Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Fakat bir kez daha yaşamımı yeni baştan yaşayabilecek olsam bile, yine aynı tür bir yaşam sürecekmişim gibi bir his vardı içimde. Neden derseniz, o –her şeyi sürekli yitirmekten ibaret olan– yaşam, benim kendimden başka bir şey değil. Benim kendim olmaktan başka çarem yok. İnsanlar beni ne kadar terk ederse etsin, ben insanları ne kadar terk edersem edeyim, birçok güzel duygu ve mükemmel rüya yok olup gitse bile, ben kendimden başka bir şey olamam. Bir zamanlar, çok daha gençken, ben kendimden başka bir şey olabileceğimi düşünürdüm. Casablanca’da bar açıp İngrid Bergman’la tanışabileceğimi bile aklımdan geçirirdim. Hatta daha gerçekçi olarak –bunun gerçekten gerçeklikte olup olamayacağı bir yana– kendi benliğime uygun, etkin bir yaşamı elde edebileceğime inandığım bile olmuştu. O yüzden de, kendimi değiştirebilmek için özel olarak çaba harcadığım da olmuştu. Charles A. Reich’in The Greening of America’sını okumuş, Easy Rider filmini üç kez izlemiştim. Fakat dümeni bozuk bir kayık gibi her seferinde dönüp aynı yere gelmiştim. Bu benim kendim işte. Ben kendim hiçbir yere gidemem. Kendim orada durur, her zaman benim dönüp gelmemi bekler. İnsanlar bunu umutsuzluk olarak mı adlandırmalı acaba? Bilemiyordum. Belki de umutsuzluktur. Turgenyev olsa hayal kırıklığı derdi belki de. Dostoyevski olsa cehennem. Sommerset Maugham ise gerçeklik. Fakat kim ne şekilde adlandırırsa adlandırsın bu benim kendim.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.