Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yırtık Yelkenle Gemi Yol Almaz
İğne ucu kadar bir maddeden gelen kuvvetli bir patlamayla başladı gelmekte olan bütün hadiseler. Bu patlamanın kuvveti ve esintisiyle oluştu kâinat ve diğer her şeyler. Galaksiler oluştu, yıldızlar ve güneşte. Adlar takıldı her birine, şekillere benzetildi ve o şekillere göre seslenildi. Bak bu; Ursa Minor – Küçük Kepçe,- bu Lepus –Tavşan- denildi. Her şey başladığı yere dönecektir. Bir başlangıcın aynı şekilde bir sonu da olacaktır. Bir rüzgâr esti soğudu ateş, oluştu toprak ve su. Dünya dediler buna, diller ve dinler eklediler üzerine. En güzel yerine cennet adını verdiler. Cennet gibi yeri cehenneme çevirdiler. Oldu Âdem, korktu, istedi sonsuzluk. Bir din yetmedi binlercesini hikâye düştüler. Bir meyve ile bütün insanları cehenneme layık gördüler. Bundan sonra doğan herkesin cenneti hak etmesi gerek diye tebliğ ettiler. *Ben meyve yemedim cennette kalacağım diye seçenek vermediler.* Bir rüzgâr esti, doğdu çocuklar ve çoğaldı insanlar. Dünya kıtalara bölündü, ırklar oluştu kavimler kuruldu. Yine bir elma yüzünden Asya ve Avrupa’da ne kanlar döküldü. Gün aynı gündü saatler aynı saatleri gösteriyordu. Rüzgâr sadece yaşayan canlıları hareket ettiriyor zaman dediğimiz çizgide ileri doğru sürüklüyor ve sadece Andromakhe ağlıyordu. İlk zamanlar insanlar isimleriyle ayırt ediliyordu. Birine Âdem diğerine Şit deniliyordu. Sonra soyadlarıyla ayrıştırılmaya başladılar. Bu da yetmedi sen Afrikalısın sen Avrupalısın diye ötelemeye kalkıştılar. Ülkeler çoğaldı Türk Alman olarak ayırdılar. İflah olmaz bir şekilde hizmet ediyoruz ayrışılmaya Muşluyu ayırıyoruz Antalyalıdan. Çok değil yakında komşumuzu da ayırırız bizde bu azim varken. Sen olursun kapı no on, o olur kapı no onbir. Arada bir tuğla üç santim sıva var. “hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa fly Pan-Am drink Coca-Cola” –İ. Özel Amentü- ve bekleme bitsin diye eylül durma kes yeniden bileklerini. Bir tabancadan fırladı mermi havadaki rüzgârı yardı değdi düke ve başladı cihan harbi. Fidanlar kırıldı düştü toprağa; yıkıldı şehirler, ağladı bulutlar, uludu rüzgâr. Toplar kurda dönüştü, tüfekler bed sesli kuşlara. Birbirine uymayan zıt sesli bir armoni başladı ve neredesin Herr Mannelig. Seni göremeyen bir elmayla dünyayı kana bulayan ve adi bir teklif karşısında isteklerini sıralayanlar utansın. –Aleksandros, Athena, Hera, Afrodit.- Aydınlık için savaşanların son nefesini karanlıklar ortasında vermesi ne acıdır. İyilerin kaderi aydınlık için mücadele edip karanlıkta son nefesini vermek mi olmalı? Ölmeyecekmiş gibi toprağa sarılmak niye, kökü müsün bir ağacın? Bak nice savaş verenler, toprak için, para için, kadın için binlercesini katledenler nerede? Zaman durağandır, sadece üzerinden biz geçiyoruz bir rüzgârın kurumuş bir çalıyı sürüklediği gibi. Sanma ki güneş hep bize doğuyor, biz varız diye dönüp duran dünya bizi güneşle buluşturuyor. Nerede üstün komutan İskender, görebiliyor musunuz şımarık Cicero’yu, hani Kanuni, bak ne Tesla var ne de Arşimet ama güneş hala orada. Bir rüzgâr gibi geçiyor geçmiş olan. Gördüğümüz şey ile gör denilen arasındaki fark okyanusları aşar. Milyon yıllık bir dünyada 60 yıl yaşamayı beceremeyen bizler teşekkür etmeliyiz Âdem’e, teşekkür etmeliyiz Prometheus’a ve sana Adapa. Yoksa…
··
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.