Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

3 Mayıs - Ötüken, 11 Nisan 1973, Sayı: 5 Bundan 29 yıl önce Ankara'da yapılan bir yürüyüş, bugün farkına varılmamış olmakla berâber, Türk târihinin gidişi üzerine son derece tesirli olmuştur. Havadaki zehirli gazla boğulacak hâle gelmiş bir insana oksijen verilmesi, aşırı hummâ içinde kıvranan hastaya bir antibiyotik şırıngası yapılmasının yaratacağı şifa gibi, dikta idâresi altında yaşayarak, o diktanın hîç umursamadığı komünizm propagandasının çökertmeğe çalıştığı bir toplumu 3 Mayıs 1944'te Ankara'da yapılan bir gençlik yürüyüşü uyarmış, tehlikeyi gördükleri hâlde ses çıkarmayanlara cesâret ve ümit vermiş, tek partili idâre olduğu hâlde Millet Meclisi’nde de görülen heyecânla Türkiye'yi bir "içten vurulma" tehlikesinden kurtarmıştır.   Bu kurtarışın kahramânları, büyük çoğunluğu yüksek okul ve üniversite öğrencisi olan birkaç bin gençtir. 3 Mayıs'ın gerçek değerinin kavranmamış olması, o zamânki idârenin, hepsi kendi elinde bulunan basın ve radyo ile yaptığı aralıksız propaganda yüzündendir. Sosyalist maskesi altındaki komünizm, Türkiye’yi, Rusya’ya katmak konusundaki niyetini memleket mukadderâtına hâkim olanlar anlayamamışlardı. Yirminci yüzyılda, idâre başında bulunanların mutlaka herkesten iyi ve doğru düşüneceği kabûl etmeğe imkân yoktur. Türkiye’de de ehemmiyetsiz görevlerde bulunan veyâ henüz okuma çağında olan birtakım gençlerin tehlikeyi baştakilerden daha çok isâbetli görmüş olmasından hîçbir fevkalâdelik aranmamalıdır. Bu, bir dereceye kadar mizaç ve yaratılış meselesidir.   Uzun süre devleti idâre etmiş olan Halk Partisi'nde 1938'den sonra bir İnönü'yü yüceltme çağı başlamış, evvelce Atatürk için kullanılan "Millî Şef" deyimi ona mal edilmiş, pullardan ve paralardan Atatürk’ten üstün olduğu havası yaratılmak istenmiştir. Hâlbuki bu çok yanlış bir davranıştı. Çünkü Atatürk, Rusya'da ortaya çıktığı zamân, hakkında kimsenin ve tabiî kendisinin de bilmediği komünizm ve onun Türkiye için tehlikesini anlamış, tedbirlerini almış olduğu hâlde İnönü, komünizmin nasıl bir belâ olduğunu bir türlü idrak edememiş, "Sağcılar" dediği Nûrcu vesaire makulesini gözünde büyüttüğü hâlde bugün toplu olarak anarşist adı altında anılanların gâyesini bir türlü kavrayamamıştır. Anarşistler üniversiteyi işgâl ettiği zamân boykotla işgâlin aynı şey olduğunu söyleyecek kadar vahim bir hatâ yapmış, bu da yetmiyormuş gibi Türkiye'yi mahvetmek istedikleri için îdâma mahkûm edilen üç komünistin îdâmını durdurmak teşebbüsü ile, ilerde târihin çok olumsuz hükûm vereceği bir harekette bulunmuştur.   Kafa ve gönül yapısı bu olan İnönü'nün 3 Mayıs 1944 yürüyüşüne iyi gözle bakmasına şüphesiz imkân yoktur. Bu sebepledir ki "Türkçü" kelimesinden ömrü boyunca ürkmüş, bu ürkmede çevresinin de büyük ölçüde tesirinde kalmıştır. Onda batıya karşı garip bir kompleks vardır. Türkiye'nin mânevî kalkınmasını klâsiklerin Türkçe'ye çevrilmesinde görmesi bunun delîilidir. Hâlbuki artık roman ve piyeslerle yâhûd eski Yunan felsefesiyle milletlerin kalkınma imkânının olduğu çağda değiliz. Bugün her zamânkinden çok millîyetçilik çağıdır. Beynelmilelci olduklarını iddiâ eden komünist devletler bile aşırı bir millîyetçiliğin içindedir. Bu, sosyal bir kânûndur: Toplumlar yayılmak ve büyümek için çatışır, çarpışır; bunun için her vâsıtâdan faydalanır. Böyle bir sosyal kânûn olmasaydı barışçı İsa'nın dînindeki milletler asırlarca savaşmaz, Budist Japonlar savaşın sözünü dahî etmez, kardeş Müslümânlar birbirinin cânına kasdetmezdi.   