Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Biz Seniz İlelebet Ölümsüz Atatürk: 27 Mart 1930 günü sabahı, doğmakta olan güneşe bakmaktadır. Yanındakilere, edebiyat ve felsefe tarihine de altın harflerle yazılabilecek şu muhteşem sözleri söyler: “Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelik olarak vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere rağmen engelleri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir. Size bu sözleri söyleyen Cumhurreisi değil, sadece Türk milletinin bir ferdi olarak Mustafa Kemal’dir. Bu hususa bilhassa nazarı dikkatinizi çekerim.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 26.Cilt/144.Sayfa Müdafaai Hukuk’un yarattığı kurtuluş ve aydınlanma mücadelesinin hedef aldığı emperyalizm-kapitalizm ikili zulmünün kanlı çehresi Atatürk tarafından 3 Mart 1922’de şöyle tanıtılmıştır: “İstilacı, saldırgan olan devletler yerküreyi kendilerinin malikânesi kabul etmekte ve insanlığı kendi hırslarını tatmin için çalışmaya mahkûm esirler saymaktadırlar. Onlar, ilan ettikleri insani ve adaletkarane esasları, kabule değer gördükleri için değil, senelerden beri tahakküm zinciri altında tuttukları insanlık kütlesini büsbütün silahlardan tecrit etmek ve daha kolay esaret altında tutmaya devam etmek için bir aldatma vasıtası kabul etmektedirler. Buna diğer bir saik daha vardır: Birbirlerini aldatarak biri diğerinden fazla menfaat koparmak. Hilekârlıkta yekdiğeriyle müsabaka etmektedirler. Bunlar sırf kendi hırslarını tatmin için çalışmaktadır. Bunların gayesi, insaniyetin iyiliğine yönelik olmadığı gibi, bilakis, zulüm, baskı olduğu için, onları lanetle anmakta kendimizi haklı görüyoruz. Bunlar kudret ve kuvvet mevkiinde bulundukça mazlumlara merhamet ve şefkat göstermelerine imkân yoktur. Böyle bir şeye inanmak büyük bir gaflettir. Bu kuvvetleri maddi, manevi silahlarından tecrit edeceğimiz zaman ancak böyle bir hareket beklenebilir. Batı ancak bu kuvvet karşısında silahını teslime mecbur kalacak ve bu gayri insani muamelelerine, zulüm ve zorbalığına nihayet verecektir. Bunun husule gelmesi çok zamana bağlı değildir.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 12.Cilt/299-300.Sayfalar “Hayatın felsefesi, tarihin garip tecellisi şudur ki, her iyi, her güzel, her faydalı şey karşısında onu imha edecek bir kuvvet belirir. Bizim lisanımızda buna irtica derler.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 14.Cilt/339.Sayfa Ve Kastamonu’daki 30 Ağustos 1925 tarihli konuşmasında bir varlık kanununu ifadeye koyuyor: “Milletimizde gelişme kabiliyeti mevcut olmasaydı, bunu yaratmaya hiçbir kuvvet kudret kâfi gelmezdi. Herhangi bir gelişme vaziyetinde bulunan bir insan kitlesini, bulunduğu vaziyetten kaldırıp damdan düşer gibi filan gelişme mertebesine ulaştırmanın imkânsızlığı izaha muhtaç değildir.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 17.Cilt/293-294.Sayfalar “Sizden olan bir şahsa sizden fazla ehemmiyet atfetmek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde toplamak, geçmişe, bugüne, geleceğe bütün bu devirlere ait bir toplum meselesinin açıklanmasını ve ortaya konulmasını, bu yüksek topluluğun mütevazı bir şahsiyetinden beklemek, elbette ki layık değildir; elbette ki lazım değildir.” “Memleket ve milletin hayat ve geleceğine olan muhabbet ve hürmetimden dolayı huzurunuzda bir hakikat noktasını izaha mecburum. Vatandaşınız olan herhangi bir şahsı istediğiniz gibi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evladınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, milli mevcudiyetinizi, bütün muhabbetlerinize rağmen, herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermeye sevk etmemelidir. Bunun aksine hareket kadar büyük hata olamaz. Bir millet için, bir millet varlığı, bir millet şerefi ve haysiyeti, bir millet büyüklüğü için bu kadar hata olamaz. Ben, mensup olduğum büyük milletimin böyle bir hatayı artık işlemeyeceği hakkında tam bir itimada sahip olmakla müsterihim ve iftihar ediyorum.