Gönderi

Annie Acil serviste işim bittiğinde neredeyse gün doğuyordu. Eve döndüm. Christine'e, artık ona ihtiyacım olmadığını, defolup istediği kişiyle evlenebileceğini, başkasını bulduğumu söylemeye hevesliydim. Fakat evin kapısını açtığımda o çoktan gitmişti. Üzgün hissetmek istemiyordum ama yarısı boş dolapları görünce kendimi tutamadım. Ancak Faith Brown'u düşününce o duygu hemen kayboluverdi. Tanrı'nın bir kapıyı kapatırken diğerini açması bu anlama mı geliyordu? Eh, Faith açılan, Christine kapanan kapıydı. Tek yapmam gereken Faith'in o kapıdan kollarıma gelmesini sağlamaktı Christine 'in yanına almayı unuttuğu her şeyi toparlayıp attım. Tıp eğitimi beni biraz obsesif kompulsif yapmıştı, o yüzden de evimizin neredeyse hastanedeki ameliyathaneler gibi görünmesini istiyordum. Christine eskiden salondaki ameliyathane ışıkları yüzünden benimle alay ederdi. O daha ziyade yatak odamızdaki abajurun kısık ışığını seviyordu ama faturaları ödeyen ben olduğum için bu fikri kendisine saklıyordu; en azından çoğu zaman. Onunla ilgili sevdiğim şeylerden biri de buydu; değiştiremeyeceği ya da en azından buna cüret edemeyeceği şeyler konusunda sessiz kalırdı . İşte bu yüzden aniden heteroseksüel olmaya karar verince şoka girmiştim. Bana neden evlenmek istediğini de söylememişti. Artık bir önemi de yoktu. Artık zaten umursamıyordum çünkü gerçek bir aşk bulmuştum. Lisedeymişim gibi davrandığımı fark edince gülümsedim. Ergenler gibi hareket etmeyi seviyordum. Tabii ki ergen kafasıyla doktor olmamıştım. Faith Brown'u kazanmam gerektiğini biliyordum. Bir oyun planı ya da biz doktorların söylediği gibi, tedavi protokolü geliştirmem gerekliydi. Tabii benim sevdam bir hastalık değildi. Ha stalıkların ötesindeydi. Sistemimden çıkarmam gereken bir bakteri de değildi. Cinsel dürtüler ile aranan ruh eşini birbirine karıştıracak değildim. Tabii onu baştan çıkarmak kolay olmayacaktı çünkü Güney 'de, ulaşılması zor bir yerlerde yaşıyordu. Baş ağrısı geçince -sadece uykusuzluktan kaynaklandığı için geçeceğinde şüphem yoktu- ortadan kaybolacaktı ve belki de onu bir daha hiç görmeyecektim. Hızlı hareket etmeliydim. Telefonumu çıkarıp ona mesaj attım. "Bir konuda seni uyarmayı unuttum," yazdım mesajımda. "Bu sabah buluşabilir miyiz?" Pek etik bir hareket değildi ancak çaresiz zamanlar zavallı çözümler getirirdi. Romeo en azından Juliet'in evinin bahçesine girebiliyordu ama ben Faith 'in evinin yerini bile bilmiyordum. Elimdeki tek şey telefon numarasıydı. Cevap çabucak gelmişti; şaşırmış ve keyiflenmiştim. "Bu sabah sadece erken saatte boşum. Bir saat içinde Ortigas Center'daki Shangri-La Otel'de buluşabilir miyiz?" Mesajında kelimeleri yazma tarzını sevmiştim. Çoğu kişi farklı anlamlara çıkabilecek kısaltmalar kullanırdı; en azından benim bakış açımdan. Biz doktorların kısaltmalardan hoşlandığını biliyordum ama okuldayken bu kısaltmaların anlamlarını ezberlerdik. Mesaj atanlar basit bir "teşekkürler" için bile bir sürii farklı yol deniyorlardı, mesela TŞK, TŞKR, TŞKRLR, hatta sadece gülücük. Ben kelimelerin tek tek yazılmasını tercih ediyordum. "Evet," diye yanıtladım ve en şık kıyafetlerimi giydim. Bir saatte Shangri-La Otel'e zar zor yetiştim. Trafik felaketti ama DR plakam sayesinde kırmızı ışıklarda polis tarafından durdurulmadan geçebiliyordum. Doktor olmanın sevdiğim yanlarından biri de buydu, trafik kurallarından muaftım. Her zaman acil bir durum varmış gibi davranabiliyordum. Ancak bu kez gerek kalmamıştı, etrafta hiç