İKİNCİ BAP
KALKUTALI SEYYAR SATICI ESNAFINDAN BİR VATANDAŞ: KALKÜTA'DA,
İNGİLTERE EMPERYALİZMİ ALEYHİNE YAPILAN MİTİNGİ VE
SOMADEVA'NIN ÖLÜMÜNÜ BERVEÇHİ ÂTİ ANLATIYOR.
Meydanda bir kalabalık vardı, kardaşım,
uyy... aman kalabalık!! Rüzgârlı bir
orman gibi uğuldardı, kardaşım,
bu yaman kalabalık. Kalkütalı
tornacılar, Keşmirli dokumacılar,
Bombay gemicileri, yetmiş yedi denizin
getirdiği kum gibi
insan var. Çırılçıplak çocuklar
sarkıyor salkımlarla ağaçların dalından. Kocakarılar oturmuşlar eşiklere.
İğne değil, bir kıl koparıp atsan sakalından
düşmezdi yere. Meydanda bir kalabalık vardı, kardaşım,
uyyy, aman kalabalık. Dalgalı, karanlık bir suya düşmüşüm gibi beni sardı,
kardaşım, bu yaman kalabalık. Baktım ki taaa...
karşıda
bir kamyonun üstünde bir adam
avaz avaz
söz söylüyor. Ama ne söz söylüyor anam,
okkalı söz söylüyor!!! Bakıyorum adama,
bir şey anlamıyorum ama, söz söylüyor herifçioğlu
söz söylüyor, okkalı söz söylüyor:
«— Bilemem hangi sebeple, bilemem hangi sebebe!» Etrafta bağırıyorlar: «—
Yaşşşşabeü!» Ben de bağırıyorum. Acayip bir türkü çağırıyorlar. Makama uyup ben de
çağırıyorum... Yanımda seyrek sakallı bir ihtiyar: «— Bunlar, delidir, diyor, bunlar
sanıyorlar ki, diyor, biz zorla devirebiliriz,
altın topuzlu kuyruğunu dalgalara vuran denizlerin ortasında demirden
bir aslan gibi duran kocaman
Britanya'yı.»
Şimdi kamyonun üstünde başka bir adam.. Bu da söz söylüyor anam
söz söylüyor.
Okkalı söz söylüyor. Bakıyorum adama.
Bir şey anlamıyorum ama belli ki ötekinden
daha okkalı söylüyor. Etrafta daha çok bağırıyorlar. Ben de
bağırıyorum. Bu sefer başka bir türkü çağırıyorlar,
makama uyup ben de çağırıyorum... Seyrek sakallı ihtiyar: «— Bak, bu doğru
söylüyor, diyor, zorla değil,
güzellikle
yavaş yavaş, diyor, alırız!.. Birdenbire ayrılırsak, köksüz bir ağacın
dalları gibi kalırız...»
Şimdi kamyonun üstünde yine başka bir adam.
Elbet bu da söz söyleyecek anam.
Söz söylüyor.
Seyrek sakallı ihtiyarın keyfi yerinde yine.
Belli ki, geliyor kalabalık
seyrek sakallının dediğine. Adamlar çıkıp iniyor kamyonun üstünden.
Balta görmemiş bir ormanda yürür gibi
yürüyorum kalabalıkta kamyona doğru ben. Bağırışlar. Türkü çağırışlar.
Ben bir şeycik anlamıyorum ama, etraftan laflar çalınıyor kulağıma:
— Sol taraf hapı yuttu!
— Kamyonun yanında Benerci'ye bak!
Anası ölmüş
kız kardeşi dağa kaldırılmış gibi
somurttu..
— Gandi'nin hakkı var!
— Hind'in kurtarıcı ilahları:
dokuma tezgâhları. Deniz tutmuş gibi dönüyor başım. Birden bir
kıyamettir koptu kardaşım. Bağrışmalarla, ipte çamaşır gibi sarsıldı hava.
— Somadeva geliyor, Somadeva!
— Ona söz verin!
— Söyletmeyin, istemez!
— Dinlemiyoruz!
— Al aşağı!
— Söyletmeyin, istemez.
Yanındakilerin omuzuna dayanarak
tırmandı kamyona bir adam. Geldi bütün kalabalık bu sapsarı yüzlü bir tek adamla göz
göze. Ortalık tıssss! Somadeva başladı söze... Hey anam! Heeey! Herifte bir ses vardı,
beyabey, bir ses! Hani, ormanda kaplanlar ölürken
böyle bağırır.. «— Arkadaşlar!
dedi.
Hastayım..
Çok.. Fazla söze lüzum yok,
kendimi asacaktım. Gidip bakın odama: ipi yerde,
çengeli tavanda mıhlı bıraktım. Geberecektim bir kaçak gibi
az daha.. Arkadaşlar!...»
dedi.
Ve sözünü bitiremedi. Sallandı sola bir, sağa bir... Baktım ki kalabalığa
bir
kalabalık da rüzgârlı bir ekin gibi sallanıyor,
ben de sallanıyorum. O yine: «—Arkadaşlar...»
dedi.
Yine sözünü bitiremedi. Ve kamyonun üstünden
devrildi üstümüze..
Birdenbire, kardaşım, bir hal oldu bize: boydan boya meydan uzattı kollarını
düşeni tutmak için. Hani ancak
Lortlar Kamarası'na girmeliyim
bu hali unutmak için. Dalgalı bir denize düşen ay ışığı gibi yüzdü
bembeyaz ölüsü Somadeva'mn yukarı kalkan kolların ve başların üstünde. Meydan
bağırdı, ben bağırdım: «— Somadeva!
Somadeva! Kavga sonuna kadar
kav—ga!...»
Omuz başımda inledi bir ses: «— Deliler kesiyor kocaman bir çınarın
en yeşil, en geniş dalını.» Dönüp arkama baktım ki, anam; yoluyor
seyrek sakalını
seyrek sakallı adam.