okuyacağım yakında yeniden
Efrasiyab okurunun profil resmi
Okuduğum en iyi yorum diyebilirim
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.