Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Genel ve yaygın kanaat Ehl-i Sünnet’in itikâdî bir İslam mezhebi olduğu şeklindedir. Oysa Ehli Sünnet hem tarihte hem de günümüzde bir mezhebi, fırkayı, grubu değil İslam ümmetinin ana gövdesini teşkil eder. Ehl-i Sünnet teriminin Arapça “Ehlu’s-sünne ve’l-cemâa” şeklindeki asıl orijinal kullanımının anlamı ‘Sünnet ve çoğunluk ehli’ dir. Bu ifadedeki “Sünnet” kelimesi “Hz. Peygamber’in Sünneti” anlamındadır. Fakat sözü edilen Hz. Peygamber’in Sünneti’nden maksat sadece onun bireysel davranışları değil, yine O’nun rehberliğiyle Kur’an’ın fert ve toplum olarak sahabe tarafından yaşanmasıyla oluşan ve daha sonraki nesillerde de devam eden orijinal İslam geleneğidir. “Cemâ’a” dan maksat ise başta ashab olmak üzere her nesildeki İslam ümmetinin çoğunluğu ve ana gövdesi demektir. İşte Ehl-i sünnet terimi bu sahih, otantik, bozulmamış İslam geleneğine sahip çıkanlar anlamına gelmektedir. Ehl-i Sünnet’e mensup olanlara Sünnî denilir. Bunlar İslam tarihi boyunca ümmetin ana gövdesini ve çoğunluğunu ( es-Sevâdu’l-A’zam) teşkil etmiştir. Ehl-i Sünnet’in karşıtı Ehl-i Bid’at’tır ve bu gelenekten ayrılanları ifade etmek için kullanılır. Bunlar ise tarih boyunca hep azınlıkta kalmışlardır. Burada yanlış anlamalara meydan vermemek için bir inceliğe dikkat çekmemizde yarar vardır. Ehl-i Sünnet’in orijinal İslam geleneğini temsil etmesi sadece çoğunluk olmasından değil, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in rehberliğinde oluşan İslam geleneğini benimsiyor oluşundandır. Yoksa ki çoğunluk olmak tek başına hakkın, hakikatin ve haklılığın ölçütü değildir. Ümmetin çoğunluğu daima bu geleneğe sahip çıkagelmiş olması sevinilecek bir şeydir. Bu da, başta âlimler ve idareciler olmak üzere kanaat önderlerinin çoğunluğunun bu geleneğe sahip çıkması sayesinde mümkün olabilmiştir. Dolayısıyla günümüzde ve gelecekte Ehl-i Sünnet’in hayatiyetini ve tarihteki işlevlerini devam ettirip ettiremeyeceğini, bundan sonra da öncelikle âlimler ve idareciler olmak üzere İslâm ümmetinin önderlerinin bu geleneğe sahip çıkıp çıkmayışları belirleyecektir. Ümmetin toplumsal bütünlüğü açısından avantaj sağlayan bu ana damar çok farklı görüşleri bünyesinde barındırdığından yekpare, statik ve tekdüze bir yapı değil, İslam tarihi boyunca çok farklı görüşleri ve tarihsel figürleri içinde barındıran dinamik ve çok renkli bir oluşumlar manzumesi veya yelpazesi olarak görülmelidir. Çünkü Ehl-i Sünnet kavramı farklı tarihsel dönemlerde farklı fikrî ekollere isim olarak verilmiş, farklı tarihsel süreçlerde farklı oluşumlar tarafından temsil edilmiştir. Ehl-i Sünneti hakkında “havz-ı kebîr-büyük havuz” veya bir “koalisyon” nitelendirmeleri yapılmıştır. Sünnî gelenek içindeki âlimler arasında da önemli görüş ayrılıkları mevcut olagelmiştir. Örneğin; İslam tarihinin erken dönemlerinde nassların zahir anlamlarını esas alan ve te’viline karşı çıkan, aklî argümanlarla inanç esaslarını temellendirmeye dayanan kelam metoduna cevaz vermeyen Selefî anlayış Ehl-i sünnet’i temsil ederken, ileriki yüzyıllarda kelam metodunu kullanan Eş’arî ve Mâtürîdî gibi imamlar Ehl-i Sünnet’in en önemli temsilcileri olmuşlardır. Öte yandan Ehlu’r-re’y ve Ehlu’l-eser hadis ayrışmasının her iki tarafı da Ehl-i Sünnet’in en önde gelen temsilcileri olarak Ehl-i Bid’at’a karşı müşterek mücadele vermişlerdir. Bu yüzden Ehl-i Sünnet kavramının çerçevesini çizmek, neleri savunduğunu, nelere karşı olduğunu belirlemek oldukça zordur. Bu çok ciddi, analitik ve empirik bilimsel gayretleri gerektiren bir iştir. Belki en doğrusu bir Ehl-i Sünnet’ten değil, bir çok Ehl-i Sünnet’ten bahsetmektir
Selahattin PolatKitabı okudu
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.