Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ülkemizde her yıl yapılan üniversite sınavı sonuçlarına baktığımızda genel olarak kız öğrenciler erkek öğrencilerden daha başarılılar. Bu durumun altında yatan birçok neden vardır elbette. Aynı yaş grubunda olan her iki cinsiyetin zihinsel ve psikolojik gelişimleri farklı etmenlerden farklı oranda etkileniyor ve bu da her şeyde olduğu gibi sınav başarısında da etkili oluyor. Üniversite sınavı aslında kariyer serüveninin en önemli sınavı olduğu için iki farklı cinsiyetin verileri bize birçok şey anlatıyor. 18-25 yaş aralığındaki kızlar erkeklere göre derslere daha fazla sarılarak hemen üniversite kazanmak ve iş sahibi olmak arzusundalar. Erkek öğrencilerin ise kızlara göre kendilerini biraz daha yavaştan aldığını söyleyebiliriz. Bu davranış farkı birçok açıdan incelenmeye muhtaç durumda. Bu durumun elbette birçok farklı sebebi olabilir. Bu yazımda yıllardır sahada kariyer danışmanlığı yapan biri olarak kızların başarısında önemli bir yer tutan bir baskıdan bahsedeceğim. Bu baskı, özellikle annelerin kızlarına yaptığı “oku da elin oğluna muhtaç olma” baskısıdır. Yaptığım birçok aile görüşmesinde gördüm ki kızlarımız, özellikle anneleri ve feminist yönelimli medya tarafından “oku da elin oğluna muhtaç olma” “koca eline bakma” “kendi ayaklarının üzerinde dur” gibi felaket senaryolarıyla süslenmiş telkin bombardımanı altında kalıyor. Bunun sonucunda kız, evliliği bir bela; aile yuvasını bir hapishane; kocayı ise potansiyel düşman olarak görüyor. Eğer üniversiteyi kazanamazsa yaşı da müsait olduğu için evlenmekten korkuyor ve bütün benliğiyle sınava hazırlanıyor. Başarı da kaçınılmaz olarak geliyor. Kızlarımız, evlilikten o kadar korkutuluyor ki eline para gibi bir silahı almadan evlenmeye yeşil ışık yakmıyor. Eğer olur da ileride evlenirse düşmanı olan kocasına muhtaç olmadan ekonomik özgürlüğü sayesinde mutlu yaşayacaktır. Koca ile anlaşamayınca ilk celsede boşanıp kendi ayakları üzerinde durmaya devam edecektir kızımız. Evet, kızlarımızın önemli bir bölümü kariyer yapmayı ve para kazanmayı bunun için istiyor. Küçük yaşlardan itibaren zihinlerine nakşedilmeye başlanan “kocaya muhtaç olmamak” telkini, kızlarımız için bir yaşam felsefesi haline gelmiş durumda. Kızlarımız daha kaliteli bir yaşam sürmek, eşiyle beraber ekonomik açıdan daha rahat edebilmek, evlatlarına daha güzel imkânlar sunmak ya da insanlığa faydalı olmak için değil; “elin oğluna” muhtaç olmamak için okuyor. Peki, gerçekten “elin oğluna muhtaç olmamak” mümkün mü? İnsan, şu dünyadaki en muhtaç varlık iken bir kadının, elin oğlu olarak nitelenen kocasına muhtaç olmaması mümkün mü? Soruyu tersten soralım: bir erkeğin de “elin kızına” muhtaç olmaması mümkün mü? İnsan, her hal ve şartta başkasına muhtaç iken ve bu muhtaçlıktan hiçbir şekilde kaçamazken “elin oğlu” olarak nitelenen aynı yastığa baş koyduğu kocaya neden muhtaç olmasın? Kadın, bir erkeğe ne kadar muhtaç ise erkek de bir kadına o kadar muhtaçtır. “İnsan sosyal bir varlıktır” tanımlaması aslında insanın tek başına yaşayamayacak kadar aciz ve muhtaç olduğunu bizlere ifade ederken siz bir kadının kocasına muhtaç olmamasını sağlayabilir misiniz? Kocasına muhtaç olmamak adına patronunun zulmü altında çalışan nice kadınımız heba oluyor. Bunu neden görmezden geliyoruz? Nice kadınımız iş yerinde mobbing’e maruz kalıyor. Bu durum neden koca şiddeti kadar medyada gündem olmuyor? Muhtaç olmanın kadını ya da erkeği yoktur. Kızlarınızın kariyer arzusunu “elin oğluna muhtaç olmamak” üzerinden kamçılıyorsanız geleceğin kariyerli, paralı ama yalnız ve mutsuz kadınlarına zemin hazırlıyorsunuz demektir. Kadın istihdam oranlarının en yüksek olduğu ülkelerin başında İskandinav ülkeleri (Norveç, İsveç, Finlandiya) geliyor. Yani “elin oğluna muhtaç olmayan kadınların” kıtası İskandinavya. Peki, oradaki kadınlar mutlu mu? Birkaç istatistik vereyim ve kararı size bırakayım. Vereceğim