Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1808 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
76 günde okudu
Savaş ve Barış, benim açımdan, karakter gelişimlerini görebileceğiniz, insanın içini ve toplum içindeki insanı gözlemleyebileceğiniz yani üzerinde sosyolojik ve psikolojik analizler yapmaya oldukça müsait, tarihle ilgisi olmayanlara bile klasik tarih anlayışından uzakta yeni bir bakış açısı sunan tam bir klasik eserdir. Lisans derslerimde gördüğüm, psikoloji kuramcılarının soyutlaştırarak anlattığı insan dinamiklerinin bu eserde somutlaştığına ve insan hakkındaki bu oldukça yerinde tahlillere şaşırarak tanık oldum. Bu da bana Freud’un ünlü sözünü hatırlattı: “Gittiğim her yerde, benden önce oraya gitmiş bir şair buldum.” Bir kitap birçok yönden değerlendirilebilir; bu klasik eser için edebi, tarihsel, öne sürdüğü fikirler, psikolojik veya sosyolojik yorumlamalar yapılabilir… Benim için değerlendirme konusu, eserin karakterleridir. Bu noktada karakterlerle ilgili kendi kişisel izlenimlerimi ve duygularımı yazmak istiyorum: -DİKKAT buradan sonrası bolca “SPOILER” içerir Kitapta gerçekten çok fazla karakter var ama Tolstoy’un özellikle merceğe aldığı daha az karakter var. Bu karakterlerden Nataşa’nın neredeyse tüm hayatına tanık oluyoruz, öyle ki bir tek yaşlılığını bilmiyoruz. Karakterleri tek kelime ile anlatacak olsam; Nataşa için hayat derdim, hayat gibi inişli çıkışlı bir karakteri var ve doğal.. Piyer arayış, Sonya fedakarlık, Maria maneviyat, Nikolay ve Denisov asker, Elen narsist, Anatol yüzünde gülümse olan boş adam (evet tek kelime olmadı), Dolokhov manipülatif (ve hatta bence biraz da sosyopat), Prens Bolkonsky (Andrey ve Maria’nın babası) zor kişilik, Boris her devrin adamı… Prens Andrey için tek bir kelime bulmakta zorlanıyorum, belki de kitapta en ilgimi çeken ve sevdiğim karakterlerden biri olduğu içindir, ölümüne gerçekten üzülmüştüm. Bana hissettirdiği kararlı ve sert bir kişilik, biraz babasına benziyor bu yönüyle. Piyer gibi bir arayış içinde ancak Piyer’den farklı olarak bir karar aldığında bunu uyguluyor ve taviz vermiyor, ta ki yeni bir keşif ile yeni bir düşünsel yola girinceye kadar. Bunlar, karakterlerin bendeki güçlü izlenimlerini kelimelere dökme çabamdı, elbette farklı algılar olabilir. Piyer ve Andrey’i birbirlerinden çok farklı ve çok benzer gördüğüm gibi Sonya ve Maria için de benzer düşüncelere sahibim. Görünüşte ikisi de fedakar ve uysallar ancak alttaki dinamikler farklı. Anne ve babası olmayan ve üstelik fakir olan Sonya için fedakarlık, sevgi görmenin ve değerli olduğunu hissetmenin tek yolu. Tolstoy, Sonya’yı kediye benzeterek, halinden memnun olduğunu söylüyor. Ancak, elinde bir tek Rostovlar olan başka hiçbir şeye sahip olmayan Sonya’nın başka bir alternatifi mi var? Kitapta Sonya’dan ancak Nataşa ve Nikolay’la ilgili olarak ya da ev işleri gibi ıvır zıvırlarla haberdar oluruz. Sonya bağımlıdır, bağımsız bir kişilik olarak ele alınmaz, bu yüzden beni tüm karakterlerden daha çok etkilemiştir. Onun hikayesinin mutlu sonla bitmesini gerçekten çok istedim ancak istediğim gibi olmadı. Mutlu sonla kastettiğim sadece kendi olduğu için sevileceği bir hayatının olması ve fedakarlık yapmasa da ve hatta hata yapsa bile sevileceğini hissetmesiydi. Sonya hep ev kedisi olarak kaldı, üstelik çocukluğundan beri bağlı olduğu adamın eşiyle birlikte mutlu mesut yaşadığı evinde kaldı, çocuklarına baktı. Tolstoy’un mutlu sonu beni mutlu etmedi o kadar.. Ancak bir