Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

261 syf.
10/10 puan verdi
·
8 günde okudu
İNSANLAR NASIL MEDENİYETTEN VAHŞİ BİR HAYATA GEÇER
Kısaca yazarı tanıyalım William GOLDİNG 1911 yılında ingilterede doğdu. Bu kitabı 1954 te basmak için yaklaşık 20 yayın evini gezmiş bastırdığında kısa bir süre içerisinde büyük bir öne kavuşuyor Golding sonrasında 5 tane roman daha yazıyor. Bu kitap kadar etki yaratmıyor. SPOİLER vermeden bu kitabı incelemek neredeyse imkansız bazı kişiler okuyacağı kitap hakkında önceden hiçbir spoiler öğrenmek istemez baştan yazayım istedim. Verdiğim spoilar hiçbir şekilde kitabın tadını kaçırmıyor üstelik kitaba başayacaklara daha farklı açılardan bakma fırsatı doğurur. Sineklerin Tanrısı’nın başlangıcını okuyanlar, bu kitabı ıssız bir adada çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış, çağdaş bir uygulaması sanırlar. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısının başlıca iki kişisine Mercan Adasındaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için adaya düşmüşlerdir. Ralp ile Domuzcuğun tanışmalarıyla başlar. On iki yaşlarında olan Ralp zeki, lider, iyi huylu, yakışıklı bir çocuktur. Domuzcuk ise şişman gözleri görmeyecek derecede miyop ve astım hastası aşağı sınıflara özgü bir şivesi vardir. Çocuklar arasında en üstün zekalıdır. Domuzcuk, çocukların durumunun korkunçluğunu gerçekçi bir gözle görür. Sonra bütün çocuklar bir araya toplanıp bir bütün örgüt olarak hareket etmek için bir lider seçmek isterler sonradan aralarına giren Jack kendisi lider olmak ister. Liderin seçimle belirlenmesi istenir herkes bu teklife sıcak bakar oylamanın sonucunda Ralp lider seçilir. Ralph eşitliğe, sevgiye ve anlaşmaya inanan, iyiliğe yönelik bir önder iken; Jack ise kendinden başkasını hor gören, zorbaca bir baskıya inanan, kötülüğe yönelik bir önderdir. Jack görülür görülmez, onun küçük bir faşist, çekirdek halinde bir başbuğ olduğu hemen anlaşılır. Jack, katolik bir kilisenin korosunda şarkı söyleyen çocukların başıdır. Jack güçlendikçe zorbalığı da artırır. Hitler’mişçesine davranmaya başlar. Domuzcuk’u görür görmez adam yerine koymaması, “şişko” diyerek aşağılaması da, faşistlerin aydınlık kafalara karşı duydukları kinin belirtisinden başka bir şey değildir. Ralp liderliğin sorumluluğu altında ezildikçe, Domuzcuk’un değerini anlar. Jack tam bir av mereklasıdır. Jack, domuzları öldürdükçe daha yabansı, daha zalim olur. Faşistlere özgü dar kafalı şovenizmle “Ne de olsa vahşi değiliz biz. Biz İngiliziz ve İngilizler her şeyi en iyi biçimde yaparlar” diye övünen , vahşilerin en kana susamışı gibi davranır. Ada bir canavar olduğu ve ilerleyen zamanlarda geceleyin ikiz çocukların canavar gibi bir şeyin görmesi ile birlikte bütün adaya ve çocuklara büyük bir korku salar sadece bu canavar olayına inanmayan tek kişi simon olur. Çocukların canavara inanmalarıyla birlikte, Jack ile Ralph arasındaki düşmanlık açığa çıkar. Jack avlanmak ve et yemek isteyen kişilerin peşinden gelmesini isteyip adanın bir diğer ucuna gidip kendi liderliği altında bir grup kurar. Adada ateş yakmanın tek yolu da, Domuzcuk’un gözlüğünün merceğiyle kuru yaprakları tutuşturmaktır. jack avladığı domuzları ateşte pişirmek için ateş yakacak bir şeye ihtiyaç duyar ada da ateş yakmak için sadece domuzcuğun gözlüğünü kullanıyorlar. O gözlüğe sahip olmak için jack bir gece ansızın diğerlerine saldırır ve saldırı sırasında gözlüğü alır ve götürür. Gözlükle birlikte bütün olaylar yaşanmaya başlandı Ralp ve arkadaşları ile birlikte medeni bir şekilde Jack tan gözlüğü istemeye giderken Jack ise acımasız vahşi insanlar gibi onlara saldırır. Belirli koşullar altında yetişkinler böyle davranabilir, ama altı ile on iki yaş arasında küçük çocuklar, uygar dünyanın baskısından uzaklaşınca, nasıl böylesine vahşileşebilir, kan dökecek kadar acımasız olabilir, küçüklerde bile bu kadar korkunç bir biçimde belirdiğine göre, kitapta kötülüğün insan yaratılışında doğuştan var olduğu görüşünün savunulduğu kanısına varıp dehşete kapılmıştır. bu dehşeti doğal saymalı; çünkü çocukların tertemiz birer melek oldukları konusunda, yanlış olduğu kadar da yaygın bir inanç vardır. Oysa çocuklarda, kötülüğe yönelik duygular kökünden kazılmamış, bazı yasaklarla sınırlandırılmıştır ancak. ‘Örneğin çocukların en acımasızı olan Roger, deniz kıyısında tek başına oynayan bir küçüğü taşlamak istediği halde, adaya gelmeden önce bellediği bazı yasaklardan ötürü, bunu yapamaz ilkin. Çocuğun çevresine taşlar atmakla yetinir. Ama daha sonraları, yazarın deyimiyle “yıkılıp giden” bir uygarlığın koyduğu yasaklara aldırmadan, koskocaman bir kayayı Domuzcuk’un üstüne devirir.’ Roger ve öteki çocuklar, “yıkılıp giden” bir uygarlıkta değil de, barış ve sevgiye dayanan gerçekten uygar bir ortamda yetişselerdi, başka türlü davranırlardı elbette. Çocukların güçsüzlüğünden ve korkularından yararlanan Jack’ın zorbalığı öylesine korkunç boyutlara varır ki, avladığı domuzun başını canavara sunduğu gibi, Ralph’ı da avlayıp, başını iki ucu sivriltilmiş bir değneğe geçirerek canavara sunmak ister. Her insan yaşadığı çevre ve koşullar altında hiç tahmin edilemeyecek kişiliklere börüne bilirler. İnsanın doğasında en önce gelen kendi koruma bir iç güdüsü vardır. Kendi koruya bilmek için her türlü yola başvurabilir. Biraz uzun oldu ama buaraya kadar okuyan herkese canı gönülden teşekkür ederim .
Sineklerin Tanrısı
Sineklerin TanrısıWilliam Golding · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202080,2bin okunma
··
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.