IV BAP
KALKÜTA'DA BİR POLİS KARAKOLUNUN
YÜKSEK DUVARLARININ DİBİ
Gök gürler. Vakit akşam üzeri. Üç polis karakolun duvarları dibinde
buluşur. BİRİNCİ POLİS — Nereye gitmiştin? İKİNCİ POLİS — Domuz
boğazlamaya...
ÜÇÜNCÜ POLİS — Sen nerdeydin?
BİRİNCİ POLİS — Köprünün üstünde
bir Hintli karı gördüm demin. Kucağında kertenkele suratlı bir çocuk vardı. Çocuk beni
görünce başladı ağlamaya
ağlamaya ağlamaya... Karıya: — Sustur şu piçi,
Britanya polisine selam versin,
dedim.
Selam vermezse, kuyruksuz bir fare gibi
gebersin
dedim.
Ne sustu, ne selam verdi kara kurbağa yavrusu. Akıyordu su...
Akar suya fırlattım bu zırlayan şeytan piçini. Anası yüzüme bakıp
kara bir uçurum gibi çekti içini. Dokundu rikkatime
bu iç çekiş. Madraslı bir ihtiyar:
«Azabı azapla tedavi edin...»
demiş.
Getirdim karakola kocakarıyı. Sarı sırtından kızıl kan sızdırıp
çekeceğim içinden ağrıyı... İKİNCİ POLİS — Sana bu işte yardım için
kocakarıyı eski bir halı gibi ayaklarına sereceğim.
BİRİNCİ POLİS — Lütufkârsın...
ÜÇÜNCÜ POLİS — Ben de sana: Bengale ormanlarında avlanmış bir filin
koparılmış erkekliğinden
bir kamçı vereceğim...
BİRİNCİ POLİS — Başka bir şey istemez...
Malumdur bana azabı ısdırap, ezberimdedir tekmil
kitabı ıstırap.
Meselâ:
Uykulara kâbus gibi çökebilirim,
tırnak sökebilirim,
kulakların içine kurşun dökebilirim.
Ellerin derisini eldiven gibi soymak,
koltuk altına kaynar sudan yeni çıkmış
hindi yumurtası koymak, sirke damlatarak gözleri oymak, domuz topu ıtlak olunan usûl,
velhasıl daha bin bir usûlle gayeye vusul
mümkündür bence... Bakınız,
bende ne var?
3. VE 2. POLİS — Göster bize
göster bize!!
BİRİNCİ POLİS — Grevde
yakalanan Hintlilerden birinin
taze kesilmiş başparmağı.
Kesildikten sonra yarım santim uzadı tırnağı...
3. VE 2. POLİS — Haydi içeri gidelim,
uzayan tırnağı seyredelim..
Polisler karakoldan içeri girerler. Bir müddet sahne boş kalır. Benerci gelir.
Yağmur yağmaya başlar... Benerci, belini karakolun duvarına dayayarak çömelir.
Karakolun duvarından insan çığlıkları gelmektedir. Ve yağmurun içinden uzun bir şehrin
uğultusu işitilmektedir.
Karakolun duvarından gelen insan çığlıkları: Kalküta grevcilerine aittir.
Yağmurun içinden uğultusu işitilen şehir: Kalküta'dır. Yağmur... Alaca
karanlık... Akşam suları... Kalküta grevi mağlûp olmuştur.
Somadeva yakalanmıştır. Ve Benerci'nin, duvarı dibine çömeldiği karakolda,
Somadeva'nm omuzbaşları dilim dilim yarılarak kanıyor.
Yağmur... Karanlık... Gece iyiden iyiye indi.
Benerci'nin saçları, omuzlan, dizkapakları sırılsıklam oldu. Arkadaşlarının attığı taşlarla
alnında açılan
yarayı kapayan sargı ıslandı, yapıştı...
Arkadaşlar içerdedir.
Benerci yine dışarda...
Kara gömlekli bir İtalyan faşistinin bile, oğlumun çektiği azabı duymasını istemem.