“Heeey! Dur bakalım! Elini kolunu sallayarak nereye?” Kanun çavuşunun sesi hem sertti, hem alaycı. “Şöyle gel! Sokul! Uzat ellerini... Oldu mu ya? Sen hiç kelepçe vurunmadın mı?”
“Kelepçe mi? Hayır...”
“Vurunmadınsa acemisin demek... Meraklanma, öğrenirsin de, usta bile olursun. Bilekler üst üste... Namaza durur gibi...”
Kâmil Bey ellerin namazda nasıl kavuşturulduğunu bir türlü aklına getiremiyordu.