İncecik bir kitaptan çıkaracak o kadar çok şey var ki... İnsanları mı anlamak istiyorsunuz Tolstoy okuyun. O kadar güzel duygu durum analizleri yapıyor ki okumalara doyamıyorsunuz.
İvan hayatta her şeyi doğru inandığı şekilde yapan bir karakter. Lakin bir hastalığa tutulduğunda birden tüm hayatı değişiyor Biz insanlar hasta insanlarla karşılaştığımızda onları teselli etme ve her şeyin daha iyi olacağına inandırma çabasında oluruz ya bu kitap bize şunu söylüyor : Hasta sizden yalanlar, boş teskinler istemiyor. Hasta sizden ona acıyın onun yaşadıklarını anlayın ve gerçekle en doğru şekilde yüzleştirin istiyor.
Aslında yazar önemli bir alt mesajı daha kitabın ilk sayfalarında veriyor. Diyor ki insan birinin ölüm haberini aldığına üzülür belki ama içten içe aslında ölen kendi olmadığı için sevinir. Biz insanlar gerçekten bu kadar "ben" odaklı mıyız?
Kitabın sonlarına doğru ise kahramanın kendi ile iç hesaplaşmasını ve hayatta her şeyi doğru yapmışken neden bunların onun başına geldiğini sorguladığını görüyoruz. Bu durumda akıllara şu soruyu getiriyor. Gerçekten bazı insanlar her şeyi olması gereken normlara göre yaptığında başına bir şey gelmeyeceğine mi inanıyor? Kendilerini dokunulmaz mı sanıyor? Başımıza gelen her iyi ve kötü durumun bir sebebi var mıdır? Bu sebepler neyi işaret ediyor bunun peşine düşülmeli midir? Tolstoyla başlayıp Epiktetos'la bitirmek isterim. Belki de hayata Epiktetos'un baktığı gibi bakmalıyız. Hiçbir şey bize ait değil. Verildi ve belki bir gün geri alınacak. Ona sahiplenip böbürlenmemek gerek belki de...
Kötü bir haber aldığımızda verdiğimiz tepkiler de sırasıyla çok güzel irdelenmiş. Önce inkar etme, sonra öfke, pazarlık, depresyon ve son olarak kabullenme..