Gönderi

680 syf.
10/10 puan verdi
''BÜTÜN SEVDİKLERİM BENİ KARANLIKTA UNUTTU ''
''İsterim ki bu kitabı okuyunca, şehvetli bir kabus görmüş gibi olun. '' Zalımsın PESSOAAAA...Bir karabasan gibi çöktü üzerime cümleler. Hem bedenen, hem ruhen zor günlerden geçtiğim bir dönemde bu kitaba denk gelmem tam acıdan zevk alma durumu oldu. Kendi acımı unutup, Pessoa'nın içine düştüğü bu derin sancıyı tüm bedenimle hissettim. Yoğun, taşan bir duygu seline kapılıp, ağlamaklı bir şekilde, bütün cümleleri ve acıyı içselleştirerek hala tek parça halinde bu kitabı bitirmenin zevkini tattım. Psikolojik olarak zor günlerden geçtiğimiz günler hiç bitmeyeceği için bu kitaba uygun bir zaman dilimi bulmamız olanaksız. Hiç tereddüt etmeden okuyabilirsiniz. Dibe batmışken daha ne kadar batabiliriz ki. İçimde bir Pessoa'nın yaşadığını, daha önce bir hayat yaşadıysam eğer bu kitabı benim yazmış olabileceğimi düşünmedim değil. Kitapta geçen bazı istisnalar hariç hepsinin altına imzamı atarım. Ben ne hissediyorsam aynısını daha güzel cümleler ile ifade etmiş Pessoa. Mutluluğun kitabını yazsak, en fazla 100 sayfalık bir kitap çıkar. O sayfaların içinde de tekrarlardan geçilmez. Ama iş huzursuzluğa gelince hayatın tamamı bizim gibiler için tamamen huzursuz zaten. Tek bir gün ağrısız, sancısız , tek bir gün. Terapilerden ve yazılan ilaçlardan daha etkili bir başyapıt. Reçeteye ilaç yerine bu kitabı yazmış olsalardı şimdiye kadar kendime gelirdim. Benim için bir terapi gibi oldu. Acıya beden olarak dayanılıyor bir şekilde ama ruhen çekilen acıya katlanmak o kadar kolay olmuyor. İnsanın kafası rahat olmadığı zaman, huzursuz hissettiği zaman adım atmaya, yerinden kıpırdamaya bile isteği olmuyor. Aslında tam tersi etki yapıp, beni iyice hayattan soğutması gerekiyordu ama bazı konularda daha derin düşünüp, daha farklı açılardan bakınca bazı şeyleri , bazı olayları ve bazı insanları gözümüzde ne kadar büyüttüğümüzün aslında o kadar da önemli şeyler olmadığının bilincine varıyor insan. Hem insan ilişkileri, hem hayata bakış açısı kitabı yazan ben olsaydım bundan farklı birkaç kısım hariç hiçbir fark olmazdı. Kitabı okurken yutkunmakta zorlandığım, içimde bir yerleri acıtan, kendiliğinden akan gözyaşlarına engel olamadığım çok yerler oldu. Kitaplarda cümlelerin altını çizmeyi sevmiyorum...sevseydim eğer, bütün kitabı çizebilirdim. Pessoa bana bunu neden yaptın ? Beni iyileştirdin ama bir taraftan da çok derinden yaraladın. Oğuz Atay okurken de aynı duyguları hissetmiştim. Kafam öyle karışık, öyle yoğun duygular etrafımı çevirmiş durumda ki ne söylesem, ne yazsam, ne düşünsem bilemiyorum. Ne söylesem hep bir şeyler eksik kalacak. Olduğu kadar artık. Hiçbir önemi yok ne söylediğimin ya da hissettiğimin. Pessoa ile terapinin ardından kendimi kuş kadar hafif ve özgür hissediyorum. Herkesi kendi haline bıraktım. Herkes kendi ördüğü duvarların içinde kalsın. Bu saatten sonra duvara tırmanacak ne gücüm ne de isteğim var. Birine yakınlaşmanın ya da iletişim kurmaya çalışmanın ya da sevgi beslemenin bir hiç olduğunu net bir şekilde anladım. Artık hiçbir şeye karşı bir şey hissetmemenin huzuruna kavuştum. Sana sonsuz teşekkürler Pessoa. Bu giriş yine fazla uzadı ama dayanamadım ağırlık yapıyor sonra. Artık hiçbir şeyin üzerimde yük olarak kalmasına izin vermeyeceğim !! Benim huzursuzluğum bana yeter zaten. Bir başkasının ya da bir başka şeyin beni daha huzursuz etmesine imkan yok. Bulantı'dan sonra