8-10 yaşlarındayken kitabı bir solukta bitirip nefes nefese annemin yanına koştum. Öğle yemeği için mutfaktaki ahşap masaya oturdum ve annemin yüzüne ekşimiş suratımla baktım. ‘’Kızım ne oldu?! Niye öyle bakıyorsun?’’
‘’Zeze’ye çok üzüldüm anne!!’’ diyip avaz avaz ağlamaya başladım. Hala o an gözümün önünden gitmez.
Ertesi gün eve annemin dostları ve çocukları gelmişti. Tabii onlar sokakta oynarken ben odama kapanıp
okuduğum ve kitaplarımı özene bezene dizdiğim için haliyle kitaplığım çok ilgilerini çekiyordu. Ama bir kitabımı ellemeye görsünler! Ölüp ölüp diriliyordum.
Bir tanesi Şeker Portakalı kitabımı istedi. Ben Nuh
diyorum peygamber demiyorum. Annem ‘’Hadi kızım, paylaşmak guzeldir,’’ dedi. Mecburen kabul ettim ve geri getirecekleri günü beklemeye başladım. Bir hafta sonra öğrendim ki kitabımın üzerine portakal suyu dökmüşler. Artık öfkemi ve gözyaşlarımı siz tahmin edin!! Kaç yaşına geldim, bu yüzden hala kimselere ödünç kitap veremem...