Gönderi

Kore Savaşı DP'nin 14 Mayıs 1950'de iktidar olmasıyla birlikte Türkiye yönetici sınıfının Soğuk Savaş'taki pozisyonunu derinleştirme ve emperyalizme entegrasyon hamleleri de art arda gelmeye başlamıştı ve burada DP yalnız değildi. CHP de NATO'ya girişi bir "milli mesele" olarak görüyor, DP'nin çabalarını sonuna kadar destekliyordu. Bunun için Kore'ye asker gönderilmiş, Türk tugayı bünyesinde görev yapan askerler, ABD askerlerinin Çin orduları karşısında olabildiğince az zayiat vererek çekilmesini sağlayarak "büyük bir kahramanlık örneği" sergilemiş ve yüzlerce askerin yaşamını yitirmesinin mükafatı olarak NATO 16 Şubat 1952'de Türkiye'yi üyeliğe kabul etmişti. Türkiye'nin Kore'ye asker göndermesi sürecinde DP, CHP ve basın tam bir mutabakat içerisindeydi. CHP sadece kararın TBMM'ye getirilmeden alınmasına itiraz etmişti, oysa Menderes, Nadir Nadi'nin de anlattığı üzere, Kore'yi sadece bir dış politika malzemesi olarak görmüyor, içeride de kullanmak istiyordu: Ortadoğu' da statükonun korunması açısından Batı'ya yaklaşık bir Türkiye'ye dostlarımız çok önem veriyorlardı. Bu maksatla Avrupa Konseyi'ne alınmıştık, bu maksatla NATO'ya alınmak üzere idik, bu maksatla Batı' dan silah ve para yardımı görüyorduk. Menderes durumu kavramıştı. İnönü'yü ve muhalefeti politika hayatımızdan sildiği takdirde, kendi iktidarının statükoya daha yararlı olabileceğini Batılılara anlatmak istiyordu. Önemli olan, muhalefetli bir Türkiye değil, Batı ile işbirliği halinde kuvvetli bir Türkiye idi. Ne yapacaklardı dostlarımız İnönü'nün dırdır öttüğü bir Türkiye'yi? Bakınız, o, Meclis'e danışılmadan Kore'ye asker göndermemize karşı idi. Meclis'e danışılsa, bu kadar erken davranıp öbür milletler üzerinde teşvik edici bir rol oynayabilir miydik? (Gerger, 2012: 74) Süreç boyunca kamuoyuna ciddi bir propaganda yapılmış, Kore'ye asker gönderilmesinin meşruiyeti antikomünist bir teyakkuz hali üzerinden tesis edilmişti. Dönemin sivil toplum kuruluşları diyebileceğimiz öğrenci dernekleri ardı ardına yaptıkları açıklamalarla hükümeti aldığı karar nedeniyle tebrik ediyorlardı. Türk Milli Talebe Federasyonu yaptığı açıklamada, "Türk gençliği, dünya sulhunun tahakkuku için yapılmış bu hamlenin neticesini ümitle beklerken; kendisine verilecek her türlü vazifeyi başarmağa hazırdır," derken, Milli Türk Talebe Birliği'nin Menderes'e yolladığı telgrafta, "Hürriyeti boğmak isteyenlere karşı azimle mücadele edeceğine dair bir kere daha ifade ettiğiniz kararınızı milliyetçi gençlik şükranla karşılamıştır. Bu mevzuda bize vereceğiniz vazifeler olursa bütün kudret ve varlığımızla başarmaya çalışacağımızı saygılarımızla bildiririz,'' deniliyordu. İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği ise konuya dair bir toplantı düzenlemiş ve birliğin başkanı Faik Güven yaptığı konuşmada şöyle demişti: Bütün dünya her zamankinden daha fazla kızıl emperyalizm tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu tehlike karşısında bugün de kızıl başlı yılana karşı müteyakkız olmamız gerekmektedir. Son günlerde memleketimizde komünistleri sistemli bir şekilde propagandaya giriştiklerini görüyoruz. Her gün yeni bir komünist dergi ile karşı karşıya geliyor, zaman zaman "Hür gençlik" vesaire gibi isimlerle karşımıza bir takım firavunlar çıkıyor. Hükümetten bu mevzuda amansız bir mücadele çığırı açmasını istiyoruz. (Sipahi, 2007: 78) Aynı günlerde, Paris'e bursla gönderilen öğrencilerden bir kısmının komünist olduğu keşfedilecek ve 107 öğrenci Türkiye'ye geri çağrılacaktır. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri ise konuya dair şunları söyleyecektir: ...işimizi, gücümüzü bırakıp her nasılsa bu camiaya girmiş beş on soysuzla meşgul olacak değiliz. Bunlar gideceğimiz hedefte önümüze ufak engeller olarak çıkan zavallı mahluklar olarak kendiliklerinden temizlenip çiğneneceklerdir. Bütün Türk gençliği komünist denen bu insanların bugünkü manasının, Türkiyemizde ve bütün dünyada sadece bir vatan haini olduğunu bilecek ve gidişini ona göre tayin edecektir. (Sipahi, 2007: 79-80) Menderes hükümeti bu süreçte din silahını da devreye sokmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan Kore Savunmasına Katılmamızda Dini ve Siyasi Zaruret adlı kitapta şöyle denilmektedir: Kore yolu Allah yoludur. Koreye asker sevki İlay-i Kelimetullah emir ve mükellefiyyeti hududuna giren ve iktizasına uyan bir harekettir. Kore harekatına iştirak; cihad ve gaza mahiyetinde mukaddes vazife çümlesindendir. Onun için Korede vefat edenler şehiddir. Sağ kalanlar Allah yolunda hizmet etmiş şerefli gazilerdir. Birleşmiş Milletler'e aza olmamız hem meşru hem de zaruridir. Dışında kalmak tehlikeli ve tesadüflere kendimizi terk etmekten ibaret bir gaflet olur. Dünyada fenalıkları durdurmak, iyilikleri yürütmek üzere birleşmek; Allah'ın emri iktizasıdır. Dinimize göre dünyanın herhangi bir noktasında herhangi bir zümreye yapılacak tecavüz ve zulme karşı Müslümanlar alakasız kalamaz. Bu alakasızlık Allah'a alakasızlık demektir. (Sipahi, 2007: 100) Bu süreçte muhalefet konuya esastan değil usulden bir itirazda bulunmuş ve sadece Menderes hükümetinin kararı TBMM gündemine getirmemesinin anayasaya aykırı oluşunu ve birtakım teknik meseleleri eleştiri konusu yapmıştı. Hükümetin ve hükümet yanlısı basının ise bu eleştirilere dahi tahammülü yoktu. Ahmet Emin Yalman, "Karar neden TBMM'ye getirilmedi?" diyenlere karşı meselenin "TBMM'yi aşan kutsallığına" işaret ederek şöyle diyordu: Meclis toplantısı, usul, şekil, pazarlık diye ortaya atılan mırın kırın belirtiler, asil tarihi rolümüze karşı hiç farkında olmadan girişilen bir baltalamadır, bir bozgunculuktur. Alakalılar gözlerini açıp artık bu feci hatalardan dönmek cesaretini göstermelidirler. Bir, iki güne kadar kahraman askerlerimiz dünya sahnesinde vazifeye çıktıkları zaman "Türkler geliyor" nidasını bütün bir milletin tam bir ahenk ve birlik içinde desteklediğini bütün insanlık görmeli, duymalıdır. Bu tesiri bozmağa, bu rolü sekteye uğratmağa, istikbal hesabına asil hareketimizden doğacak imkanları sarsmağa, kabaran kahramanlık ve mertlik damarlarımızı uyuşturmağa hiçbirimizin hakkı yoktur. (Sipahi, 2007: 72-73) Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü ise " . . .hükümetin vermiş olduğu karar komünist basını hariç memleketin her köşesinde ve dünyanın her tarafında büyük bir memnunlukla karşılanmış ve tasvip edilmiştir. Hükümetimizin verdiği karar sulh ihtimallerini kuvvetlendirecek bir karardır," dedikten sonra muhalefeti birazdan üzerinde duracağımız Türk Barışseverler Cemiyeti ile aynı safta olmakla yani komünistlikle suçluyor, "Muhalefet kendisini Barışseverler Cemiyeti ile aynı safta gördüğü takdirde hatalarından rücu edeceğini ümit ediyorum," diyerek antikomünizm sopasını gösteriyordu. (Sipahi, 2007: 71) Köprülü haklıydı çünkü Kore'ye asker gönderilmesi sürecinde tek çatlak ses komünistlerden çıkmıştı. Komünistler, önce Barış dergisi ve sonra "Türk Barışseverler Cemiyeti" aracılığıyla ABD'nin savaş politikalarını ve DP'nin işbirlikçi tutumunu teşhire girişeceklerdi.
·
19 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.