üzerime yapışan ağırlığı henüz atlatamamışken, Huzursuzluğun Kitabı'nı da okuyup var olma sancısını ta derinlerde duymak istedim. Var olduğunu hissetmek, var olma nedenini sorgulamak, dünyaya farklı bir bakış açısı ile bakmak, kendini, hayatı ve insanları anlamlandırabilmek için böyle kitapların çok faydalı olduğunu düşünüyorum. İnsanın uyutulmuş ruhunu ve bedenini uyandıran bu kitaplar, bazen acı ve umutsuzluk verse de okunmaya değerler. Her cümlesinin insan üzerinde çok derin izler bıraktığı kitaplar bulmak çok zor. Ömür kısa, okunması gereken bir sürü kitap var. Hayatta birçok şey gibi onlar da yarım kalacak ama fırsat varken hem yazarından hem de yazdığından emin olduğumuz yazarlara öncelik vermek benim için daha mantıklı. Kitap diye satılan bir sürü gübre yığınından farksız kitaplarla zaman kaybetmek , bana pek mantıklı gelmiyor. Tanınmış ve ne olduğu belli olan başyapıtları okuyup, hayatı onların gözünden görebilmek ve yazdıkları andaki psikolojik durumlarını içselleştirebilmek büyük bir kazanç . Okuma alışkınlığını çok geç kazanmam hayattaki sayısız pişmanlıklarımdan en büyüğü . Daha önce okuma alışkanlığı edinsem, hayat çok başka türlü olabilirdi benim için. Şu an sadece bir akıntıya kapılmış, nerede duracağımı kestiremeden sürükleniyorum. Sürüklenirken biraz ara verip, biraz da kitap hakkında bir şeyler yazıyım :)) Kafam bir milyon.. Hep uçlarda gezindiğimden yere düşmesi biraz sancılı oluyor. Fernando Pessoa'nın daha önce okumuş olduğum Ophelia'ya Mektuplar kitabından, nasıl bir ruh hali ve düşünce yapısına sahip olduğunu biliyordum. O kitap da muhteşem bir eserdi ama bu kitap bambaşka. Pessoa öldükten sonra sandığından bir sürü yazı, şiir ve tamamlanmamış eserler çıkmış. Onlardan biri de takma bir ad kullanarak yazmış olduğu Huzursuzluğun Kitabı. Zamanla toplanan kısımlar da eklenerek böyle harika bir eser ortaya çıkmış. Bulantı kitabındaki Antoine gibi burada da günlük yazan bir karakter mevcut (Bernardo Soares). Muhasebecilik yapan bir adamın, hayata, insanlara, çevresine, patronuna, iş arkadaşlarına, inançlara, politikaya, aşka dair düşünceleri ve hisleri. Hayatın üzerinde bıraktığı ağırlığı, acıyı , var olma sancısını her cümlesinde hissedebileceğiniz harika bir kitap. Bir başyapıt. Huzursuzluğu üstümüze yapışmış bir elbise gibi üzerimizden çıkaramadığımız bugünlerde bu kitabı okumak, bazı şeyleri daha iyi algılamamız ve hissetmemiz açısından son derece yararlı olacaktır. ''Öyleyse kim kurtaracak beni var olmaktan? Hayatımı toprağa veriyorum.'' Pessoa kitaba bu cümle ile başlıyor. Sizin neyi beklediğini bu cümle ile bile anlayabilirsiniz. Acımasız Pessoa ilk cümleden darbeyi indiriyor. Bazı düşüncelerin ağırlığı altında eziliyor insan. Bu kitapta o kadar ezilmiş hissedeceğiniz yerler var ki. İnsan bütün hızıyla duvara çarpmış gibi hissediyor. Sartre, Pessoa. Kitaplarında var oluşu ve çekilen acıları çok farklı bir tarzda ve çok farklı bir bakış açısıyla anlatmış olsalar da sonuçta ortak nokta acı . Bu acı hem ruhu hem bedeni kaplıyor. İnsan belli bir süre dış dünyadan soyutluyor kendini. Var olmak, varlığını hissetmediğin bir ortamda işe yaramıyor. Var olmanın acısı mı, var olmanın değersizliği mi ? Her halükarda ikisi de acı vermeye yetiyor. Bazen derim kemiğimden sıyrılmış gibi geliyor. Bazen düşünceler o kadar can yakıyor ki, bunu dile getirip, kelimelere döküp anlatmak imkansızlaşıyor. Zaten bizi biz bile zor anlıyorken, başka bir