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 17.Cilt/45.Sayfa 12 Haziran 1925 günü, yani Türkiye’de ve dünyada güç, şöhret ve itibarının zirvesinde olduğu sırada, milletiyle bütünlüğünün, milletinde eriyip yok olduğunun ifadesi olan şu konuşmayı yapıyor: “İki Mustafa Kemal vardır; biri karşınızda oturan ben; et ve kemik, fani Mustafa Kemal. İkinci bir Mustafa Kemal var onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir. O, burada oturan sizler, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve yeni mefküre için uğraşan aydın ve mücahit bir zümredir. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüs ettiklerim, onların hasret duyduklarını tatmin içindir. O Mustafa Kemal bütün bir aydın ve mücahit zümrenin temsilcisidir. Fani olmayan, yaşaması ve muvaffak olması mukadder olan Mustafa Kemal odur.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 17.Cilt/255.Sayfa 5 Ocak 1925 günü Konya’da yaptığı şu konuşma, Müdafaai Hukuk devrimi ve Atatürk meselesinin tarihe ışık tutan bir vicdan belgesi gibidir: “Biz, keyfi hareket etmeyiz. Müstebit asla değiliz. Hayatımız, bütün faaliyetimiz memleket işlerinde keyfi ve müstebitçe hareket edenlere karşı mücadele ile geçmiştir.” “Bizim; akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek şiarımızdır. Bütün hayatımızı dolduran vakalar, bu hakikatin delilidirler.” “Memleket ve millet işlerinde, şahıslarıyla, fiilleriyle, fikirleriyle zararlı olmak vaziyetine düşenlere karşı zaman zaman sertleştiğimiz vakidir. Milleti hakiki kurtuluş yolunda yürümekten mene çalışmak isteyenlere şiddetli ve amansız olmak eğilimindeyiz! Toplumsal nizamımızı bilerek veya bilmeyerek ihlal edici kimselere müsaadekar olamayız! Bunlar doğrudur. Bizden bu hususlarda sükûnet ve tarafsızlık talep edenleri tatmin edemiyorsak, bunun sebebi, memleket ve millet menfaatini her şeyin üstünde gördüğümüzdendir.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 17.Cilt/149.Sayfa “Bizim çok korktuğumuz ve daima korkmakla hayatımızı kurtaracağımız bir şey vardır ki, herhangi bir şahsın, herhangi bir heyetin dahi istibdadı altında kalmaktır. Çünkü efendiler, şahıslar gibi meclisler de müstebit olur. Ve meclislerin istibdadı, şahısların istibdadından daha tehlikelidir. Dolayısı ile uzun müddet iktidara sahip olmak üzere toplantı halinde kalacak olan mebuslar, yavaş yavaş kendilerini seçen milletin arzusundan, emellerinden, hislerinden ve fikirlerinden uzak kalır, arada bir ayrılık olur. Bir gün bakarsınız ki, millet başka türlü çalışıyor, milli emeller başkadır.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 15.Cilt/76-83.Sayfalar “Osmanlı devletinin, devlet siyaseti olarak, millet siyaseti olarak, halk siyaseti olarak, belli, açık bir siyaseti mevcut değildi. Devletin başına geçen hükümdarlar, kendi arzularına, heveslerine göre bir nevi siyaset icat ederlerdi ve o siyasetin peşinden bütün milleti sürükler, götürürlerdi.” “Bütün Müslümanların bir noktada birleşmesi ve hep beraber çalışarak kuvvetli olması, mesut olması, muhakkak arzu edilir. Fakat dünyada elde edilemez olan hedeflere yürümek, insanları çok aldatmıştır, çok aldatır. İnsanlar parlak olan siyasetlere doğru mutlaka yürümek ve oraya ulaşmak ister. Çünkü parlak olan şeyler caziptir. Bu