Ne zaman şehre dair bir kitap görsem heyecanlanırım. Bir ara seyahatnamelere dadanmıştım.Beni ilgilendiren nüfusu, coğrafi yapısı filan değil şehirlerin. İnsana dair kısmı. İnsan şehre ne vermiş? Ve şimdi o şehir insana ne veriyor? Nesiller arasındaki muhasebe...
Şehre dair o kadar kitap varken ben şehre dair kısacık neler yazabilirim? Bilal Kemikli bu soruya şu güzel cevabı vermiş: "Mekanla anlam kazanıyordum, kendim oluyordum. Mekan bendim. "Ben"i yazmalıydım."
"Şehir Allah'ın iki cihan arasında yarattığı bir yerdir.
Şakirtleri taş yonarlar
Yonup üstada sunarlar
Çalabın ismin anarlar
Ol taşın her pâresinde
Geleneksel şehir algısı burada kendini ele verir. Siz üstat yerine Peygamberleri, isterseniz şakirt kelimesinin ihsas ettirdiği çerçevede alimleri ve azizleri koyabilirsiniz. Fakat herhalükarda şehir, insana kutsiyetini hatırlatan, onu koruyan ve gözetleyen bir rehber tarafından inşa edilmiştir. Nitekim peygamberler aynı zamanda şehir kuran şahsiyetlerdir."
Hz. İbrahim, Mekke. Hz. Peygamber Medine! İstanbul? Kudüs? Gırnata? Taşkent? Rey?
"Dünya üzerinden geçme" sadece kronolojik bir süreci ifade etmez... diyor Bilal Kemikli. Tarih şehir sathında derin bir muhasebe, nesiller arası yazısız vasiyetname ve ahidleşme. Ayasofya neyin mührüdür? Süleymaniye hangi ufka yaslanır? Bursa İstanbulun mukaddimesi, Valide-i Atik Üsküp'ün ikiz kardeşi. Firuze Kubbeler ve taştan kalem minareler aynı ezanı terennüm eder.
Şehre dair içimde çok şey var. Mihrimah Sultan Camiinde sırtını denize ve manzaraya dönüp kıbleye yönelmek bir mânâ benim için. Büyük Selimiye Camiinin kavislerinde sûz-i dîl-ârâ makamını işitmek bir gayret. Karacaahmette kaybolmak bir niyet. Şeyh Devatinin güllerini seyretmek şifa. Toptaşı cezaevi kenarında Zindandan Mehmete Mektubu okumak cefa. Atik Valide sokağını arşınlamak vefa...
Yazacak çok şey var. Şehre, hayata ve dervişe dair...