insanın bizi anlama olasılığı kalmıyor. Benim canımı acıtan şeyler , bazı insanlara sıradan bir şeymiş gibi gelebilir. Beni mutlu eden şeyler, başkalarında hiçbir tepki oluşturmaz belki. Bu yüzden insanı kendinden başka kimse anlayamaz. İnsanın kendini anlaması da o kolay değil tabii. Ben yıllardır kendimi anlayamadım mesela. Ne istiyorum, ne bekliyorum tam bir muamma. Hayat gelip geçip gidiyor hiçbir beklentim kalmadı hayata ve insanlara dair... Pessoa'nın arkadaşına yazdığı mektubun giriş cümlesini paylaşmak istiyorum : ''Bugün size bu satırları duygusal bir ihtiyaçtan ötürü, sizinle karşılıklı konuşabilmek için yanıp tutuştuğum için yazıyorum. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, söyleyecek hiçbir şeyim yok. Dipsiz bir bunalımdayım bugün- hepsi bu. Sözlerimin saçmalığı halime tercüman olsun.'' Bu mektubun yazılışından altı hafta sonra Pessoa'nın arkadaşı Paris'te intihar ediyor. Var oluşumuz bize ne kadar acı verse de , bunu sonlandırmak isteği çok zor. Eline diken batsa feryat edenlerin anlayabileceği kolay bir durum değil. Hiç işe yaramasa da sonuçta nefes alıp duran bir canı sona erdirmek, bunun kararını vermek hiç kolay değil. İntihar etti denir ama altında yatan sebepler nedir, neden öyle yapmıştır kimse o kısmıyla ilgilenmez. Empati yapabilme yeteneğini kazanmak çok zor. Pessoa öldürücü darbeleri vurmaya kitabın başından başlıyor ve bu cümle ile yüreğimize saplanmış bıçağı içerde çevirmeye devam ediyor. ''Asla bir geleceğe sahip olmamış olduğum günlerden birindeyim. Karşımda yalnızca, bir sıkıntı duvarıyla kuşatılmış, taş kesilmiş bir şimdi var.'' İnsanın, içine düştüğü şimdi'nin etkisinden kurtulup, geleceği düşünecek hali kalmıyor maalesef. Hem ülke şartları, hem aile durumu, hem çevre şartları... daha bir sürü etken sayabiliriz. Şimdinin kaygısını duyarken, bugünü yaşamayı bile beceremezken, geleceği düşünmeye sıra gelmiyor. Labirent gibi bir hayatın içinden çıkmaya çalışıyoruz, çıkmaya çalıştıkça daha çok içinde kayboluyoruz. Bunlar benim özenle seçtiğim, bende iz bırakan alıntılar. Kitabın başından sonuna kadar altını çizmediğiniz yer kalmayacak ondan hiç şüphem yok. Hala bir şeyler hissedebilme özelliğine sahip insanları çok fazla etkileyecek, kendine getirecek, şimdiyi sorgulatacak bir sürü yer bulacaksınız. ''Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette, ama hiçbiri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak, her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtımda yok.'' Benim limanım kitaplar. Her şeyi unutabileceğim bir rıhtımın olmadığını fark edeli de çok uzun zaman oldu. Konu dönüp dolaşıp insan ilişkilerine geliyor ama insan hayatta tutunacak, kendine yakın hissedeceği birinin varlığını duyuyor mutlaka. Ama bir türlü aradığını bulamıyor . Bizim hayatımızda baş köşeye oturttuğumuz insanların, hayatının içine dahil bile olamıyoruz. Ne kadar değer verip önemsediysek, aynı ölçüde karşı tarafın gözünde yok oluyoruz. Önemsedikçe, değer verdikçe tükeniyoruz. İnsanları ve hayatı çözmek tam anlamıyla mümkün değil ama bazı insanların ne duygudan yoksun olduğunu görmemek için de kör olmak lazım. Zamanla anlıyor insan, kendi acılarını ve üzüntüsünü kendi elleriyle inşa ettiğini. Ne kadar az insana temas edersek, o kadar kafamız rahat olacaktır. Pessoa'dan inciler devam ediyor : ''..gözlerim ağlamayı düşünmekten yanıyor. Hayat, fısır fısır, yudum yudum, dura dura canımı yakıyor.'' ''Tam olarak