Dibine kadar bastırılan bir yay: Thérèse Raquin.
Duyguların, düşüncelerin veya arzuların bastırılması durumunda nasıl sonuçlar ortaya çıkabileceğini kanıtlar nitelikte bir kitap. Zola'nın sürükleyici anlatımı ve tasvir yeteneğinin ne kadar üst seviyede olduğunu görüyorsunuz okurken.
Halasının yanında büyüyen, ne çocukluğunu ne gençliğini yaşayabilmiş, hayatı boyunca ufacık bir evde halası ve hasta kuzeni ile acınası bir halde yaşamak zorunda kalan bir kadın Thérèse. Kuzeninin sürekli hastalıkları ve uyuma gereksinimi ona değil duygu ve düşüncelerini, gündelik konuşmalarını bile içine atmayı öğretmiş; yıllarını bir odanın içinde dümdüz, tatması gereken hiçbir duyguyu, heyecanı tatmadan, tüm hislerini içine doldurmuş bir şekilde geçirmek ve kuzeniyle ilgilenmek zorunda kalmış bir karakter.
Kuzenler gençlik çağlarına geldiklerinde bir malumun ilanı olarak halaları tarafından evlendirilirler. Bu evlilikte isteğin yanından bile geçmeyen, adeta bir görevi yerine getirmenin verdiği kabulleniş vardır taraflarda. Donuk yaşamları tüm monotonluğuyla devam ederken hayatlarına giren Laurent ile her şey bir anda değişir.
Kitabın asıl konusu buradan sonra başlar fakat benim ilgimi daha çok çeken bölüm, tüm olayların altyapısı ve sebebi olan ilk kısımlardı. Kitap genelinde ise tutkunun ve nefretin yol açtığı sonuçları, suç ve suçlu psikolojisini, yer yer pişmanlığı ve korkuyu üzerinde uzunca düşündürecek şekilde işlemiş Zola. Karakterlerin gelişimi ve final fazlasıyla tatmin ediciydi. Yazıldığı dönem düşünülürse cesurca yazılmış, sarsıntısını iliklerinizde hissedebileceğiniz harika bir klasik. Çocuk gelişimi konusunda da çok önemli çıkarımlar yapılabilir. Kesinlikle okunmalı.