Gönderi

TÜRK GENÇLİĞİ NASIL YETİŞMELİ       Dünya bir devler ve kahramanlar ülkesi olmağa doğru gidiyor. Bir yandan çok nüfuslu, akraba milletleri de kendi topluluğu içine alan devletler kurulurken bir yandan da kendi milletlerinin şan ve şerefi uğrunda hayatlarını hiçe sayan, bile bile yüzde yüz ölüme atılan kahramanların çoğaldığını görüyoruz. Artık ferdi hürriyet içinde biraz gayri ahlaki ve oldukça gevşek bir hayat yaşayan fertlerden mürekkep millet örneğine dünyada yer kalmıyor. Yüksek ahlaklı, dövüşçü, disiplinli ve fedakâr milletlerin devri başlıyor. Milletler de insanlar gibi bazen tembel, bazen verimli zamanlar geçirebilirler. Fakat fertlerin hayatında olduğu gibi milletlerin hayatında da en doğru hareket tarzı, çalışarak, dövüşerek, fedakârlık yaparak bir ülkü ardında koşarak geçirilen hayattır. Biyoloji bakımından hayat, bir savaştır. Tarih de, hayatın milletler arasındaki çarpışmadan ibaret olduğunu ve medeniyetin ilerlemesine de savaşların sebep olduğunu kati olarak ispat ediyor. O halde yaşamak isteyen millet dövüşmeyi göze alacak demektir. Bizim milletimiz dövüşçülük bakımından talihin iyiliğine uğramış bir millettir. 25 asırlık tarihi hayatımızın başlangıcından bugüne kadar tarihimiz iki büyük savaşla geçmektedir: Biri milletlere karşı savaş, biri de tabiata karşı savaş. En eski zamanlardan beri nüfusunun azlığına rağmen Türk milleti hem kalabalık milletleri yenmiş; hem de çorak, kurak yerlerde, tabii afetlere karşı da çarpışarak bugüne kadar varlığını korumuştur. Fakat bugün, artık durum değişiyor. Bugün. "teknik" denilen yeni bir amil de milletler arasındaki savaşta rol almağa başlamıştır. O halde tekniği geri ve nüfusu az olan milletler ne yapacaklardır? Kalabalık ve ileri teknikli milletlere karşı hangi kuvvetle dövüşeceklerdir? Cevap basittir; ahlaki ve manevi kuvvetlerle... Manevi ve ahlaki değerleri üstün olan milletler sayı ve teknik bakımından olan geriliklerini örtebilirler. İnanmış kahramanlardan mürekkep bir milleti yenmeye imkân olmadığını eski ve yeni örnekler ile hepimiz biliyoruz. Biz Türkler bugün 60 milyonluk bir millet olduğumuz halde henüz birleşmiş değiliz. Türk birliği meydana gelinceye kadar da ancak müstakil Türkleri ile iş görmeye, hesaplarımızı bu kadroya göre yapmaya mecburuz. 18 milyon nüfuslu Türkiye, bütün nüfusu Türk olsa bile, az nüfuslu milletlerdendir. Teknik bakımından da geride olduğumuz malumdur. Demek ki milletler arasındaki savaşta ancak üçüncü silahımızın, yani manevi ve ahlaki tarafımızın olgunluğuna güvenebiliriz. Böyle yüksek bir genç nesil yetiştirmek için acaba ne yapıyoruz? Türk gençliği acaba yeni harikalar yaratabilecek bir kabiliyetle mi yetişiyor? Bunlara düşünmeden cevap verebilecek durumda değiliz. Türk gençliği bugün yeniden bir Sakarya ve hatta yeniden bir Çanakkale yaratabilir. Fakat bu son yılların icapları öyle kahramanlıklar ve kabiliyetler istiyor ki Sakarya ve Çanakkale mucizelerini yapan nesilden daha üstün bir nesle malik olmadıkça bu işleri başarmağa imkân yoktur. Kahramanlık terbiyesi beşikten başlayıp yüksek tahsilin sonuna kadar devam etmelidir. Evlerimizde, savaşlarda şehit düşmüş babaların ve dedelerin hikâyeleri belki bir dereceye kadar bu terbiyeyi verebilir. Bu kâfi olmamakla beraber şimdilik buna yetişir diyelim. Fakat