Bu sebeple yabancı klâsiklerin tercüme edilerek Türk gençliğine okutulması, onlarda bir aşağılık duygusu yaratmaktan başka sonuç vermemiştir. 20-25 yaşındaki gençlerin şâheser diye hep Yunan, Lâtin, Batı, Acem, Arap, Rus eserlerini okursa "demek benim milletimin şâheseri yokmuş" düşüncesine kapılmasından tabiî ne olabilir?   İşte Türkçüler, Türk milletinin mânevî kalkınmasını önce komünizmin yok edilmesinde, sonra millî kültürün diriltilmesinde anladıkları için İnönü ile bağdaşamamışlar, onun tarafından Türkiye’yi bütün dünyâ ile düşmân etmek için uğraşan kişiler diye îlân edilmişlerdir.   Türkçüler şu memlekette hîçbir zamân iktidâra geçmedi. İnönü ve partisi uzun yıllar iktidârda kaldı ve istediği icraatı, propagandayı yaptı. Acabâ zamân kime hak verdi? Tecrübesiz, çoluk çocuk sayılan 1944’ün gençlerine mi, yoksa tecrübeli kaptan olduğu îlân edilen İnönü’ye mi?   Onun tecrübeli kaptan olduğu hakkındaki sözü, İkinci Cihan Savaşı'nda Türkiye'nin harbe girmemesi ve bunun İnönü’ye mal edilen bir başarı olarak kabûl edilmesinden doğmuştur. Acabâ gerçek böyle midir?   Türkiye, bilfarz Yugoslavya’nın topraklarında kurulmuş bir devlet olsaydı veya İngilizler vaadettikleri savaş malzemesini bize verebilselerdi tecrübeli kaptan onu yine savaşın dışında tutabilir miydi. Bunlardan başka Türkiye’nin savaşa girmeyişinde Von Papen'in büyük rolünü asla unutmamak lâzım.   3 Mayıs yürüyüşü milletin gözünü komünizme karşı açan bir millî harekettir. O târihten başlayarak okullarda hakikî millî târih okutulsaydı, millî eğitimin bâzı kilit noktalarına komünistlerin sızmasına meydân verilmeseydi 12 Mart muhtırasına sebep olan anarşi doğmayacak, bir takım gençler Türk milletinden zorla koparılmayacak, ahlâk değerleri çökmeyecekti. Anarşi hareketleri dediğimiz kargaşalıklar, dikkatle mütalâa olunursa gâyet korkunç bir rûh hâlinden doğmakta, âdetâ bir milletin intihar etmek istemesi gibi bir manzara göstermektedir.   Komünizm, sosyal bir histeriden başka bir şey değildir. Onun hâkim olduğu hîçbir ülkede sosyal adâlet ve iktisâdi refah sağlanamadığı hâlde faşist veyâ kapitalist denilen demokrat ülkelerin pek çoğunda bu iş başarılmıştır.   Komünizmin iktidâra geçtiği günden beri Rusya'nın Türkiye hakkındaki kötü niyetleri Çarlık Rusya'sının kötü niyetlerinden bir parça bile sapmamıştır. Boğazlarda üs istemenin başka mânâsı var mıydı?   3 Mayıs'ı yapan Türkçülerin şuurla ve inançla bildikleri gerçek: Komünizmin Türklüğe kasdeden bir tehlike olduğu idi. Son iki yılın olayları, sürüp giden Sıkıyönetim mahkemeleri, bu mahkemelerde ortaya dökülen hakîkatler Türkçülere hak vermiştir.   3 Mayıs bir çok Türkçünün büyük sıkıntı ve ıstırâbı ile kapanmıştır. Fakat 3 Mayıs devâm etmektedir. Ötüken'in Yazı İşleri Müdürü Kayabek, aşağı yukarı 6 yıl önce başlayan bir dâvanın sonucu olarak mahkûm edildiği 15 aylık hapisi etmek üzere, eşini ve birisi bebek olan dört çocuğunu İstanbul’da bırakarak, doğum yeri olan Eğin'e hareket etmiştir.   Önümüzdeki yüzyılın tarafsız târihçileri, 3 Mayıs'ın bir dönüm noktası olduğunu elbette tesbît edeceklerdir.   3 Mayıs'a selâm olsun! 3 Mayıs rûhu ebedîyyen yaşasın!     Ötüken, 11 Nisan 1973, Sayı: 5
·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.