Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Tehdit“ adlı öyküden...
Cumartesi öğle sonrası soluğu genelevde aldım. Bekârken bir iki defa gelmişliğim vardı. Eh ne yapalım, yine bekâr sayılırdım. Genelevin sokağına girdiğimde çevre seyyarcılarla doluydu. En çok da kasetçi, tarakçı, köfteci... Evler çoğunlukla iki katlıydı. Kalabalık da az sayılmazdı, ama çoğu kuru kalabalık. Parası olmayıp da bakmaya gelenerden, on beş-on altı yaşlarındaki gençlere... Evlerin önüne gidip camlardan içeriyi izlemeye koyuldum. Bilindik görüntüler. Bir kapının önünde fazla durdun mu, içerden kadınlar basıyordu küfürü. Küfür ki, ne küfür! Kim müşteri, kim değil anlıyorlar. Evleri tek tek dolaştım. Zaman sorunu yoktu. Bir evin kapısının önü diğerlerine göre daha kalabalıktı. Ben de yaklaştım. Kadınları seyrederken hemen yanımda kolu koluma değen kişiyle göz göze geldik. Soluğumu tutmuş, ağzım açık bakakaldım. Böyle bir durumda ne söylenir, nasıl davranılırdı. Şok geçiriyordum. Geriye doğru bir-iki adım atmak istedim. Fakat arkadaikler, hoop, çüşş filan demeye başlamışlardı. Derken, aradan bir boşluk bulup kaldırıma indim. Derin bir nefes aldım. O, halen orada tedirgince duruyordu. Hızla koşup oradan çıkmak, her şeyi unutmak istiyordum. Ama bacaklarım titremeye başlamıştı. Dişlerim birbirine vuruyor, başım zonkluyordu. Dünya başımın çevresinde yeniden dönmeye başladı. Bir an kusacakmış gibi oldum. Sara nöbetinin beni yakaladığı yere bak! Yere yığıldığımı hatırlıyorum. Sonrası... Kendime geldiğimde yerde uzanmış yatıyordum. Başıma epey bir kalabalık birikmişti. Onunla yine göz göze geldik. Nöbet esnasında başımı tuttukları için yaralalanmamıştım. Üstüm başım yine toza toprağa bulanmıştı. Biraz silkelenip, sağımı solumu düzelttim. Ağır aksak genelev sokağından çıktım. Kendime çok kızıyordum. Nasıl kızmayayım. Şu düştüğüm duruma bak. Eve nasıl geldiğimi bilmiyorum. Bir-iki hafta kendime gelemedim. İşten geldikten sonra kendimi hemen yatağa atıyordum. Kardeşlerim, babam da üstüme pek gelmiyorlardı. Üç-beş saniyelik keyif için düştüğüm durum... Karşılaştığım... Annemle Döndü gelmişlerdi. Yeniden kendimi toplamya başladım. Çocuk da gitgide sevimlileşiyordu. Döndü’ye yaptıklarımı anlatamadım. Anlatıp da n’olacaktı. Gereksiz tatsızlık! Döndü geldi ya, sen ona bak. Akşamı zor ediyordum. Neredeyse, abartısız koşa koşa eve geliyordum. Ev o an kalabalıksa hemen odaya geçiyor, Döndü’yü çağırıyordum. Çağırmasam da gelecek ya. Ona sarıldığımda, kokladığımda dünyalar benim oluyordu. Bütün sıkıntılar, yorgunluklar alıp başını gidiyordu hemen. Döndü ve çocuk... Yuva kurmak ne güzel şey! Eski şımarıklığımı, şakacılığımı yeniden kazanmıştım. Babamın pintiliğinden televizyonu bir türlü değiştirememiştik. İnat ediyordu adam. Onca tamir parası verdiğimiz yetmiyordu sanki. Para olmadığından değil, pintiliğinden. Sonra taksitle televizyon almak zor değildi. Taksitleri kolayca öderdi. Yine bir gün akşam oturmuş ailece yemeğimizi yiyorduk. Döndü ancak bizler sofradan kalktıktan sonra karnını doyurabiliyordu. Yemek getir götür, çocuk falan derken... - Baba, dedim şu televizyonu değiştirelim artık. Tahsin’in mağazasında taksitle... Hemen sözümü kesti. - Neyinize yetmiyor bu, dedi. “Ulan”, dedim içimden, “ben senin... Demek öyle...” İmalı şekilde, - Babaaa anlarsın yaaa, deyince rengi atıverdi. Bir-iki öksürdü: - Tamam, dedi. Tamam. Ben yarın Tahsin’e uğrarım.
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.