polis yoktu. Hepsi bir yerlerde turistleri vurmaya çalışan çıldırmış bir polisi durdurmaya çalışıyordu. İşte orada, lobide tek başına oturuyordu. Güzeldi, yani gerçekten çok güzeldi. Beni görünce ayağa kalktı. "Buraya gelmenizi istediğim için özür dilerim," dedi, "ama tahmin edebileceğiniz gibi randevularım var ve . . . " Cümlesini bitirmesine gerek yoktu, zaten durması için elimi kaldırmıştım. "Lütfen, özür dileme. Zaten benim hatam. Acil serviste seninle daha uzun ilgilenmeliydim." Pürüzsüz alnında bir çizgi belirdi. "Sorun nedir, doktor?" "Ciddi bir şey değil. Sadece önlem. Acil servisten çıktığım an fark ettim ama sen çoktan gitmiştin." "Ah, evet," dedi. "Ücreti korumam ödedi. Çok uzun bir sıra vardı, benim de çıkmam gerekiyordu. Üzgünüm." "Özür dilemeniz gerekmiyor," dedim. Oturmasını işaret ettim. "Ne içiyorsun?" diye sordum. "Bir tür meyve suyu," dedi. "Garson getirdi. Yardımcım ben gelmeden sipariş vermiş." Köşede dikilmiş bizi izleyen, sert görünümlü ve çirkin bir adam fark ettim. Muhtemelen yardımcısı oydu. Koruması vardı. "Ah," dedi bakışımı fark ederek. "Kendisi benim yardımcım. Korumam az önce lavaboya gitti. Birkaç dakika içinde döner. Onu seveceksiniz. Ufak tefek bir kadındır ama İsrail 'in meşru müdafaa sanatı Krav Maga eğitimi almış. O da, şey, sizin gibi giyiniyor." Krav Maga 'yı biliyordum. Aslına bakılırsa her tür savaş ve savunma sanatını biliyordum. Bir keresinde kara kuşak karateci bir sevgilim olmuştu. Bana dokunma şekli pek hoş değildi. Her seferinde dokunuşları göğüslerime kalıcı hasar verecek diye korkardım. "Peki benimle hastane dışında görüşmenizi gerektirecek kadar önemli olan şey ne?" diye sordu Faith. Kendimi toparlamaya çalıştım. Bu kadının kalbini ya da en azından vücudunu nasıl kazanacağımı tam olarak bilmiyordum. Genellikle çekiciliğim, doktor oluşum, gençliğimde de parti hayatım benden genç ya da yaşlı birini çekmeme yetiyordu. Christine 'le tanışmadan önce istediğim hemen herkese sahip oluyordum, özellikle de okuduğum kız okulundaki kızlara. O zamanlar lezbiyen olmak bir normdu, rahibeler kaş çatsa da öyle bir ekiptik. Rahibeler bunun normal olmadığını söylerdi ama biz sadece sırıtıp arkalarını döndükleri an öpüşürdük. Gerçi iğrenilecek derecede heteroseksüel kızlar olduğunu da kabul etmeliydim. Eh, kimse mükemmel değil, diye düşünürdüm kendi kendime. Doktor olduğumda ya da daha tıp okurken bile kadınlar, her ne kadar hayali de olsa servetimden etkilenirlerdi. Aslında doktorlar olarak o kadar da fazla kazanmıyorduk. Tabii bazılarımız vergilerinde hile yapıyordu, buna kendi aralarında vergi kaçırma yerine vergi iptali adını takmışlardı ama zaten ödemeler de o kadar yüklü değildi. Aslında sadece hastaların zihninde zengindik, genelde maaşlarımızı çok yüksek sanıyorlardı. Çok yüksekmiş ! Tıp okurken geçirdiğimiz onca yıldan sonra mı? Beş yıl tıp , üzerine üç yıl uzmanlık, sonra üç yıl daha alt uzmanlık, hatta bazen de çoğumuz için bir alt düzey uzmanlık alanı için bir ya da iki yıl daha. Kesinlikle yüksek maaşları hak ediyorduk ! Daha önce kadınlar üzerinde kullandığım tavlama cümlelerinin hepsini düşünmüştüm. Çoğu zaman onlara aşık olmadığım, sadece vücutlarını istediğim için o an bir şey uydururdum. Ancak bu kadınla olmuyordu. Net düşünemeyecek kadar heyecanlıydım. Ona sahip olmam gerektiğini biliyordum. Belki sadece Christine 'in açığını kapatmak içindi. Belki sadece libidoydu. Her neyse, kesinlikle zapt edilemiyordu. Aklımı toparlayamıyordum. Benimle bir sevgili