Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

170 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Beni korkutan tek bir şey var: Acılarıma değmemek. (Dostoyevski.)
Hem rûhunu, hem de bedenini Holokosttan kurtarmış bir nörolog-psikiyatr olan Frankl, vâroluşcu psikolojinin bir şekli olan ve "Psikoterapinin Üçüncü Viyana Okulu" olarak anılan ~Logoterapi~nin kurucusudur. (1-Freudcu/2- Adlerci) Dr. Frankl, insanlık dışı toplama kamplarında uzun süre kalan bir tutuklu olarak, kendini çıplak vâroluşa soyunmuş olarak bulmuş, kız kardeşi hariç babası, annesi, erkek kardeşi ve karısı bu toplama kamplarında ölmüş ya da gaz fırınlarına gönderilmiştir. Her şeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın, soğuğun ve acımasızlığın altında ezilen; her an, her saat imha edilmeyi bekleyen bir tutuklu olarak, böylesi olağandışı şeyleri kişisel olarak yaşamış biridir. İnsanlık durumumuzu bilgece ve şevkâtle ele alan Dr. Frankl, onca olumsuzluğa, acıya ve vahşete rağmen, "Kitlelerin psikopatolojisine ilişkin bilgilerimizdeki derinleşmeyi 2. Dünya Savaşına borçluyuz, çünkü bu savaş bize sinir savaşını ve toplama kamplarını kazandırdı." diyebilmiştir. Ölüm kampında doktor olarak görev yapmadığı için kendiyle gurur duyan Dr. Frankl, 119-104 numarasıyla sıradan bir tutuklu olarak zamanının çoğunu demiryolu hatları için kazı yaparak ve ray döşeyerek geçirmiştir. Her şeye rağmen geçici vâroluş deneyimlerini aktardığı bu otobiyografik metni ve geçmişi çok eskiye dayanan anlam-terapi yöntemini tutuklulara uygulayarak bilimsel keşiflerini insanlığa armağan etmiştir. #edebiütopya #dipcem Logo-terapi; Latince logos (anlam) kelimesinden türetilmiştir. Klâsik psikoterapiden farklı olarak kişinin geçmiş deneyimlerinden öte, hayata ve olaylara bakışında farkındalık ve anlam yaratmaya odaklanmıştır. Derin acılar yaşayan kişilere, çektiği acıların da bir anlamı olduğunu öğütler. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Dr. Frankl için, çekilen acılara değdiği söylenebilir; tutuklu insanların her türlü fiziksel ve ruhsal acıya katlanma yolları gerçek bir içsel başarıdır zirâ. Yaşamı anlamlı ve amaçlı kılan, insanın elinden alınamayan şey de işte budur: Yani tinsel (ruhsal) özgürlük. O kendini ve tutukluları bu dirençle yaşama bağlamış, "Eğer yaşamda gerçekten bir anlam varsa, acıda da bir anlam olmalıdır. Acı da yaşamın kader ve ölüm kadar silinmez bir parçasıdır. Acı ve ölüm olmaksızın insan yaşamı tamamlanmış olmaz." tümcelerini beyinlerine ve ruhlarına kazımıştır. Ona göre, bir insanın kendi kaderini ve içerdiği olanca acıyı kabul etmesi, yâni kendi davasını seçiş yolu ona, en ağır koşullar altında bile yaşamına daha derin bir anlam katma fırsatı verir. Yaşam yiğitçe, onurlu ve özgecil olabilir. Ya da bu şiddetli kendini koruma kavgasında, kişi kendi insan onurunu unutup bir hayvan düzeyine inebilir. Burada, insanın zor bir durumun sunduğu ahlâki değerlere ulaşma fırsatlarından yararlanma ya da vazgeçme arasındaki seçimi yatmaktadır. Bu da o insanın acılarına değip değmediğini belirler. Tıpkı Dr. Frankl gibi birçok düşünüre göre de yaşamak acı çekmektir; yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktadır. Herkesin bunu kendi başına bulması ve bulduğu yanıtın öngördüğü sorumluğu üstlenmesi gerekir. Ezcümle: İnsan, acısının ona kattığı değeri bilmeli ve o acıya değip değmediğini de. .. Sezen'imin de dediği gibi, bazen daha fazladır her şey. Ve bir eşikten atlar insan. Yüzüne bakmak istemez yaşamın, o kadar azalmıştır ki anlam. .. Böyle anlarda ne yapmamız gerektiğini de söyler ~canım kadın Sezen~, hemen git radyoyu aç ve bir şarkı tut, ya da bir kitap oku mutlaka iyi geliyor... Anlamlı bir şeyler yap işte diyor; dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştir ve anlam/ı/nı bul diyor. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ ~İnsanın Anlam Arayışı~ "Derken trenin hızı kesildi, bir ana istasyona yaklaştığımız anlaşılıyordu. Ansızın kaygılı yolcuların arasından bir nida yükseldi: "Bir işaret var, Auschwitz! " O anda herkesin kalbi duracak gibi oldu. Auschwitz adı, dehşet verici olan her şeye karşılık geliyordu." İnsanın Anlam Arayışı, genel anlamda günümüz kaygıları ve insan vâroluşunun olanca trajik yanlarına karşın "Yaşama Evet" demenin nasıl olası olabileceği üzerine; özel anlamda ise, "Bütün bu acıların, çevremizdeki bunca ölümün bir anlamı var mı? Çünkü eğer yoksa hayatta kalmanın kesinlikle hiçbir anlamı yok! Çünkü anlamı böyle bir rastlantıya bağlı olan yaşam, nihai anlamda yaşanmaya değmez." düşüncesinden hareketle kaleme alınmış diyebilirim. (Zirâ Frankl, bu düşünceyi kamptayken ölecekmiş duygusuna kapıldığı zamanlarda kendi kendisine sürekli sorarmış. ) Nietzsche’nin şu sözlerinin, tutuklularla ilgili her türden psikoterapi ve koruyucu ruh sağlığı çabalarının yol göstericisi olduğunu da söyleyebilirim: "Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıl’a katlanabilir." Nietzsche’nin sözlerine katılmakla birlikte, aklımı kurcalayan onlarca sorudan birkaçını sizlerle de paylaşmak istiyorum. Sizler özümüzde bulunan acı, suçluluk ve ölüm duygusuyla yaşama nasıl "Evet" diyorsunuz ve intihar etmiyorsunuz? Benim aklıma ilk olarak Camus'nün Sisifos miti-metaforu geliyor örneğin. Camus, "Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, o da intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt bulmaktır." der zirâ. Değerli düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Kitap, sağlık ve sevgimle / #edebiütopya #dipçem Soykırım ve logoterapi bağlamında birkaç film önerisinde bulunmak istiyorum. Keyifli seyirler diyemiyorum, malûm. The Pianist/Roman Polanski The Boy in the Striped Pajamas/Mark Herman Inglourious Basterds/Quentin Tarantino Night and Fog/Alain Resnais Schindler's List/Steven Spielberg Auschwitz/Uwe Boll Esaretin Bedeli /Frank Darabon (Stephen King) (logoterapi bağlamında izlenebilir.)
İnsanın Anlam Arayışı
İnsanın Anlam ArayışıViktor E. Frankl · Okuyan Us Yayın · 202335,5bin okunma
·
152 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.