delilik sayılmaz bu halim, ama delirenler herhalde kendilerine acı veren şeye teslim oluyordur, ruhundaki sarsıntılardan yavaş yavaş zevk almayı öğreniyordur-- hissettiklerim de buna pek uzak sayılmaz doğrusu.'' ''Hissetmek-- ne renktir acaba?'' ''İlginçtir; tesadüfler de denk gelmiş, tam da derdine deva olabilecek, benim gibi bir insanı karşısına çıkarmıştı.'' ''Sevgili ya da dost olabileceği insanlara hiçbir nedenle yakınlık duymamıştı.'' ''Asla sürüye dahil olmamıştı.'' ''-birçok ıstırabı kendinde toplamıştı adeta, mahrumiyet, bunalım, kayıtsızlıktan doğan acı, ki kayıtsızlık da zaten aşırı acı çekmekten olur.'' ''Ben ne olursa olsun ait olduğu ortamın her kıyısında duran ve yalnızca bir parçası olduğu kalabalığı değil, aynı zamanda yanı başındaki büyük boşlukları da görebilenlerdenim.'' ''Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi.'' İnsanları, kendisini ve yaşadığı çevreyi çok dikkatli bir şekilde süzen, inceleyen, düşünebilen, sorgulayabilen , en önemlisi hissedebilen bir insanın bu dünyada, bu şartlar altında normal bir şekilde yaşaması, acı çekmemesi imkansız. Bazen düşünebilmek insanı o kadar çok yoruyor ki . Sadece kendisi için değil, diğer insanların çektiği acıyı da çok derinden hissediyor. Katlanılması zor acılar giderek çoğalıyor ve insanın hayatına bir çığ gibi düşüyor. Zaten yaşaması zor olan hayat, dış etkilerle daha da yaşanmaz hale geliyor. Bütün bunları Pessoa o kadar güzel bir şekilde anlatıyor ki, bir örümceğin ağını örmesi gibi ince ince işliyor. ''Yaşamayı bilmeden yaşayan bizlere (benim ender benzerlerime ve bana), her şeyi reddetmekten başka hayat tarzı, dünyayı seyretmekten başka yazgı kalıyor muydu?'' Hayat akıyor, biz olduğumuz yerden kıpırdamadan izliyoruz. Kıpırdayacak halimiz yok çünkü. ''Hiçbir şeyi ciddiye almaksızın, duygularımız dışında hiçbir şeyin gerçekliğinden emin olamayacağımızı aklımızdan çıkarmaksızın, bilinmeyen uçsuz bucaksız topraklar gibi yokladık duyguları, içlerinde bir sığınak aradık.'' İnsan hep yanlış insanlara karşı derin duygular besliyor olsa da, bizi ayakta tutan, hala yaşama sebebi olan duygularımız. Duygularımızı da kaybedersek, hayata tutunmak için hiçbir nedenimiz kalmayacak. ''Hayatı bir han olarak tahayyül ediyorum, çöküş arabası gelene kadar orada kalacakmışım. Araba beni nereye götürecek, bilmiyorum, çünkü hiçbir şey bilmiyorum.'' Ben de bilemiyorum Pessoa. Arabanın bizi götüreceği yeri ancak tahmin edebilirim. Bu şartlar altında bizi ancak bir uçurumun kenarına götürebilir. Zaten yaşadığımız hayat çöküşün ta kendisi. Bizim en fazla gidebileceğimiz yer, bu çöküşü sonlandırabilecek bir yer olur. ''...bazen ya düş kurmaya ya eyleme geçmeye mecbur kalıyorum ki, o zaman da ikisini birbirine karıştırıyorum.'' Bu alıntıları gördükçe sanki Pessoa ile karşılıklı sohbet ediyor, ben de, ben de Pessoa diye bağırasım geliyor. Beni bana anlatan bir kitapla karşılaşmam, her cümlesinde bana ait bir şey bulmam, okumaya olan alışkanlığımı daha da perçinliyor. Bazen ben de hayal mi ,gerçek mi karıştırıyorum. Kafamda kurduğum şeyleri gerçek sanıp, kendi kendimi kandırıyorum. Hayat öyle bir gösteriyor ki öyle olmadığını, insanın bir daha hayal kurası bile gelmiyor. Alexandre Dumas'ın çok güzel bir sözü var : '' Sağırlara şarkı söylüyoruz. '' Hayatımız, birilerine duymayacaklarını, önemsemeyeceklerini bile bile bir şeyler anlatmakla geçiyor. Bundan sonra görmedim, duymadım , bilmiyorum :)) Biraz