Gönderi

Balkan Paktı 1952 yılı, Truman Doktrini ve Marshall Planı'nın doğrudan muhatabı olan ve hemen ardından da NATO üyesi yapılan iki ülkenin, antikomünist mutabakat çerçevesinde Türkiye ile Yunanistan'ın son derece yakın ilişkiler kurduğu bir yıl olarak tarihe geçmiştir. Bu yakınlaşmadan ise yine antikomünist ve SSCB karşıtı bir güvenlik paktı ortaya çıkacaktır. Yılın hemen başında Yunanistan Başbakanı Venizelos Türkiye'ye ziyaret gelmiş, görüşmeler o kadar olumlu bir havada geçmiştir ki, Venizelos, "Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler o kadar sıkıdır ki, kısa bir zaman sonra iki memleketin tek ve aynı ülke olduğunu iddia edeceğiz," şeklinde bir açıklama yapmıştır. Türkiye tarafının iade-i ziyareti ise 26 Nisan 1952'de gerçekleşecek, Başbakan Menderes, Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü ve Genelkurmay Başkanı Şükrü Kanatlı'yla birlikte Atina'ya gidecektir. Yakınlaşmanın zirve noktası Yunanistan Kralı Pavlos ve Kraliçesi Frederika'nın 8 Haziran tarihli ziyaretidir, çünkü ilk kez bir Yunanistan kralı Türkiye'ye gelmiştir. Ağustos ayında iki ülke arasındaki vizeler kaldırılmış, 27 Kasım' da Celal Bayar Yunanistan'a dostluk havası içerisinde bir ziyaret gerçekleştirmiştir. (Oran, 2004: 587) Stalin'le Tito arasındaki gerilimin neticesinde Yugoslavya'nın Kominformdan çıkmasını bir fırsata dönüştürmek isteyen ABD, Türkiye ve Yunanistan'ı Yugoslavya ile yakınlaşmaya ve Balkanlar'da anti-Sovyet ve antikomünist bir pakt kurmaya teşvik etmiştir. 1952 Ağustos'unda sırasıyla Belgrad, Atina ve Ankara'yı ziyaret eden ABD Ordu Bakanı Frank Pace Türkiye' de yaptığı açıklamada her ne kadar, "Türkiye-Yugoslavya ilişkileri bizi ilgilendirmez," demişse de ziyaretin kurulması düşünülen paktla ilgili olduğunu tüm dünya kamuoyu bilmektedir. Benzer bir şekilde İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden 17-23 Eylül tarihleri arasında Belgrad'ı ziyaret etmiş, Ekim ayında The Times' da yayımlanan bir makalede bu geziye ilişkin olarak, "Dışişleri Bakanı Eden'ın geçen ay Mareşal Tito ile yaptığı görüşmeler, Yugoslavya' dan beklenen dostluğun derecesini daha da aydınlatmış bulunmaktadır," şeklinde bir değerlendirme yapılmıştır. Yine Eylül ayı içerisinde NATO kuvvetleri başkomutanı ve yardımcısının Türkiye'yi ziyaret etmiş olmaları da şüphesiz ki bir tesadüf değildir. (Sander, 2018: 130-131) Her üç ülkenin de böylesi bir pakt için gerekçeleri vardır. Üçünü ortaklaştıran gerekçenin Sovyetler Birliği'ni tehdit olarak görmek ve bu tehdide karşı Batı güvenlik şemsiyesi altında yer almak olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Batı'nın hem askeri hem ekonomik yardımlarından faydalanmak da yine üç ülkenin ortak gerekçesini oluşturmaktadır. Bunun dışında iki NATO üyesi antikomünist saiklerle, Yugoslavya ise "ulusal sosyalizm" adına böyle bir paktı kendileri açısından faydalı görmektedir. Son olarak, Yugoslavya bu pakt aracılığıyla İtalya'nın Balkanlar üzerindeki emellerini engelleyebileceğini düşünmektedir. (Oran, 2004: 589) Görüşmeler 1952 yılının sonları ve 1953 yılının ilk iki ayı boyunca devam etmiştir. Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü'nün 20-25 Ocak tarihleri arasında yaptığı Belgrad ziyareti neticesinde yayımlanan ortak bildiride, "Sulh ve emniyetin korunması sadedinde iki memleketin müstakbel işbirliğinin şekil ve istikametine sarih bir mahiyet verilmesi lüzumu hususunda tam bir görüş birliği teessüs etmiştir," denilmiştir. Köprülü Belgrad' dan Atina'ya geçmiş ve 26-29 Ocak tarihleri arasında bu ülkede temaslarda bulunmuştur. Köprülü burada, "Müzakereler olgunlaştığı vakit, üç dışişleri vekili paktın metnini kaleme alacaklardır. Daha sonra şartlar müsaade edince bu metin üç hükümet tarafından imzalanacaktır," şeklinde bir açıklama yapmıştır. Bunun ardından ise Yunanistan Dışişleri Bakanı 3-8 Şubat tarihleri arasında Belgrad'a bir ziyarette bulunacak ve bu ziyaretin ardından Balkan Paktı'nın kurulması kesinleşecektir. Balkan Paktı, "Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan Krallığı ve Yugoslavya Federatif