olarak ilgilenmesi için hangi tekniği kullanmam gerektiğini çözemiyordum. "Affedersiniz," dedi Faith. "Aklınızda bir sürü şey varmış gibi görünüyor. Ancak bir sorunum olup olmadığını bilmeyi çok istiyorum." Ayaklarım yere basmıştı. "Hayır," diye yanıtladım. "Bir sorununuz yok. Aslına bakılırsa mükemmel görünüyorsunuz, yani sağlık açısından. Mükemmelsiniz." Yıllar önce, daha lisenin ilk yılında bir öğretmeni arzularken yapacağım şekilde davranıyordum. Öğretmenimiz oldukça gençti, daha yeni mezun olduğu belliydi, ayrıca benimle ilgileniyordu. Yanımdan geçerken omzuma dokunma şeklinden bunu anlayabiliyordum. Ona beklentiyle baktığımda sorunun cevabını bildiğimi anlayarak benim ismimi söylemesinden, başka taraflara baktığımda cevabı bilmediğimi fark ederek asla adımı söylememesinden, beni asla aşağılamamasından, ders bitiminde tahtayı silmesine yardım etmem için kalmamı istemesinden anlıyordum. Dönem başladıktan iki ay sonra birlikte sinemaya gidiyorduk, başta sadece el ele tutuşuyorduk ama sonra birbirimizin lezzetli kısımlarını keşfetmeye başlamıştık . Gelmemi sağladığında çığlık atıyordum ama elini ağzıma koyuyordu. Sonrasında bir dondurmacıdan muz yatağında dondurma aldığımız sırada kahkahalarla gülüyorduk. Muz yatağında dondurmaya bayılıyor, saatlerce klasik muz yatağında dondurmanın nasıl da deği ştiği ve yeni moda sunumunun geleneğe ihaneti hakkında saatlerce konuşuyorduk . Faith'i benimle sinemada, onu parmaklayarak gelmesini sağlarken hayal ettim. Bağırır mıydı? Boştaki elimle ağzını kapatır mıydım? Bu cennete ait ağızdan çıkan bütün sesler de cennete ait olacaktı, hiç kimse de dünyayı bu seslerden mahrum bırakma hakkına sahip değildi . Fantezilerimin altında öyle eziliyordum ki elime dokunduğunda bilinçsizce gerildim . "Doktor," dedi. "İyi misiniz?" Boşu boşuna deneyimli bir çapkın olmamıştım. Hemen boştaki elimle onun eline dokundum. Elini, kibar karşılanacağından daha uzun süre tutmama izin verdi . "Evet, Faith," dedim, "gayet iyiyim. Senden o kadar etkilendim ki, o kadar. .. " Aklımdan "vuruldum" demek geçiyordu ama o zaman canını sıkardım. Gülümsedi. "İnsanların benimle konuşurken biraz, şey, garip davranmasına alışığım. Boyum yüzünden olmalı . Bu ülkedeki çoğu erkekten uzunum. Avrupa'yı o yüzden seviyorum, erkekler daha iri ve daha az utangaç." Hemen hatasını anlamıştı. "Affedersiniz," dedi tekrar. Dünyanın en çok özür dileyen insanı olmalıydı. "Erkekler hakkında konuşmak istememiştim." Demek biliyordu ! Erkeklerle rekabet ettiğimin farkındaydı . Farklı niyetlerim olduğunu biliyordu. Elimden gelen en doktor ifademi takınıp, "Acil servise geldiğinde hiçbir sorunun yoktu. Sana teselli ilacı verdim. Teselli ilacı demek ... " "Teselli ilacının anlamını biliyorum, doktor," dedi. "Merak etmeyin. İlacı almadım." "O zaman özür dilemeye geldiğimi de biliyorsun. Biz doktorların, hastalara yalan söylediğini düşünmeni istemedim." "Doktorları bilirim," dedi. "Annem de doktordu. Bana acil servis stajı sırasında üstündeki doktorun, halihazırda ölmüş bir hastayı sanki canlandırma ihtimalleri varmış gibi davranmasını istediğini, böylece akrabalarından daha fazla para alabildiklerini anlatırdı. Annem bundan hoşlanmamıştı. Acil servisi bırakıp cerrahiye geçmişti . O ve diğer cerrah arkadaşları benim önümde bile dahiliyeciler ve acil servis doktorlarıyla münakaşa ederlerdi. Bunu bütün mesleklerin cilvesi olarak düşünmüşümdür. Ben hep oralardaydım, doktor. Gerçekten gördüm." Sonra da kahkaha attı. Ne sevimli