da siz bana şarkı söyleyin... Alıntılar ile devam edelim, bazı şeyler daha net anlaşılacaktır. Bu zamana kadar okuduğum kitaplar içinde en fazla alıntı paylaştığım kitaplardan biri olmuştur. Bazılarını buraya bırakmak istiyorum bir fikir edinmeniz açısından, kitabın tamamını buraya yazamam çünkü :) ''Gün boyunca, hiçbir anlamı olmayan bir keşmekeşin pençesindedir sokaklar; gece olduğunda ise, yine anlamsız bir ıssızlığın.'' ''Gündüz, bir hiçim; gece, kendim olurum.'' ''Hiçbir şey olmaksızın yücelmek, geceleri kazandığım ne muhteşem zafer bu !'' ''İki koca sayfayı kaplayan upuzun bir liste karşımda duruyor; yorgun gözlerle eski yaz masasına eğilmiş, sayfalara, gözlerimden daha bitkin olan ruhumu bırakıyorum.'' ''Olmasa da olur, oynak, dalgın benliğimi, hiçliğin içinde boğulurcasına kaybediyorum kendimden; değişkenim ve bu özlü kelime her şeyi söylüyor, her şeyi içeriyor.'' ''Ruhum, kendi coşkusunu bile taşıyamayacak kadar zayıf. Eksik kalmışlığın artıklarından yoğrulmuşum, en iyi, münzevilerle dolu bir manzara tarif ederdi beni.'' ''Düşününüz anne, bu şekilde hisseden bir varlık, gündelik hayatın acılarının pençesinde kıvranmaya ne kadar dayanabilir?'' ''Her renkten saat, her lezzetten aşk, her boyutta açgözlülük gördüm zannedersem. Ömrüm boyunca kendimi yoldan çıkardım hep ve ne kendime yettim, ne de yetmeyi hayal ettim.'' ''Çocuk gibi kelimelere ve varlıklara anlamlarını sormaktan vazgeçin artık. Hiçbir şeyin anlamı yoktur.'' Bu kadar yeterli diye düşünüyorum. Az çok kitap hakkındaki hislerimi ve düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Zahmet edip okuyanlara şimdiden teşekkür ediyorum. Hiçbir şey hissetmemek huzur veriyormuş gerçekten. Harika bir kitap, bütün kitaplıklarda yerini almalı bence. Ne kadar zor olsa da siz yine de sevgiyle kalın. Kitaplar hep yanımızda zaten :) '' Ve bu koca kitap, upuzun bir şikayettir. Yazılıp bittikten sonra, So şiirleri Portekiz'in en hüzünlü kitabı olmaktan çıkacak.'' O şiirleri bilmiyorum ama bu kitabın en hüzünlü kitaplardan biri olduğuna adım kadar eminim Pessoa. Kapanışı yine çok güzel bir alıntı ile yapalım... '' NE MUTLU YAŞAMLARINI KİMSEYE EMANET ETMEYENLERE.'' Huzursuzlara sevgilerle :))
Huzursuzluğun Kitabı
Huzursuzluğun KitabıFernando Pessoa · Can Yayınları · 202110.5k okunma
··
876 views
Sultannn okurunun profil resmi
Ellerine sağlık. Tek kelimeyle harika bir inceleme olmuş. Hissettiklerin karşısında ne diyeceğimi bilemedim. O kadar içten yazmışsın ki, söyleyeceklerim yazdıklarının yanında çok yetersiz kalacak. Ama keşke bu kadar karamsar olmasan. Hayatın biraz da güzel yönlerini görsen. Bence biraz da esprili bir şeyler oku ve zor da olsa hayata gülümse.
Turan okurunun profil resmi
Zahmet edip okumuşsunuz çok teşekkür ederim hocam. Ben karamsar değilim, hüzünlüyüm diyor Pessoa. Ben de biraz öyleyim galiba. İnsan hissettiği şekilde kitapları seçiyor galiba ama haklısınız biraz bu tarz kitaplardan uzakta durmamda fayda var. Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim 🙏😌
2 next answer
Aynur Taş okurunun profil resmi
Üşenmeden inceleme yazmışsınız, kitabı tekrar okumuş kadar oldum. Yorumlarınız çok iyi, nokta atışı olmuş. Ben bir şey yazmaya cesaret edememiştim. Tebrikler 👏
Turan okurunun profil resmi
Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim🙏 bende bıraktığı hissi aktarmaya çalıştım olabildiği kadar...
1 next answer
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.