Halk Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Anlaşması" resmi adıyla 25 Şubat 1953'te Atina'da parafe edilmiş ve üç ülkenin dışişleri bakanları tarafından 28 Şubat'ta Ankara'da imzalanmıştır. Balkan Paktı'nı 934 tarihli Balkan Paktı'ndan ayıran temel öğe "güvenlik"tir ve anlaşma ile ortaya bir ortak savunma mekanizması çıkmaktadır. Anlaşmaya göre, "Bir saldırı durumunda her devlet kendi ordusuyla müdahale etmeyecek, ortak kararlar alınacaktır. Ancak bunun için askeri bir ittifak oluşturulmamış, sadece genelkurmaylar arası işbirliği öngörülmüştür. Bu eksikliğin temel nedeni, NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan'ın durumlarıyla, NATO üyesi olmayan sosyalist Yugoslavya'nın durumunu uyuşturmaktan kaynaklanan hukuki sorunu çözme imkanının bulunmamasıdır." (Oran, 2004: 590) Her ne kadar pakt, ortak bir askeri teşkilat kurma evresine geçememişse de Sovyetler Birliği'ne karşı ortak güvenliğin esas amaç olduğu açıktır. Yunanistan Dışişleri Bakanı bu amacı şu sözlerle çok net bir şekilde ortaya koymuştur: Üçlü Anlaşmanın özel farik vasfı üçüncü maddesidir. Bu madde, bugün itibari olarak ve yarın hukuken yeni bir teşekkül ihdas etmektedir. Bu teşekkül, müşterek güvenlik meselelerini ve bir tecavüze karşı müşterek tedbirleri inceleyecek ve üç hükümete telkin ve tavsiyelerde bulunacaktır. Üç hükümet de böylece, Yugoslavya' dan başlayıp Yunanistan' dan geçerek Doğu Türkiye'ye kadar uzayacak olan bir müdafaa cephesi üzerinde müşterek müdafaa bahislerine müteallik koordine edilmiş kararlar alabilecektir. (Sander, 2018: 136) Balkan Paktı, Yugoslavya Devlet Başkanı Tito'nun 1954 Nisan'ında Ankara'yı ve Haziran ayında da Atina'yı ziyaret etmesiyle bir ittifaka dönüşmüştür. Aynı tarihlerde Menderes de bir ABD ziyareti gerçekleştirmiş ve dönüşte ittifak anlaşmasının bir an önce imzalanması gerektiğini belirtmiştir. 29 Temmuz' da NATO Konseyi'nin ittifak metnine dair olumlu görüş açıklamasının ardından 9 Ağustos 1954 tarihinde üç ülke arasında "İttifak, Siyasi İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşması" adlı bir askeri ittifak anlaşması imzalanmıştır. Tüm bu süreç ABD ve Batı ittifakı açısından Sovyetler'in Doğu Avrupa'daki nüfuzunun azaltılması ve çevrelenmesi açısından bir başarı anlamına gelmiş, Sovyetler ise paktı çözündürme yönünde girişimlerde bulunmuştur. Balkan Paktı'nın imzalanmasından bir hafta sonra Stalin'in yaşamını yitirmesi Sovyetler'in elini kolaylaştıracak, yeni yönetim Stalin'in politikasını yanlış bularak, Yugoslavya'yla yakınlaşmaya çalışacaktır. Bu doğrultuda Kominform ülkeleri ile Yugoslavya arasındaki sınır ihtilafları sona erdirilmiş, diplomatik ilişkilerin düzeltilmesi için yeni büyükelçiler gönderilmiş ve Yugoslavya'ya uygulanan ambargo kaldırılmıştır. (Sander, 2018: 140) Tüm bu girişimler, ancak 1955 yılının Haziran ayında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Hruşçov ve SSCB Başbakanı Bulganin'in Yugoslavya'yı ziyareti ve Tito'dan özür dilemeleriyle birlikte Sovyetler açısından başarıya ulaşmış, bu ziyaret sonrası Tito'nun Sovyetler'e yönelik endişeleri büyük ölçüde ortada kalkmış, İtalya'nın da Yugoslavya üzerinde bir tehdit unsuru olmaktan çıktığı düşüncesiyle Yugoslavya "bağımsız ve bağlantısız" bir dış politika izlemeye başlamıştır. 1955 Mayıs ve Haziran'ında Bandung Konferansı toplanmış ve "Asya-Afrika ülkeleri, ilk defa olarak, kendilerinin uluslararası politikada ağırlıklı olabileceğini ve dünya politikası üzerinde etkide bulunabileceklerini" ortaya koymuşlardır. Pakta inen esas darbe ise Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin Kıbrıs meselesi nedeniyle 1954 yılının sonlarından itibaren bozulması olmuş, özellikle 1955'teki 6-7 Eylül olayları ile birlikte iki ülke arasındaki gerilim zirve noktasına çıkmıştır. 6-7 Eylül'den sonra Menderes, paktı krizden kurtarmak ve yeniden canlandırmak için ABD nezdinde girişimlerde bulunmuşsa da, o tarihten sonra Balkan Paktı sadece kağıt üzerinde kalmış, pratikteki anlamını bütünüyle yitirmiştir,
23 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.