bir kahkahaydı ! "Babam da tıp okumaya başlamış," diye sürdürdü sözlerini Faith. "Ancak çok geçmeden kafasının iş dünyasına daha uygun olduğunu anlamış. Oldukça başarılıydı da." Hoşbeş zamanının geldiğini düşünmüştüm, o yüzden de sohbeti sürdürerek, "Tanıdığım biri mi?" diye sordum, gerçi cevabı zaten biliyordum. "Onu herkes tanır," diye yanıtladı. "George Brown." Christine Eh, sandığım gibi olmamıştı ama beraber ilk gecemiz fena değildi. George ' la, onun otel odasında, kelimenin tam anlamıyla yattım. Sadece uyudum, gerçekten de uyudum. Heteroseksüel seks diye bildiğim şeyi yapmadık. Yaptığımız şey Annie 'yle yaşadığımın zayıf bir taklidiydi, sadece George erkekti. Bu gece ya travmatik ya heyecan verici olacaktı. Büyük Payatas Otel ' de kendisininkine bitişik bir süit rezerve etmişti. Böylesinin daha uygun olduğunu söylemişti. Ünlü bir adamdı, paparazziler hep etraftaydı ve gazetelerine yeni başlıklar arayarak dolaşıyorlardı. Kendi süitinin ek odası da olduğu için, onu bana tutmuştu. Odacı çocuklar olup bitenin farkındaydı ancak George yine de biri yemek getirdiğinde odalar arasındaki kapıyı kapatıyordu. Aşağıdaki restoran yerine her seferinde oda servisini tercih ediyordu. Ayrıca bir beyefendi olarak ama tabii önlem gereği benden de oda servisini kullanmamı istemişti. Ben de mönüde bulduğum en pahalı şeyleri sipariş ederek bu isteğe uydum. Yükseklerde yaşama hayalimi gerçekleştiriyordum, bunu bozmayacaktım da. Bu gece içime girdiğinde tamamıyla ayık olmak istiyordum. Lakin içime girmemişti. Görünüşe bakılırsa bir sürü şey için bir sürü ilaç alıyordu. Aldığı ilaçlardan biri beta engelleyiciydi ve onu erkek olmaktan alıkoyuyordu. Basitçe, ED, dedi ve ben de bu cevabı yeterli buldum. Annie bana, kendisine ereksiyon disfonksiyonu yaşayan hastaların ona söylediklerini anlatmıştı; onları hastanenin üroloğuna yönlendiriyordu. Annie bunu sadece gerçekten erkek olmadığını düşündüğü bir adam karşısında etkilenecek mi diye yaptıklarını düşünüyordu. George hoş sayılırdı. Benimle bir kadın gibi sevişmişti ama şefkat ve uzmanlığı yoktu. Yorgundu. Tanrım, gerçekten yorgundu. Önce dilini kullanmıştı ama nereyi kullanacağını, ne zaman emip ne zaman üfleyeceğini bilmiyordu. Yani gerçekten acemiydi. Sonra işaret parmağını kullandı. Ancak G-noktamın nerede olduğuna dair en ufak fikri yoktu. Yani o kadar kötüydü işte. Kendimi tutamadım. Kendi kendime daha derine, daha yukarı diye mırıldandım ama duyduğuna şüpheliydim çünkü kendisiyle fazla meşguldü. Neyse, ben gelmeye hazır değildim, özellikle de içime girmediği için. İki parmağını sokmayı denedi. Acı verici değildi ama işe de yaramamıştı. Bana yataktaki numaralarını anlatan pek çok heteroseksüel kadından öğrendiğim gibi orgazm numarası yaptım. İnledim, kasıldım, hatta yüksek sesle, Aman Tanrım, diye bağırdım. Neyse ki kadınlar hakkında az şey biliyor gibiydi. İçimden sıvı akmadığını fark etmedi. Duyduğum kadarıyla çoğu erkek, kadınların da seksten sonra çarşafta büyük lekeler bıraktığını bilmiyordu. Gelmesini sağlamak için onu yalayacaktım ama bunun için yeterince zaman olduğunu söyledi. Bu açıdan biraz tuhaftı. Numara yaptığım orgazmdan sonra beni bırakıp odasına gitti ama ara kapıyı açık bıraktı. Ağzını defalarca yıkadığını duyabiliyordum. Gerçekten iğrençti. Onu yalasaydım menisini yutardım. Sanki hiçbir parçamın içinde olmasını istemiyormuş gibiydi. Neden onunla evlenmemi istediğini merak ettim. Muhtemelen seks için değildi çünkü gayet iyi biliyordu ki ED'si varken