Bir avuç toprak kenarında
Kendi ırmağımda, yalnız, oturdum
Kımıltılar toprak oldu
Ve topraklar kayarak döküldü parmaklarımın arasından
Hiçe benzemişsin!
Toprağın soğukluğuna bırak yüzünü
Kendi doruğumu kaybetmişim.
Korkuyorum, bir sonraki andan;
ve duygularıma açılan şupencereden.
Bir yaprak düştü elimin unutulmuşluğuna;
Akasyayaprağı!
Kaybolmuş bir terane kokuyor;
Annemin yüzünde oynaşan ninni kokuyor.
Pencereden
Çocukluğumun duvarında seyrediyorum gurubu
Boşunaydı, boşuna!
Bu duvar, kapılarının üstüne yıkıldı yeşil bahçelerin
Oyunların altın zinciri, masalların aydınlık kapısı
Kaldı göçük altında.
O tarafta görünüyor benim siyahlığım:
Çamur sıvalı bir kümbet damda durmuşum;
bir gam gibi
Ve bakışlarımı dökmüşüm gurub buharına.
Bu dehlizlerde avareydi bu bekleyiş.
Eski ''ben'' sustu bu yeşil seramik ağlarda
Gölge-güneşte bu akasya ağacı güneşin yakalanışını
tatlı bir korkuda seyretti
Güneş yanıyor pencerede
Pencere yapraklarla doldu taştı
Kaydım bir yaprakta
Benimle değil bağlantısı dizilerin
Ben kendi havamı içiyorum
Ve kendi ırağımda oturmuşum, yalnız.
Altüst ediyor toprağı parmağım
Saçıyor resimleri birbirine, kayıyor, uykuya dalıyor
Bir resim yapıyor, yeşil bir resim: Dallar, yapraklar
Aydınlık bahçelerin üzerinde uçuyorum
Gözlerim otlarla doluyor
Ve kıpırtılarım karışıyor dallara, yapraklara
Uçuyorum, uçuyorum
Irak bir kırda
Güneş kanatlarımı yakıyor ve ben uyanıklığın
nefretiyle
Düşüyorum toprağa.
Biri yürüyor kanatlarımın külü üstünde.
Alnıma bir el sürüldü; gölge oldum ben
''Şasusa'', sen misin?
Geciktin:
Çocukluk ninnilerinden, bu güneşin göz alışına dek
seni bekliyordum.
Ağların yeşil gecesinde sana seslendim, ırmağın
Seherinde, mermerlerin güneşinde.
Ve sana bu karanlık susuzlukta sesleniyorum:
''Şasusa!''
Bu güneşlik kırı geceye çevir.
Ki bulayım kaybolan yolu ve ayak izimde
Susayım
''Şasusa'', siyah ve çıplak esinti!
İçine al hayat toprağımı
Suskunluktandı dudakları
Parmağı kaydı hiçe doğru
Ansızın dağıldı yüzünün şekli; yel götürdü tozunu
Yollara düştüm gözleri yaşlı otların üzerind
eKaybettim bu otların arasında bir düşü.
Ellerim beyhudeliğiyle dolu arayışların
Eski ''ben'', yalnız, dolaştı bu kırlarda.
Öldüğü zaman
Ağlar düşü ve akasya kokusu parmaklarının arasındaydı.
Bir gamın üzerinde düştüm yola
Yakınım geceye; siyahlığım görünüyor
Bir fener aldım o günlerin gecesinde
Duruyor akasya ağacı fenerin aydınlığında.
Yaprakları uyumuş, ninniye benzemişler
Annemi işitiyorum
Güneş pencereye karışmış
Annemin mırıltısı yaprakların kıpırtısıyla ahenkli
Bir beşik sallanıyor
Ardında bir kitabe kazınıyor bu duvarın
Duyuyor musun?
İki saçma an arasında gidip gelmekteyim
Sanki bir kapı açtım toprağın soğukluğuna
Mezarlık yaşamıma doğdu.
Çocukluk oyunlarım üzerinde çürüdü bu kara taşların
Taşları işitiyorum: Gam ebediliği
Bekleyiş beyhudedir mezar kenarında
''Şasusa'' bir siyah mermer üstünde bitmişti:
''Şasusa'' benzeri karanlığımın.
Güneşe bulanmışım
Karart beni, kapkara; bana dök boyunun gecesini
Ellerimi gör: Yaşam yolum sende susuyor
Boşlukta bir yol, karanlığa bir sefer:
İşitiyor musun kervanın çan seslerini?
Bir avuç kabusla yoldaş olmuşum
Yol geceden başladı; güneşe vardı ve şimdi geçiyor
Karanlığın sınırından.
Kervan sığ bir ırmaktan geçti
Seher vakti döküldü üstüne dalgaların
Gümüş rengi suda gülüyor bir çehre ölüme:
''Şasusa'', ''Şasusa!''
Resimlerin pusunda soluk alıyor mezarlar
''Şasusa''nın tebessümü dökülüyor toprağa
Ve parmağı kaybolmuş bir yeri gösteriyor:
Bir kitabe!
Taş sallanıyor.
Akasya çiçekleri açıyor ninnisinde annemin
Dallarda sonsuzluk.
Bir avuç toprak kenarında
Kendi ırağımda, yalnız, oturmuşum
Yapraklar kayıyor hislerimin üstünde