Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

248 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
“Varlık Vergisi Faciası”, genç Cumhuriyet’in verdiği sözlerin dışına çıkıp Gayrimüslim vatandaşlarını açıkça ayrıştırdığı ve insafsızca, sebepsiz yere cezalandırdığı ilk olaydır. Bunu, aynı arsızlıkla yola çıkan 6-7 Eylül olayları izler 1955’te. Her ikisinde de görünürdeki olayların aksine amaç farklıdır; çok büyük miktarlarda sermaye el değiştirir ve siyasiler, izleyen yıllarda dayanacakları ve kol kola ilerleyecekleri yeni sermaye gruplarını yaratır. Genç Cumhuriyet Türkiye çatısı altında buluşan herkese eşit davranılacağı vaadi ile kurulmuştur. Gerçi savaşın hemen sonrası yapılan mübadele de Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül olaylarına benzer bir kırılma yaratır yurtta; yine sermaye el değiştirir, yine birileri mahvolurken kimileri sebeplenip köşeyi döner, üretim ve ticaret iş bilmezlerin eline geçtiğinden ekonomi büyük sekteye uğrar. Ama mübadele en nihayetinde savaş sonrası anlaşmanın bir parçasıdır, Türkiye ve Yunanistan arasında karşılıklı yaşanır. Bu topraklarda doğan, büyüyen; hatta bir çoğu kuşaklardır -kimi müslümanlardan bile daha uzun süredir- bu toprakların evladı olan gayrimüslimlerin bir kısmı, zorunlu tutulmadıkları için göçmezler. Hatta kendilerine hak tanınmasına rağmen Yunanistan ya da diğer Avrupa ülkelerinin vatandaşlığına da geçmezler. Zira Cumhuriyetin verdiği sözü tutacağına, tüm bireylerine eşit muamele edeceğine inanırlar. Bu çok dinli, çok dilli, çok kültürlü yapı genç Cumhuriyet’in ilk yıllardaki şahlanışının mihenk taşıdır. Ticaret ve üretimdeki hızlı artış sayesindedir ki Cumhuriyet Osmanlı’dan kalan borçları öder, büyük bir yatırım hamlesine girişir. İşte 1942’deki Varlık Vergisi vatandaşları arasında ayrım yaparak, gayrimüslimleri görülmemiş bir şiddetle cezalandırarak bu dinamizmi yerle bir eder ve etkisi çok uzun yıllar silinmeyecek bir yıkım yaratır. Verginin görünürdeki çıkış amacı, 2. Dünya Savaşı nedeniyle artan harcamalar için kaynak ihtiyacıdır. Ülke savaşa katılmasa bile büyük bir orduyu hazır tutar, savaş nedeniyle dünya ticareti yavaşlar, mal bulunmaz hale gelir. Bu ortam, savaşa katılan tüm ülkelerde de görüldüğü gibi bazı ürünlerde kıtlığa ve karaborsaya yol açar. Neredeyse tüm ülkelerde o dönem temel ihtiyaç maddeleri karneye bağlanmıştır, karaborsanın önünü almak ise hiçbir yerde mümkün olmamıştır. Vergi, Başbakan Saraçoğlu’nun tasarısıdır. İnönü anılarında kendisinin vergiyi desteklediğini, ancak detayları ile başlangıçta çok da ilgilenmediğini söyler. Ancak sanırım hakim ekibinin hepsinin kafasından geçenler aynıdır: Savaş zengini olan kesim çoğunlukla ecnebi ve gayrimüslimlerdir( zira ticaretle daha çok onlar uğraşırlar), o yüzden paranın onlardan toplanması gerekir. Siyasi ekip zaten “milliyetçi”dir, Avrupa’da yükselen faşizmin etkileri ile de -açıkça söylemeseler de- daha “Türk” bir Türkiye hayal ederler. Toplanabilecek paranın büyüklüğü de kimilerinin gözlerini kamaştırır. Bir “vergi” uygulamak