dediğim nokta da parlaktır, caziptir. Fakat hayat hayallere dayanamaz; hayat maddiyata dayanır. Herhangi bir millet hayatını muhafaza için, hayat vasıtalarını elde etmek ve düzenlemek için adım attığı zaman seçtiği hedef hayali olursa elbette muvaffak olamaz. Bu, asırların ve asırlarca yaşamakta olan insanların, belki çok acı, çok kanlı hadiseler ile ve belki çok büyük felaketlerle bulmuş olduğu bir neticedir.” “Büyük bir cesaretle söylüyorum ki, dünyanın bugünkü genel şartlarına ve asrın, insanların kafasında yapmış olduğu bugünkü değişikliklere göre, bütün İslam âleminin şimdiye kadar vehmedildiği gibi bir noktadan sevk ve idaresine maddi imkân yoktur ve olamaz. Bunu bu kadar kuvvetli söyleyebilmek için çok şey bilmeye, çok şey düşünmeye, çok şey hatırlamaya hacet yoktur. Çünkü ‘bu olmamıştır ve olamayacaktır’ dediğim zaman bu benim ifadem değildir, tarihin ifadesidir, vakaların ve hadiselerin ifadesidir; en nihayet ilmin, aklın, mantığın ifadesidir. Arkadaşlar, bin üç yüz şu kadar seneden beri bu teori, nerede ve ne vakit tatbik kabiliyeti bulabilmiştir?” “Bir Osmanlı devleti vardı. O da en nihayet yok olmaya mahkûm oldu. Ne için? Çünkü millet kendi hayatıyla ve kendi eviyle hiçbir vakit meşgul olmadı; daima hayali birtakım hedeflere karşı sürüklendi ve kendi kendini sürükledi, en nihayet bu hal ve vaziyete düştü.” “Hepsinin iradesine sahip olanın iradesi, umumun iradesi yerine geçer. Dolayısıyla bütün görüşleri bir noktada özetlemek lazım gelirse, mahv ve yok olduğunu, sefil olduğunu gördüğümüz bu toplumların, mahv ve yok olma sebepleri, kendi iradelerine sahip olmamış bulunmalarıdır. İradenin başkaları tarafından gasp edilmiş olması veya başkalarına terk edilmiş ve bırakılmış olmasıdır. Bir toplum, bir devlet müessesesi, bu hatadan yakasını kurtarmaksızın, ne şekilde tesis olunursa olunsun, her halde netice itibarıyla felakete mahkûmdur. Biliyorsunuz ki, Osmanlı devleti saltanat devresini, haşmetini, debdebesini yaşadıktan sonra düşmeye başladı.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 15.Cilt/57-60.Sayfalar “Kuvvet, ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdani imanıdır. İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii, evvela onu ordudan mahrum etmek çaresine giriştiler… Sonra, kumandanlarımıza ve subaylarımıza taarruz ve tecavüze başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler.” “Her halde, ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu mutlaka imha etmek, subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz. Düşmanlarımız herkesten evvel subayları öldürdüler; onları aşağılar ve hor görürler… Subayın yaşamak için bir çaresi vardır: Şerefini korumak. Düşmanlarımızın kast ettiği ise o şerefi ayaklar altına almaktır.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 9.Cilt/112-113.Sayfalar Gazi Paşa, Selanik’te, bir gazeteye yazdığı yazı hakkında fikirlerini soran Cemal Paşa’ya görüşlerini anlatırken adeta asırlara ders verircesine şunları söylemiştir: “Birtakım kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz. Bunun hiçbir kıymeti ve önemi yoktur. Siz, içinde bulunduğumuz vaziyeti değerlendiriniz. Ve evvela kabul ediniz ki biraz feragat sahibi olmak lazımdır. Eğer şunun bunun teveccühünden kuvvet almaya tenezzül ederseniz, bugününüzü bilmem, fakat geleceğiniz çürük olur. Çünkü bizim henüz hakikatle hiç temasa gelmemiş geniş muhitlerimiz vardır. Bu muhitlerde henüz acemkari hayaller ile dolu olanlar çoktur. Büyüklük odur ki hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için hakiki ülkü ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen bunda mukavemeti yok eden kişi olacaksın. Önüne sonsuz engeller yığacaklardır, kendini büyük değil, küçük, zayıf, vasıtasız, hiç kabul ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Ondan sonra sana bu yüksek adam derlerse, bunu diyenlere de güleceksin!” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 3.Cilt/29.Sayfa “Tabiat bir şey vermez, her şeyi kazanmak lazımdır. Kazanmanın tabii kanunlarını arayacak olursak, yalnız tek bir esas görünür: Çalışmak… Bundan başka çare yoktur. İnsan, tabii olarak, şahsına sahiptir; bu hassa, insanı bütün dünyaya sahip kılabilir. Yani insan, zekâsı, sanatı, iradesi sayesinde bütün unsurlara boyun eğdirebilir. Bu, bize çalışmanın yüksek kıymetini, ahlaki vasfını ve her şeyden mukaddes olan bir hakkı, çalışmak hakkını gösterir. Tembellik, bütün fenalıkların anasıdır. İnsan, çalıştığı için, eli altında veyahut kafasının içinde eserini büyümekte ve yükselmekte gördüğü zaman ne büyük zevk duyar! Çünkü neticesiz uğraşmak, çalışma sayılmaz. Hiçbir şey yapmamak veyahut neticesiz, manasız şeyler yapmak, çalışma kanununa karşı büyük kabahattir. Bu eser, ister çiftçinin hasadı, ister mimarın evi veyahut heykeltıraşın heykeli, ister bir âlimin veya bir sanatkârın keşfi, kitabı olsun; zevk birdir. Bu zevk, bütün zahmetleri, saban arkasında dökülen terleri, sanatkârın, fikir adamının bazen pek elemli olan yorgunluklarını derhal unutturur.” “Bu hayat müsabakasında diğerleri, kabiliyetleri itibarıyla sizi geçebilirler. Bir muvaffakiyet elinizden kaçabilir. Bundan dolayı onlara kızmayınız ve elinizden geleni yapmışsanız, kendi kendinize de kızmayınız. Asıl mühim olan muvaffakiyet değil, gayrettir. İnsanın elinde olan ve onu memnun eden ancak gayrettir.” -Atatürk'ün Bütün Eserleri 23.Cilt/66-68.Sayfalar Kaynak: Kur'an Penceresinden Kurtuluş Savaşına Bir Bakış -Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Mustafa Kemal Atatürk: ‘Her şeyin yaradılışındaki muvazene ve ahenk kanununu, muhafazaya memur olan duygu, sevmek duygusu imiş. Bu histen dışta kalan her şey, her iş, mutlaka bozuk ve terk olunmuş demektir; ziyanı olmasa bile fayda vermeyecek halde, ruhsuz ve tesirsiz bir şey menzilesindedir. O halde, maddelerin, manaların, işlerin ve hislerin temasında ve ihtilatında, bu muvazene kanunu cari olmazsa, her şeyin iyiliği ve güzelliği de, belli olmadan kalır. Sevmenin büyük ıstıraplarını ancak büyük kalpler taşıdığı için, sevmek, her vakit güzel ve her vakit yüksektir. Zaten böyle olmasaydı, insanlar, birçok acılara dayanamazlar ve yüreklerinde kuvvet bulunmasaydı, pek çok duyguları muhafaza edemeyerek, böcekler gibi ezilirler, çok hakir derecelere inerlerdi.’ ‘Tarih, birtakım boş hayallerle, başlarındaki hükümdarların, hırslı politikacıların, oyuncağı durumuna düşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı bu çeşit feci sonuçlarla doludur. Kendilerine bir milletin geleceği emanet edilen adamlar, milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine milletin gerçek ve ulaşılabilir çıkarları yolunda kullanmakla yükümlü olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi ele geçirmek; o memleketin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. Bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe, bir milletin azmi ve iradesi kırılmadıkça, o millete egemen olmanın imkanı yoktur.’ ‘Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa, felce uğrar. Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler için, çalışkanlık, iyi niyet, fedakarlık, gerekli olan niteliklerdir. Fakat bir toplumdaki hastalığı görmek, onu tedavi etmek, toplumsal hayatı çağın gereklerine göre geliştirmek için, bu nitelikler yeterli gelmez; bu niteliklerin yanında ilim ve fen lazımdır.’ ‘Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, boş inançların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. Geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Böyle milletler, hayata geniş açıdan bakan milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur. Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz. Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir.’ ‘Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün mana ve şekliyle uygar bir toplum haline getirmektir. İnkılaplarımızın ana ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir. Şimdiye kadar milletin, beyinlerini paslandıran, uyuşturan, bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Uydurma hikayeler ve boş fikirler kafalardan tamamen çıkarılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, beyinlere gerçeğin nurlarını sokmak imkansızdır.’ ‘Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu, böyleydi. Eğer bugün, Batı nihayet teknikte bir yükselme gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat senin değil, senden evvelkilerin affolunmaz ihmalinin bir neticesidir. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin, bu belli! Fakat zekanı unut, daima çalışkan ol! Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi, sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı, çok memnun ve mesudum.’ ‘Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarımızın ve atalarımızın oldukları gibi yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. Fikirler; zorla, şiddetle, topla ve tüfekle kesinlikle öldürülemez. Dünya bir sınav alanıdır. Sınavda başarılı olmadan, iyiliksever davranışlar beklemek boşunadır. İnsanların yaşamına, çabalarına egemen olan güç; yaratma, yeni bir şey bulma yeteneğidir.’ ‘Bütün insanlığın varlığını, kendi şahıslarında gören adamlar, bedbahttırlar. Besbelli ki o adam, fert sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Makul bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve saadet, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken ‘Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi?’ diye bile düşünmemelidir. Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile kaim gören adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek olanaklarına kavuştururlar. Kendi gidince, gelişme ve hareket durur zannetmek, bir gaflettir.’ ‘Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde duraksayanlar veya bu yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak cahilliğinde ve gafletinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında, boğulmaya mahkumdurlar. Medeniyet yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için, tek gelişme ve ilerleme yolu, budur. Hayata egemen olan kuralların, zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının, tekniğin harikalarının, dünyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir çağda, asırlık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla, varlığın korunması, mümkün değildir.’ ‘Meclisin yapacağı kanunun tasdikini bir adama vermek demek, milli hakimiyeti kökünden yıkmak demektir. Milleti daima aldatanlar, büyük tanıdığımız fakat çok küçük olan heriflerdir.’ ‘Her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin, mesuliyetine ortak sayılır.’ ‘Asıl kurtuluşa ulaşmak, mücadeleyi tatil etmekle değil, ilelebet mücadeleyi sürdürmekle mümkün olacaktır.’ ‘Bence bir millette şerefin, onurun, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o ulusun, özgürlük ve bağımsızlığına, sahip olmasıyla mümkündür.’ ‘Eğer mensup olduğum milletin şanı ve şerefi varsa, ben de şanlı ve şerefliyim. Şan da, şeref de milletimindir. İçinizden biri çıkar da, sırf şan ve şeref için koşar, milletinden koparsa, biliniz ki başınıza beladır. Millet bu gibilere asla izin vermemelidir.’ ‘Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere, din perdesine bürünmüşlerdir.’ ‘Bu Asya milletinin içinde daha karışık, yapay, batıl inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler, sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar eğer aydınlığa yaklaşamazlarsa, kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız.’ ‘Bu milletin şimdiye kadar Arapların, Acemlerin din maskeli iğfalleriyle aldatılmış olduğunu ispat etmek isteyen bir adamım.’ ‘Eğer Müslümanlardan, Kur’an’ı yüceltmek dini bir vazife olarak talep olunuyorsa hiç şüphe yok ki, Müslümanlar ne kadar kuvvetli, kudretli ve bütün bu kuvvet ve kudret akılca ne kadar yüksek olur, ilmen, fennen gelişmiş bulunursa, Kur’an’ı yüceltmeyi iyi yapmasını bilir ve Allah ancak bu mesai tarzından daha çok memnun olabilir. Bütün Müslümanlara da ne yapmak lazım geleceğine dair kuvvetli ve maddi bir misal gösterilmiş olur.’ ‘Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen sonuç, cahiller tarafından yönetilmeye razı olmaktır. Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur.’ ‘Eve gelirken, memleketin valisine rastladım. Hürmetle şapkamı çıkardım, Babıâli vükelâsı(Saltanat devri bakanı) gibi karşılık verdi. Meşrutiyetten önce, Mabeyine(Saraya) mensup olanlar ve hükümet görevlileri, halka, daima, minareden bakarlardı. Meşrutiyetten sonra, ‘yaşasın müsavat(eşitlik)’ diye, bağıranlardan biri idim. Herkes eşit olacak sandım. Fakat aksine, halkın, çekmediği sıkıntı, eziyet, zulüm kalmadı. Neticede en sonunda, aç bile kaldı.’ ‘Ey Türk! Neden içinden çıkan evlatların, sana hor bakıyor? Neden ve niçin, boyun eğiyorsun? Tarihin yazmadığı günlerden beri, seller gibi her tarafa, akmışsın, kükremişsin, taşmışsın. Fakat sindirildiğin zaman da, çok korkak, çok sessiz kalmışsın. Gün gelmiş, yabancı ırklara da, hep hizmet etmişsin. Bağdatlıları, Bizanslıları, Arapları yükseltmek için, hep kanını akıtmışsın. Yazık değil mi? Sen de insansın! Kimseden farklı değilsin! Uyan! Artık uyan! Artık bunca zamandır, uyuduğun uyku yeter! Diril! Artık kendine sahip ol!’ Kaynak: ‘Kurtuluş Savaşında Adalet Bakanı’ Ahmet Rifat Çalıka’nın Anıları -Hurşit Çalıka Charles Darwin: ‘Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olurlar. Tavuk toplum önüne atılan, bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının, farkında bile olmaz.’ Ra’d 11: ‘ ......... Gerçek şu ki, Allah, bir toplumun maruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/ birey olarak kendilerine ilişkin olanı, değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah, bir topluma bir perişanlık dileyince de, artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah’ın berisinden, koruyucu bir dost da olamaz.’ Yunus 100: ‘Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir benlik iman edemez. Allah; pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.’ Kasas 60: ‘Nasiplendirildiğiniz şeyler, şu iğreti hayatın, yararından ve süsünden ibarettir. Allah’ın katındaki ise daha hayırlı ve daha süreklidir. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?’ Albert Einstein: ‘Açlıktan, karnı guruldayandan, dürüst politikacı olmaz.’ Austin O'Malley: ‘Devlet adamı, koyunu kırpar; siyasetçi, koyunun derisini yüzer.’ Bernard Shaw: ‘Dünyada, barışı sağlamak isterseniz, politikacıları öldürün yeter, halklar anlaşır.’ Franklin D. Roosevelt: ‘Politikada, hiçbir şey kazayla olmaz, olmuşsa, öyle planlanmıştır.’ Jean Monnet: ‘Bir politikacının amacı, sürekli iktidar olmaktır. Bu çaba ona çoğu zaman, sorun çözme görevini unutturur.’ Platon(Eflatun): ‘Politika ile uğraşmayacak kadar, akıllı olanlar, daha aptallar tarafından, yönetilerek cezalandırılırlar.’ Winston Churchill: ‘Politika, gerçekleri yok sayıp, yalan söyleme değil, gerçeklerin, istediğiniz yanını göstermesidir.’ Friedrich Nietzsche: ‘Delilik, kişide, seyrek görülen bir haldir, partiler, uluslar, çağlar için ise, bir kural halindedir.’ Thomas Jefferson: ‘Halk, hükümetinden korktuğu zaman, diktatörlük; hükümet, halkından korktuğu zaman, özgürlük vardır.’ P. J. O’Rourke: ‘Biraz hükümet ve şans, hayatta gereklidir, ama sadece bir aptal, ikisine de güvenir.’ Theodore Roosevelt: ‘Bir oy, tüfeğe benzer, işlevselliği, kullanıcının, karakterine bağlıdır.’ Che Guevara: ‘Ben kurtarıcı değilim. Kurtarıcı diye bir şey yoktur. İnsanlar kendilerini kurtarırlar.’ Charles de Gaulle: ‘Politika, politikacılara, bırakılmayacak kadar, ciddi bir meseledir.’ Winston Churchill: ‘Bazı insanlar prensipleri için, partilerini değiştirir, bazıları partileri için, prensiplerini değiştirir.’ Adolf Hitler: ‘İnsanın, düşünememesi, liderler için ne büyük şans.’ Rudyard Kipling: ‘En kudretli uyuşturucu, politikacının ağzından çıkan, sözler ve kelimelerdir.’ Bob Hope: ‘Propaganda, öyle bir sanattır ki, insan başkasının ayağına basarken, kendisi ah der.’ Adolf Hitler: ‘Eğer bir yalanı yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sık söylerseniz, insanlar inanır. İnsanları, bir yalana inandırmanın sırrı, yalanı sürekli tekrar etmektir. Sadece tekrar, tekrar ve tekrar söyleyin.’ Charles de Montesquieu: ‘Siyasette yükselmenin sırrı, aptal ve kanaatkar görünüp, akıllı ve muhteris olmaktır.’ Stanley Milgram: ‘Sorumluluk duygusunun, ortadan kalkması, otoriteye boyun eğmenin, en önemli sonucudur.’ Ronald Reagan: ‘Siyasetin en eski ikinci meslek olduğu iddia edilir. Şunu fark ettim ki ilk mesleğe(fahişelik), çok yakın bir benzerlik gösteriyor.’ Bernard Shaw: ‘Hiçbir şey bilmez, yine de her şeyi bildiğini sanır, böyle biri neden, başarılı bir politikacı olmasın?’ Henry Brooks Adams: ‘Siyaset, görüşü ne olursa olsun, her zaman nefretin, sistematik organizasyonudur.’ Oscar Wilde: ‘Hayatın sırrı, çok çok fena kandırılmanın, zevkini takdir etmektir.’ Cenap Şahabettin: ‘Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir.’ Alexander Hamilton: ‘Haklı bir siyasi davaya en büyük zararı, muhalefetin acımasızca saldırması değil, yandaşlarının aptalca savunması verir.’ George Jean Nathav: ‘Kötü politikacıları kazandıranlar, onlara oy verenler değil, oy kullanmayan iyi yurttaşlardır.’ Mark Twain: ‘Politikacının, hayatının yarısı seçmeni, öbür yarısı birbirini aldatmakla geçer.’ John Arbuthnot: ‘Her siyasi parti, kendi yalanını yutarken ölür.’ John Adams: ‘Korku, çoğu yönetimin kaynağıdır.’ Victor Hugo: ‘Politikacının dili, sivri değil, kıvrımlı olur.’ Friedrich Nietzsche: ‘Dünyanın en yüce tahtına da çıksanız, oturacağınız yer, kendi kıçınızın üstüdür.’ Mahatma Gandhi: ‘Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlaktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.’ Henry Poincare: ‘Politikacı susmasını bilmelidir, sonra düşünmesini bilmelidir ve ancak ondan sonra konuşmalıdır.’ Abraham Lincoln: ‘Bazı insanları her zaman, bütün insanları da, bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları, her zaman kandıramazsınız.’ eskikitaplarim.com/showthread.php?... xn--tu-gpa.academia.edu/KuzeyVarg%C4%B1...
··
2.758 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.