ilkokulda, ortaokulda, lisede ne yapılıyor. Kahraman yetiştirmek için bir kımıldama var mıdır? Buna hayır diye cevap vereceğiz. Kahramanlar, ancak kahramanlığa inanmış öğretmenlerin telkini ile yetişir. İlkokul öğretmenlerinin yüzde kaçı kahramanlığa inanmıştır? Ben, "çocuklara. harb aleyhtarlığı aşılıyorum" diye öğünen ilkokul öğretmenleri biliyorum. Bundan başka biz öyle sistemler kuruyoruz ki çocuk ister istemez orada kahramandan başka her şey olmaya mahkûmdur. İlkokullarda çocuklara dans öğretiliyor. Ben kendim balet oynanan ilkokul temsillerinde bizzat bulundum. Çocuklarımız aktörlük de öğreniyor. Fakat hiç bir ilkokulda çocuklara güreş öğretildiğini görmedim. İnsaflı düşünelim: Bir Türk çocuğuna güreş mi yakışır, yoksa aktörlük mü? Bize askerlik terbiyesi mi gerek, yoksa Güzel Sanatların Tiyatroculuk şubesi mi? Birinciyi bırakıp ikinciye ehemmiyet vermek aç insana süslü elbise giydirmekten farksızdır. İlkokullar da çocuklara hiçbir şey öğretilmiyor. Bizim zamanımızda tarih dersi ikinci sınıf ta başlardı. Biz ilk Osmanlı kahramanlarını, Sırpsındığı'nı, Kosova’yı, Niğebolu'yu, Varna'yı, Mohaç'ı ikinci sınıf ta öğrenirdik. Bize bu savaşları anlatan fedakâr öğretmenlerimiz bizde milli şuuru kamçılardı. Şimdi ilkokulların ilk üç yılında havaiyattan, şarkı söylemekten başka bir şey öğretilmiyor. Talebe gevşek alıştırılıyor. İstikbali temin edilmemiş ilkokul öğretmeni de cemiyete karşı kırgın olduğu için fazla gayret göstermiyor. İlk mektepte çocuğu doğru yola getirecek bir müeyyide yoktur. Dayak gayri insani (!) olduğu için kaldırılmıştır. Okuldan kovmak da yok. Bu yüzden ilkokulların bazıları haşarat yuvası haline geliyor ve bizim asri pedagojimiz (!) bunu normal buluyor. Biz ilkokulda çocuklarımız yorulmasınlar, hiç bir güçlüğe uğramasınlar prensibi ile yürüdükçe, ilk tahsil bitirilecektir diye ahlaksızları okuldan kovmadıkça, icabettiği zaman dayak da dâhil olmak üzere ceza müeyyidesini koymadıkça ilkokullarımızda kahramanlık tohumları atılamaz. Çünkü kolay şartlar altında, kendini zora sokmadan büyüyen çocuklarda en güç iş olan kahramanlığa karşı istidat kalmaz. Ortaokullarla liselere gelince; burada yüklü programlardan başka hiç bir şey yoktur. Talebeye milliyet aşkı ve kahramanlık duygusu verecek olan Türkçe, edebiyat, tarih, yurt bilgisi, coğrafya derslerinin kitaplarına bakmak kâfidir. Bu kültür derslerinden asıl maksat talebeye milliyetini sevdirmek iken bizim okullarımızda bunlar birer angaryadan başka birşey değildir. Mesela dokuzuncu sınıflarda okutulan 400 sahifelik tarih kitabında Türklere ait kısmın ancak 30 sahife tutması da dersin ne kadar manasız olduğunu göstermeğe kâfidir. Ortaokulların okuma kitaplarında ise insanı çileden çıkaracak bir kayıtsızlık ve milli kültüre yabancılık göze çarpar. İçindeki parçaların çoğu manasız şeylerdir. Başka dillerden tercüme olunmuş çoğu saçma hikâyeler, insanı, şiirden tiksindirecek kadar bayağı manzumeler yanında Türk çocuğuna milli kin; milli ruh aşılayacak hiç bir parça yoktur. Mehmet Emin'in, Ziya Gökalp'ın o pek terbiyevi ve milli ruhlu manzumelerine yer verilmemiştir. Yahya Kemal'in "Akıncılar"ı dururken sanki kasten yapılmış gibi "Açık Deniz" manzumesi alınmıştır. Sekizinci sınıf talebesinin bu manzumeyi anlayamayacağı hiç düşünülmemiştir. Hececilerin vatani