için derli toplu gelir ve varlık kayıtlarına ihtiyaç vardır; halbuki Faik Ökte’nin anılarından anlıyoruz ki kayıtlar kez düzgün değildir. Adil bir hesabın yapılması zaman gerektirir, halbuki hükümetin isteği 15 güne vergileri toplamaya başlamaktır. Süreç az sayıdaki genç bir ekibin omuzlarına bırakılır. Sonuçta vergi tutarları tümüyle farazi, yani kafaya göre belirlenir. Müslümanlar için konulan vergi daha ilk günlerde düşürülür (gayrimüslimlerin vergisinin yaklaşık 8 ila 10’da biri). Ecnebi vatandaşlara tahakkuk ettirilen vergi de, konsolosluklarının araya girmesi ile iptal edilir. Dolayısıyla vergi direkt gayrimüslimlerin omzuna yüklenir. Yılların birikimi elinden alınan, şirketlerine el konan, mal varlıkları haczedilen gayrimüslimler hala borçlu kalır, üstüne bir de Aşkale’ye taş ocaklarında çalışmaya gönderilirler. 21 kişi hayatını kaybeder. “Vergi” 1 yıl sonra, 1944’te iptal edilir. Ama o zamana kadar ödeyenlerin parası iade edilmez -şimdilerde de alışık olduğumuzdan yadırgamıyoruz artık, ama büyük haksızlıktır.- Verginin, güya hedeflenen, karaborsanın bitmesi ve enflasyonun azalmasına ise hiç faydası olmaz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını fişleyerek, M-G diye ayırarak ve durup dururken mallarına el koyarak etkisi belki günümüzde kadar hissedilen büyük bir kayba imza atar. Siyasi tasarruf, bir sürü yeni zengin -ve aynı zamanda hırsız- yaratır. 15 günde bu kadar yüksek tutarlı verginin ödenme şansı yoktur -zaten piyasada o hacimde para da yoktur-, dolayısıyla evler, işyerleri, mallar yok pahasına elden çıkarılır; icraya düşen malları ucuza kapatanlar sonraki Türkiye’nin yeni zenginlerinden olur. Hırsızlık, iliklere işler. Nitekim dönemin kimi önemli isimleri, ki aralarında yıllar yıllar sonra Deniz Gezmiş’i idama gönderecek Adalan da vardır, Demokrat Parti bünyesinde siyasete devam ederler; çok değil, 13 yıl sonraki 6-7 Eylül olayları da böyle bir ekibin bir sonraki icraatı olacaktır. Kitap Faik Ökte’nin, dönemin İstanbul defterdarının, bir günah çıkarması olarak da nitelendirilebilir. Verginin gerek tayini, gerekse tahsili sırasında çok kişinin canını yakmış olan Faik Ökte kitapta kendini “ben memurum benden isteneni yaptım.” diye savunmuş. Aşina olduğumuz bir savunma bu; ama yine de kendini bile kandıramamış olacak ki olayların üstünden çok da zaman geçmeden bu kitabı yazıp içindekileri dökerek sorumluları tarihe not düşmek istemiş. İyi de yapmış. Ekonomik terimlerle ve ağdalı bir dille kaleme alındığından kitabı takip etmek oldukça zor. Ama yakın tarihimizin bu en önemli olaylarından birini öğrenmek; çekilen acıları, uğranılan haksızlıkları iliklerine kadar hissetmek bence çok ama çok önemli.
Varlık Vergisi Faciası
Varlık Vergisi FaciasıFaik Ökte · Nebioğlu Yayınevi · 195117 okunma
··
69 görüntüleme
Yeşim okurunun profil resmi
İnsan ancak kendini kandırırmış.. Elinize sağlık 🌼🪂
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkürler. Hem de ne kandırma, devlet vatandaşını kendi elleriyle bölmüş...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.