beni -ya da hiçbir kadını- tatmin edemezdi. Öyle mükemmel de görünmüyordun. Düzenli olarak spor salonuna gidiyordum. Göğüslerimi büyüttürmüştüm. Erkek dergilerindeki kadınlar gibi görünmek için diğerlerinin yaptığı her şeyi ben de uygulamıştım. Gerçi bunları erkekler için değil, kadınlar için yapmıştım; özellikle de Annie için. Annie. Onu bu şekilde terk etmemiş olmayı diledim ama muhtemelen en iyisi buydu. Temiz bir kesik. Ferdinand Marcos'un yapmış olması gerektiği ama reddettiği gibi. Bu sebeple gömülmemiş, yolsuzluğuna inanmayanları kandırmak için mumyalanmıştı. Yolsuzluk yapmamışmış ! Hayal edebileceğiniz en çarpık adamlardan biriydi. Bunları ben uydurmuyordum. Guinness Rekorlar Kitabı'nda okumuştum. Tüm zamanların en yoz üç diktatörlüklerinden biri olarak listeye koymuşlardı. Tabii bu liste de biraz fazla katıydı. O listede Nero, Stalin, Mao gibi insanlar olmalıydı. Ancak ister ilk üçe girsin, ister girmesin, kesinlikle kötüydü. Daha lisedeyken bile erkek cinsinden kaçınmamın sebebi Marcos 'tu. Tarih hocasından Marcos 'un Filipinler'e yaptıklarını, yönetmesinin tek sebebinin daha fazla para arzusu olduğunu öğrendikten sonra, erkek ırkına lanet olsun, demiştim. Kadınları tercih edecektim. Imelda Marcos' a hayrandım. Zevk sahibiydi. Soyluydu. Gücü vardı. Çocukları olmasaydı, bizden biri olacağına yemin edebilirdim. Onun yanında Ferdinand çelimsizdi. Kısa boyluydu bir kere. Komik bir Filipin aksanıyla konuşuyordu. Asla çağrı merkezi sektöründe iş bulamazdı. George ise Marcos 'un aksine uzundu. Pek çok açıdan büyüktü; mesela işinde, gücünde, zekasında . . . Önem arz eden tek şey dışında her şeyi büyüktü. İşte orası gerçekten küçük, yani kısaydı. Daha önce seks filmleri izlemiş, seks sitelerine girmiştim; oralarda erkeklerinki hep uzun olurdu. Belki de kamera numarasıydı, bilgisayar yapımıydı; tıpkı kadınların saçlarının rüzgarda sadece bir dijital tasarımcının hayalindeki gibi uçuştuğunu gösteren şampuan reklamları gibi. Ancak George'unkinden daha kısasını hayal dahi edemiyordum. Yani içeri sokmayı başarsa bile farkına varamayabilirdim. Onunla parası dışında bir şey için evlenmediğimden, şikayet edemezdim. Gerçi ED'den başka bir sorun vardı. Bana Faith adında bir kadını anlatmaya çalışmıştı. Kızı ya da vasisi, belki de sevgilisiydi. Gerçi ED 'siyle sevgilisi olamazdı. Onu sevdiği belliydi çünkü benim odamdaki akşam yemeğimiz sırasında sürekli telefonla arayıp durmuştu. Belli ki bir sebeple hastaneye gitmişti, George da endişeliydi. Muhtemelen hastaneden çıktığını filan söylemiş olacaktı ki George rahatlamış göründü. Keşke Annie yanımda olsaydı. Bana ED 'si olan birinin nasıl sevgilisi, vasisi -ya da artık bu Faith denilen kadın her kimseolduğunu, neden hastaneyi bir saatten kısa sürede terk ettiğini açıklayabilirdi. Annie bir keresinde hastalık hastası tipler olduğunu ve acil servise gelip tansiyonlarını ölçtürmeden rahat edemediklerini anlatmıştı. Belki Faith de onlardan biriydi. George 'la evliliğim sırasında onunla uğraşmak zorunda kalmamayı umdum. Ne olursa olsun her şeyi planlamıştım. Bana aylık bir milyon dolar vermeyi garantileyen bir evlilik öncesi sözleşmesi imzalayacak, George'la Fransa'nın güneyinde evlenecek, balayına çıkacak -gerçi ED yüzünden burayı değiştirmem gerekiyordu- sonra da ondan boşanacaktım. Sonra da Annie'ye dönecektim. Beni anlayıp bağışlamasını umuyordum, özellikle de ona gemiyle Ege turu ısmarladıktan sonra.
560 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.