Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

370 syf.
10/10 puan verdi
Ne istediğini bilmeyen, daha kötüsü, bildiğini sandığı halde bilmeyen insanlığın içinde düştüğü varoluşsal bir paradoksu anlatıyor bizlere Baudrillard. İnsanlara, gerçeği mi bilmek istersin yalanı mı? diye sorduğunuzda hemen herkesin size söyleyeceği şey ''Tabi ki gerçeği'' olacaktır. Ancak aynı insanlık değerleri yok eden bir ilişki biçimi geliştirip bir yalanın içine bırakıyor kendini. Rasyonel gerçeklik artık tahammül edilemez, anlaşılamaz durumdadır ve kabul edilen, hoş görülen işlemsel gerçekliklerdir. Bu sayede insana ve insanlığa dair her şey tüketilebilir, harcanabilir, hiçleştirilebilir bir hale getirilmiştir. Baudrillard bu durumu anlatırken bizlere diğer taraftan insanlığın yarattığı bu sisteme dahil olma biçimlerinden kaçışın imkansızlığını da anlamaktadır. Charlie Chaplin'in modern zamanlar filminde esprili bir dille anlattığı gibi makinelerin önüne atılmıyorsunuz artık. Çünkü sistemi reddetme biçimlerinizle bile artık sisteme dahil olur durumdasınızdır. Yani sistem içi her biçimde özgür irade artık yoktur. Bunun yanında insanın yaptığı her şeyde var olan ''emek'' de artık kimlik değiştirmiş, üretkenlikten çok kopyalama yoluyla çoğaltma niteliği kazanmıştır. Yani para gibi temel vasfından çıkmıştır. Bu noktada Nietzsche'ye atıfta bulunarak devam etmek istiyorum. Çünkü süreç Marks'ın öngördüğü gibi değil, Nietzsche'nin öngördüğü şekliyle evrimleşmiştir. Nietzsche hiçliğe karşı büyük bir karşı duruş sergilemiş, hiçliği yaratanın kilise ve yaydığı dini tutumları olduğunu söylemiş ve işetilen sistemin de bu merkezden hareketle toplumu şekillendirdiğini anlatmıştır. Baudrillard da; “insanları yaşamın her anında karşıt ve birbirine karşı duyarsız efsaneler çerçevesinde eğitip yönlendirir; sahip olduğu tek ilke duyarsızlıktır (..) kapitalizmin bildiği tek şey, her şeyi yüzeysel bir şekilde eşitlemek, etkisiz kılmak ve duyarsızlaştırmaktır” der kitabında. Bu noktada şunu rahatça söyleyebiliriz ki kilise kökenli olan kapitalist sistem emeği sömürmekte ve yine Nietzsche'nin bahsettiği güç istenci olgusu ile işçinin ölme hakkını bile tanımamakta, haliyle sonuna dek sömürmeye çalışmakta, bu artı değerler üzerinden daha güçlü* olma isteği duymaktadır. Bu duyarsızlık sistemine Baudrillard var gücüyle saldırmakta ve her yönüyle teşhir etmekte... Özellikle demokrasi kavramının kullanımı ve göstergeler ile kullanımı noktasında mükemmel tespitleri var. Sahtenin asıl yerine koyulduğu bir dönemde böylesine bir savaşım çok anlamlı ve çok önemlidir. Kitap işte bu savaşın öncülerinden biridir. Şu soruyla özetleyeyim kitabı; Bir gösterge haline getirdiği ölümü öldürmek isteyen insan, aslında kendisini öldürmek istemiyor mu? Keyifli okumalar.
Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm
Simgesel Değiş Tokuş ve ÖlümJean Baudrillard · Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi · 200951 okunma
·
196 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.