Bu ağıt yalnızca bir anneye, bir eşe değil, daha ziyade bir 'yuvaya' ağıt sanki. Kaybedilen en iyi dost. Ardında kalanların o buz gibi çaresizliği. Okuduktan sonra sadece kalakalmak, işte bunu hissettiriyor. Ölümün soğukluğunu çarpıyor yüzünüze. Ama acımasızca. Giden kim olursa olsun hayatın mecburi devamlılığında 'kalmak' ya da sürüklenmek. Mesele bundan ibaret sanki. John Berger 'kalmış' gibi, durmuş ve kalmış. Duruyor öylece, sanki zaman geçiyor ama işlemiyor gibi.