Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

242 syf.
8/10 puan verdi
Ötekiler kimlerdir ve bunların hak'ları nereden gelir? Öteki, bizden olmayanı kasteder elbette. Fakat açıklama bu haliyle yeterli midir? Çünkü aslında herkes, bir diğerine göre öteki değil midir? Bu durumda öteki hakları diğer insanları kastedebileceği gibi hayvanları da kastedebilir. Sadece burada da durmakla kalmaz, bitkileri ve nihayetinde canlıların da ötesinde cansız varlıkları bile içerebilir. İşte bu noktada da kitabın alt başlığı devreye giriyor (Yabancılar, Yerliler, Vatandaşlar). Peki Yerli olan kimdir, yabancı olan kimdir? İnsanlık tarihini düşünelim. Bir çok savaş gerçekleşmiş ve kimi zaman bu savaşların etkisiyle kimi zaman ise çeşitli coğrafi koşulların zorlamasıyla toplu göçler gerçekleşmiş. Hatta kimi topluluklar tamamen dağılmışlardır. Dolayısıyla insanların tarih boyunca sürekli yerlerini değiştirmeleri gerçeği söz konusudur burada. Fakat biz bu gerçekliğe rağmen, belirli bir coğrafyada yaşarken kendimizi yerli ya da yabancı olarak nitelendirebiliyoruz. (Aslında bu bize ailemiz ve/veya çevremiz tarafından dikte ediliyor). Peki nasıl oluyor tarihte sürekli göçler ve savaşlar sonucu değişen ülke sınırları söz konusuyken, kendimizi bir coğrafi bölgenin yerlisi olarak görebiliyoruz? Öte yandan kendimizi yerli gördüğümüzde ötekilerimiz yabancılar; kendimizi yabancı gördüğümüz zaman ötekiler yerliler olmayacak mıdır? O halde yerlilerin de yabancıların da hakları var demektir. Fakat yerliler, her zaman üyesi oldukları devletin öncelikli koruması altında olmayacaklar mı? Nihayetinde yabancılar da göçmenler, ulusal azınlıklar vb. olmayacaklar mı? Peki eğer her iki tarafın da hakları varsa ve eğer devlet, kendi yerlileri olarak gördüklerini öncelikli olarak koruyacaksa yabancıların hakları nereden gelecek? Onlara bu hakları kim temin edecek/ garanti altına alacak? Burada Arendt'in "haklara sahip olma hakkı" olarak tarif ettiği şey devreye giriyor. Kendi ülkelerinden kaçan insanlar, herhangi bir devletin korumasından da mahrum kalabiliyorlar ve bu nedenle onlara, sahip oldukları iddia edilen kimi hakları (eğitim, sağlık ve aklınıza gelebilecek diğer olanakları) verecek kimse olmayabiliyor. Burada da devreye insan haklarının yetersizliğinden kaynaklı insan hakları eleştirisi geliyor. İnsan hakları ile biz, insanların insan olmak bakımından (aslında çok bilinmese de evrensel insan haklarına paralel, evrensel hayvan hakları'na dair de literatürde henüz zayıf diyebileceğimiz tartışmalar var) çeşitli haklarının olduğunu iddia ediyoruz. Fakat insanlar, insani hakları ihlal edildiğinde, onlar bu haklara sahip olamıyorlar. Açlıktan hayatını kaybeden çocuklar, çeşitli etnik azınlık gruplar, cinsel ya da dini tercihlerinden dolayı idam edilen, dışlanan, iş verilmeyen, devlet korumasından mahrum bırakılan insanlar var. İnsan hakları, bir yandan insanların inanç, düşünce vb. özgürlükleri var diyor. Fakat bu özgürlüklere sahip olma konusundaki zorluklar karşısında da bir şey yapamıyor. İşte Arendt, bu duruma vurgu yapmak için "haklara sahip olma hakkı"nı öne sürüyor. Fakat bununla sadece durumu anlatıyor, insan hakları gibi çeşitli maddeler ya da başka çözüm yolları öne sürmüyor. Bu kitap da bu tartışmalar üzerinden yürüyor. Bir yandan Arendt'e değinilirken, öte yandan da Kant'a referans ediliyor. Diğer bir deyişle, Kant'ın konukseverlik hakkına. Daha doğrusu, bu hakkın yetersizliğine... Biz insan hakları ile birlikte, insanların istedikleri yere seyahat etme hakkının olduğunu iddia ediyoruz. Fakat fiiliyatta vize gibi engellerin yanında, ekonomik yetersizlikler de bu hakka sahip olmamızı engellemiyor mu? Öte yandan bir ülkenin yabancıları, o ülkenin konukları değiller midir? Bu durumda konukların, yani misafirlerin neler yapmaya hakları olduğu sorusu devreye giriyor. Bu durumda da John Rawls üzerinden bir tartışma yürütüyor Seyla Benhabib. Rawls'ın demokratik toplumu, kendi kendisine yeten ve insan yaşamının bütün temel amaçları için imkan sunan bir sistemdir. Bu yüzden de tamamlanmış ve kapalı bir sistemdir. Diğer bir deyişle, bu topluluğa girmenin tek yolu, bu toplumda doğmaktır ve bu topluluktan ayrılmanın tek yolu ise dolayısıyla ölümdür. Bu durumda yabancıları asla kabul etmeyen bir toplum anlayışı söz konusudur ve bu neredeyse imkansızdır. Bir toplum, dışa kapalı olsa dahi içeride tek tipleşmesi zordur. Mutlaka öyle