Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

O gün eve dönünce aynanın önünde saatler geçirdim. Seksen yaşındaki bir adam için gülünç bir eylem. Kendimi beğenmem gerekiyordu. Insanın kendini beğenmesi ne zor şeydir. Çocukluğumdan beri kendimi fiziksel olarak beğenmem. Burnum çok yuvarlak, çok küçük ve çok kişiliksiz gelir bana. Burnumun daha köşeli, sert hatlı olmasını, elmacık kemiklerimin de daha çıkık olmasını isterdim. Burnum için yapacak bir şeyim yoktu. Elmacık kemiklerimi belirginleştirmek için ise gözlerinin altını yumruklardım. Kime özenmiştim, kendimi niye beğenmiyordum, bilmiyorum. Ama bu kendini beğenmeme, kusurlu hissetme o kadar gerçekti ki, kişiliğim bu kusurları örtmek üzere şekillendi, etli bir meyve gibi o kusurları gizlemek üzere olgunlaştı. İnsanlar, burnumun küçüklüğü ve yuvarlaklığı yüzünden beni gülünç ve kişiliksiz bulacaklar endişesiyle, ciddi, ağırbaşlı ve katı bir adam oldum ben. Hayat ile aramıza kimi zaman ışığı kıran bir prizma gelir yerleşir; renkler, biçimler, mesafeler, değişir. Gerçeklik değişir. Bana kalırsa, fiziksel Olarak kusurlu olduğumuz inancı da o prizmalardan biridir. Benim aynanın karşısında bu prizmayı kırmam, kendimi beğenmem gerekiyordu. Avlanmış, deşilmiş, dondurulmuş bir geyiğin başını beğenmek anlamına da gelse kendimi beğenmek zorundaydım. Dişlerime baktım, çenemin altıda sarkan deriyi çekiştirdim, omuzlarımı dikleştirdim. Kemik, deri ve damardan fazlası olabilmek için, gözlerimi iyice, arasından ancak soylu şeylerin geçebileceği kadar kısarak baktım aynaya. Burnumu koltukaltıma götürüp yıllardır bana yoldaş olan, yaşadığımı hissettiren terimi kokladım. Başka biri de bu kokuyu sevebilir miydi? Hâlâ sevebilir miydi? Yaşadığım için benim yerime bir başkası minnet duyabilir miydi? Son bir kez bir kadının yanında soyunmak, çırılçıplak olmak istiyordum. Bunun, hayat çemberinin tamamlanmasının bir gereği olarak, altı bağlı bir bebeğin bezi açıldığında duyduğu ferahlığa benzer bir ferahlık hissettireceğini düşünüyordum. Elbette, genç kadını bana çeken şey, varsa böyle bir çekim, kabul görmüş şairliğimdi, fiziksel özelliklerim değil. Ama aşkın imkânsız bir saflık arzusu olduğunu kim inkâr edebilir? Serap, beni şair olduğum için değil basitçe erkek olduğum için sevsin istiyordum. Âşık olduğumuz insanın bizi en katıksız biçimde sevmesini isteriz. Diyelim genciz, güzeliz, gözümüz mavi, saçımız kıvırcık, güzel konuşuyoruz. Aklımıza hemen şu soru gelir: Genç, güzel olmasam, gözüm kahverengi olsa, güzel konuşmasam yine de beni sever mi? Bizi biz yapan iteliklerimiz olmadan da sevgilimiz bizi sever mi, sorusu hem çok saçma hem de kaçınılmazdır. Sevgilimizin gözünde yavaş yavaş kendimizden, varlığımızdan soyunarak saf sevgiye ulaşma arzusu, diyelim buna. Yani yine bir soyunma eylemi, yine bir aynanın önündeyiz. S:73-74
·
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.