bakımdan da gerçekçiydi, sevilmek için bir şeyler yapması gerektiğini çocukken öğrenen insanlar, bu başa çıkma mekanizmasından kolay kolay vazgeçemezler, üstelik kaynakları da yoksa çok çok zordur. Tolstoy’a Sonya için hem kızdım hem de kızamadım; garip bir şey oldu. Prenses Maria’nın da kolay bir çocukluğu olmamıştır. Zor ve talepkar bir babaya sahipti. Maria da daha küçükken sinmeyi ve uysallığı öğrenmişti. Öyle ki mutlu bir evlilik yaptıktan sonra bile eşini kızdırmaktan o kadar korkar ki, böyle anlarda yine o küçük, babasının ders verirkenki haline döner. Maria’nın farkı, başa çıkma mekanizması olarak maneviyatı tercih etmesiydi ve ayrıca zengindi (bu onun çevresinde saygı duyulan biri olmasını sağlıyordu). Sonya’nın fedakarlığı ve iyiliği değer görmezken, Maria’da insanlar maneviyatı görüyorlar ve saygı duyuyorlardı. Sonya başkaları onu sevsin diye ve değer görmek için iyilik yapıyordu Maria ise inancı gereği. Aslında Tolstoy bir ders veriyor sanki: başkasına yaranmak için bir şey yapmayın, değeriniz olmaz. İnsanın bir maneviyatının olması iyilik halini güçlendirebilir, bu bağlamda aslında Maria’nın başa çıkma mekanizması daha sağlıklı görünüyor. Ama çocukluktaki babasından kalma travması sanırım hayatı boyunca devam edecek. Nikolay’ın askeri sert, disiplinli kişiliği de bu travmayı sürekli hatırlatacak gibi. Nataşa, bana sanki Tolstoy’un kitaptaki en sevdiği karakteri gibi gelmiştir. Onu anlatan satırlarda hep bir hayranlık ve sevgi hissetmişimdir, ya da belki bana öyle geldi. Evet bence Nataşa hayatı, hayat enerjisini simgeliyor ancak zaten kitapta sürekli buna gönderme var. Fakat benim için Nataşa, örneğin Sonya ya da Maria kadar iz bırakıcı olmamıştır, ya da örneğin Piyer ya da Andrey. Nedenini bilmiyorum sadece bu şekilde hissediyorum. Azıcık da Boris’ten söz etmek isterim. Anne – oğul karakteri ancak bu kadar birbirine benzeyebilirdi! İkisi de yükselme için yaşayan ve bunu farklı yollarla gerçekleştirmeye çalışan karakterler. Boris’in çocukluğundan ve annesiyle ilişkisinden derinlemesine bahsedilmez, aslında Boris’ten de o kadar bahsedilmez ama annenin oğlunu nasıl eğittiğini ve oğulun nasıl bir çocukluk geçirdiğini anlamak için bu anlatım oldukça yeterlidir zaten. Zenginken fakir olan bir prenses, tüm ajitasyon yüklü kişiliğiyle, tek amacı iyi bir yerlere gelmek ve zengin konuma ulaşmak olan bir adam yetiştirmiştir. İnsan çocukluğunda ne eksikse bütün hayatı boyunca onu arar; Boris için annesinin telkiniyle bu eksiklik yüksek konumdu. Oldukça tipik bir karakter, bu yüzden de ilgi çekici bence. 1800 küsür sayfalık bir kitap için her yorum eksik olacaktır. Ben burada sadece bende etki etmiş bazı karakterleri ve bendeki yansımalarını biraz anlatmaya çalıştım. Bazı ana karakterleri de atladığımın farkındayım. Dahası Kuraginlerden Rostovlara her karakterin bendeki izlenimleri var ancak anlatmaya şu an gücüm yetmeyecek. Bununla birlikte bu klasik eserin, ömrünü kitap rafımda geçireceğini de sanmıyorum; yeri gelecek ve ben kendimi yine bu kitabı incelerken bulacağım . -Neredeyse unutuyordum: Kitabın sonu, sanki Tolstoy'un Rus ailesi ve aile hayatıyla ilgili ideallerinin yansıması olmuş. Tolstoy hakkında pek bir şey okumuş değilim. Anlatım şekli bende böyle bir düşünce oluşturdu. Bu bakımdan beni çok tatmin etmedi açıkçası.
Savaş ve Barış (2 Cilt Takım)
Savaş ve Barış (2 Cilt Takım)Lev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201921bin okunma
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.