ya da böyle farklılıklar olacaktır. Dolayısıyla böyle kapalı bir halk tanımlamasına dayanan kurgusal varsayım mümkün değildir. Benhabib'in de dediği gibi, halklar kurulmaz; tarih boyunca oluşur. Rawls'ın iddiaları üzerinden düşünecek olursak; eğer kapalı, tek kültürlü bir toplum mümkün olamayacaksa, çokkültürlü toplum, bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaz mı? Bu durumda bir ülkenin yurttaşlarının birbirleriyle ilişkilerinin nasıl olacağına dair çokkültürlü yurttaşlık tartışmaları devreye girmez mi? Bu meseleye dair tartışmaların içeriğinde genellikle: farklı inançlara sahip insanların ibadetleri konusunda devletin desteğinin ne olacağı; farklı dile sahip olan insanların, anadillerinde öğrenim görüp göremeyecekleri ya da Benhabib'in özellikle tartıştığı, Fransa'daki türbanlı öğretmen ve öğrencilerin eğitim kurumlarına türbanlarıyla mı yoksa türbansız mı girecekleri vb. sorular vardır. Günümüzde de pekala biliyor ve görüyoruz ki, ulus-devlet yapılanmasının egemen olduğu bu çağda, demokratik olmasıyla övünen Batılı devletlerin bile bu haklar söz konusu olduğunda tereddüt etmeleri ve bu hakları sağlamaktan kaçınmaları söz konusudur. İnsan haklarını savunup, savaştan kaçan sığınmacılara kapıları kapatmak, onlara gaz sıkmak, çeşitli özerklik bölgelerinin bağımsızlık taleplerini geri çevirmek, kimi ülke vatandaşlarına vize uygulamak vb. bunlardan sadece bir kaçı... O halde eğer kendisini elde edemeyeceksek, bir şeye dair hakkın var olduğunu öne sürmenin ne anlamı var? Acaba İnsan Hakları, Batılı ülkelerin, diğer toplumların halklarını yozlaştırmak, kaynaklarını sömürmek için öne sürdüğü bir normlar silsilesi midir? Böyle olsa dahi, yani gerçekten Batılı devletler, diğer devletleri kandırmaya çalışıyor olsalar da, bu durum, İnsan Haklarının savunmaya değer hiç bir yanı olmadığına ve bu hakların var olmaması gerektiğine inanmamızı mı gerektirir? Bu soruyu farklı şekillerde de sorabiliriz. - İşid vb. örgütler, İslam adı altında çeşitli eylemler gerçekleştiriyor diye İslam'dan vazgeçiyor muyuz? - Bilim sayesinde atom bombası üretildi, 2 Büyük Dünya Savaşı ve Holokost gerçekleştirildi diye bilimden vazgeçiyor muyuz? Aslında söylenecek daha çok şey ve sorulacak daha çok soru var ama konu uzadıkça uzuyor ve zaten çoğunlukla bu konularda okumaktan sıkılan insanları, eğer okumaya zahmet ettilerse, daha fazla sıkmak istemiyorum. Bu incelemede kimi açıklamaları soru kalıbına sokmaya, kimi soruları ise cevapsız bırakmaya çalıştım. Çünkü dediğim gibi genelde bu uygulamada, bu tarz kitapları okuyan az ve insanlar sıkılıyorlar. İstedim ki, kitabın kendisini değilse bile bu incelemeyi okuyanlar, belirli sorular üzerinden kendi kendilerine düşünebilsinler; buradaki meseleler hakkındaki görüşlerini gözden geçirsinler, çevrelerindeki meselelere bu sorular perspektifinden bakmaya çalışsınlar. Buradaki konular muhtemelen çoğunluğun bildiği konular. Fakat burada ele alınan meseleler ve ortaya atılan sorular üzerinden oluşturulmaya çalışılan çerçeve, size belki farklı fikirler verebilir ve merakınızı arttırır. Böylece bu kitap, dönüp bakabileceğiniz bir kaynak kitap görevi görebilir. Faydalı olduysam ne mutlu... Keyifli Okumalar :)
Ötekilerin Hakları
Ötekilerin HaklarıSeyla Benhabib · İletişim Yayınları · 201410 okunma
·
105 görüntüleme
Sitâre okurunun profil resmi
Okumaya zahmet etmek ne demek hocam, işimiz bu bizim burda. Evet çoğumuzun üstünde kafa yorduğu konular ve ben bu konuda haklara uygun düşündüğümu sanırdım. Ötekilerin haklarına (kimin öteki olduğu bilinmiyor haklisiniz) saygı duyduğumu düşünürdüm. Alıntılarınız ve incelemenizle penceremi daha da açmam gerektiğini düşünmemi sağladınız. Kısa zamanda kitabı da okumaya çalışacağım. Teşekkürler
Göksel ONAY okurunun profil resmi
Evet aslında o söylemimde sanki bir tür suçlama varmış gibi göründüğünün farkındayım. Fakat gelin görün ki bu durum, acı gerçeklere denk düşüyor. Bu kitabı 4 kişi okumuş mesela... Zaten genel anlamda da alıntılara bakıldığında, bu uygulamada en çok beğenilenlerin aşka dair alıntılar olduğu fark ediliyor. Politika aslında ilgi uyandırsa da sanırım insanlar bir yandan da korkuyorlar. Gönderi beğendi diye dava açılanların olduğuna dair de çeşitli söylentiler bu durumu tetikliyor olabilir. Sizin okumanıza ve sizde farklı düşünceler uyandırmasına çok sevindim. Keyifli okumalar 😊
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.