istatistiklerde Türkiye söz konusu ülkelerden çok daha iyi durumda. İsveç’te kadınların %46’sı erkek şiddetine maruz kalıyor. Yine İsveç’te tüm kadınların %56’sı cinsel tacize uğruyor. İzlanda’da kadınların şiddet görme oranı %42. İsveç’te kadınların büyük bir bölümü dışarı çıkmaktan korkuyor. Yani kadının çalışması ve para kazanması demek, huzurlu ve mutlu olduğu anlamına gelmiyor. Huzur ve mutluluk çok daha başka mecraların konusudur. Erkeğe, “bekârlık sultanlıktır” telkiniyle gayri meşru yolları cazip gösteren medya; kadına da “kocaya muhtaç olma” mesajını vererek tarafları evlilik kurumundan soğutuyor. Maalesef bu duruma anne babaların da sorumsuz telkinleri eklenince aile kurumu ciddi bir tehdit altına girmiş oluyor. Gerçekleri görmeliyiz. Bu gerçeklerin başında insanın muhtaç bir varlık olduğu gerçeği yatar. X kişisine muhtaç olmamak isteyen biri, Y kişisine muhtaç olmak zorundadır. Karı-kocanın birbirine muhtaç olduğunu kabul etmezseniz bu kişiler ihtiyaçlarının tatmini için zamanla ev dışı yollara yönelecektir. Rabbimiz Rum Suresinde “kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” Derken kızlarımızın henüz kurmadığı yuvasında kesinlikle huzur bulamayacağını varsayarak ona mümkün mertebe geç evlenmesi salık veriliyor. Bununla da yetinilmeyerek boşanma taktikleri veriliyor. Daha rahat boşanabilmesi ve ya erkeğe sopa olarak kullanabilmesi için ise “ekonomik özgürlük” telkini yapılıyor. Eskiden karı-koca olacak çifte huzurlu olmaları ve birbirlerini idare etmeleri için taktikler verilirken şimdi iki tarafa da kazandıkları parayı birer koz olarak kullanılması tavsiye ediliyor. Sonuç ise her yıl durmadan artan boşanma sayılarına karşılık evlenme sayılarının düşmesi, yaşanan travmalar, parçalanan aileler ve ortada kalan nice masum evlat oluyor. Gençlerimiz artık evlenmek istemiyor. Çünkü kuracakları yuvayı bir huzur kaynağı değil bir şirket ortaklığı olarak görüyorlar. Ortaklar anlaşamayınca şirketten sermayesini çekiyorlar ve şirket dağılıyor. Şirketin ortak sahip olduğu çocuklar ise velayetle ortaklara dağıtılıyor. Anne babalara sesleniyorum! Gelin medyanın kışkırtmasıyla yapmış olduğunuz bu tür yanlış telkinleri kızlarınıza yapmaktan vazgeçin. Okuyup çalışmak isteyen kızlarımızın kazanacakları parayı gelecekte kocalarıyla kuracakları yuvada daha huzurlu bir yaşam sürmeleri için bir araç olarak kullanmalarını öğütleyin. Huzurun paradan çok daha kıymetli olduğunu, aile kurmanın şirket kurmak olmadığını, boşanmanın en son çare olduğunu, şu hayatta eşlerin birbirilerinin koruyucuları olduklarını anlatın. Ruhsal sağlığın en önemli ayağının huzurlu ve sıcak bir aile ortamı olduğunu görün ve bunu onlara telkin edin. Bir şirket gibi temelinde para olan ailelerde huzur olmayacağını anlayın artık! Kızlarımız ister üniversite okusun ister okumasın bu tercih tamamen onlarındır. Üniversite yolunu seçen kızlarımız “elin oğluna muhtaç olmamak” niyetiyle bu yola girmesinler. Eğer okuyacaklarsa ileride aynı yastığa baş koyacağı ve bütün özelini paylaşacağı kocasıyla çok daha huzurlu ve mutlu bir yuva kurmak üzere okumalıdırlar. Eşlerin birbirine her açıdan muhtaç olduklarını ve aslında huzurun da bu muhtaçlık vesilesiyle oluştuğunu idrak etmeliler. Unutmayın, sağlıklı bir nesil ancak sağlıklı ailelerde yetişebilir. Feyzullah Akdağ,Psikolojik Danişman
·
116 görüntüleme
Nur okurunun profil resmi
Konunun girişi çok ilgi çekiciydi gerçekten farklı bir bilgi ya da bakış açısı sunulacağını sanmıştım, yanılmışım, sürekli aynı şeyleri söylemektense keşke artık gerçek sorunu görmezden gelmeyi bırakıp erkek çocukların eğitilmesi gerektiğini söyleseniz. Böylece kocası tarafından ezildiği için haklı olarak kız çocuklarına ezilmemesi gerektiğini telkin eden cahil (!) anneler ülkenin insanlara akıl verme konusunda kendini yetkin gören okumuş insanlarından çözüm odaklı bir şeyler öğrenmiş olurlar.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.