şiirlerinden hiç biri alınmamıştır. Buna mukabil neler alınmıştır bilir misiniz? Ben söylemekten utanıyorum. İsterseniz siz o kitapları alıp bir bakın da hükmünüzü verin... Genç nesli kahraman yetiştirmek için ona iyi öğretmen ve iyi kitap vermek lazımdır. İyi öğretmen kolay bulunamaz ama iyi kitap yazmak daima kabildir. Bunun için de kitap müsabakası açarak birinciden beşinciye kadar binlerce lira mükâfat vermeye lüzum yoktur. Bu iş menfaat beklemeyen bir öğretmene havale olunursa bir yılda en mükemmel kitap elde edilmiş olur ve talebeler ister istemez kitabın tesirinde kalacakları için de kahramanlık tohumu kısmen atılmış olur. Eğer Türkiye'de para menfaati beklemeden kitap yazacak öğretmenler yoksa okulları kapatıp öğretmenliği kaldırmalıyız. Çünkü bu kadar maddileşmiş bir öğretmen ordusu ile cehalet ve ülküsüzlük gibi sarp düşmanları yenmeye imkân yoktur. Önce maddi düşünceyi kaldırarak işe başlamalı ve kitap yazmayı bezirgânlık halinden çıkarmalıyız. Yıllarca gençliğe sunduğumuz kitaplardan nasıl bir nesil hâsıl olduğu gün gibi meydandadır. Siz "Deli Petro sultan Mustafa’nın oğludur" diyen bir onuncu sınıf talebesi gördünüz mü? "Avusturya da yapılan Mohaç muharebesi ne İngiliz donanmasının iştirak ettiğini" söyleyen bir son sınıf talebesine ne dersiniz? Biz dokuzuncu sınıf talebesi "Avrupa da üç millet vardır. Biri Amerikalılardır." derse inanır mısınız? Bütün bunlar gevşeklik, fena kitapların, cezasız mektep hayatının sonuçlandır. Bence Türk gençliğini kahraman yetiştirmek için maarifte. Bazı değişiklikler yapmak lazımdır. Fikrimce bunların ana çizgileri şunlardır: 1 - İlkokullardan başlayarak yüksek tahsil müstesna olmak üzere bütün okullardan muhtelif tedrisatı kaldırmalıyız. Küçük sınıflarda kız ekseriyeti arasında kalan bazı erkek çocukların erkeklik ruhlarını kaybettikleri ve kısmen avareleştikleri muhakkaktır. 2- İlkokulların programları bizim talebelik zamanımızda olduğu gibi olgunlaştırılmalı, ikinci sınıf ta başlayarak her yıl biraz daha mufassal olmak üzere Türk tarihi ve grameri gösterilmelidir. 3- İlkokul talebesine verilen sınırsız hürriyet derhal kaldırılarak çocuk sıkı bir disiplin muhiti içine alınmalı ve hayatta disiplin denilen bir şeyin var olduğunu daha pek küçükken idrak etmelidir. 4- Ceza bütün şiddetiyle okullara girmeli ve kötü aile muhitlerinde yetişen veya şahsen fenalığa istidatı olan çocuklar yaptıkları hareketlerin mukabelesiz kalmadığını görmeli ve iyi çocukların da bozulmasının önüne geçilmelidir. 5- İyilerin ahlakını bozacak kabiliyette olanlar derhal okullardan çıkartılmalı ve bir kişi kazanmak için 40 kişinin önünden fena örnek bulunmasının önüne geçilmelidir. 6- Bütün oyunlar, ders kitapları, vazifeler, kahramanlar, Türkçülük, fedakârlık aşılayacak şekilde olmalıdır. 7 _ Kadın öğretmenler erkek talebeye ders vermemelidir. Bütün öğretmenler sade kılıkları ile talebeye örnek olmalıdır. Boyalı veya bob-stil hocalar derhal meslekten uzaklaştırılmalıdır. 8- Ortaokullarda askerlik dersi nazari ve ameli olarak çoğaltılmalı ve ciddi tutulmalıdır. Talebe askeri kan unlara ve cezalara tabi olmalı ve mektep üniformasını giymeğe mecbur edilmelidir. Ortaokula girerken kendisinden ortaokul usullerine tabi olacağına dair imza alınarak söz ve mesuliyetin ne demek olduğu kendisine anlatılmalı ve nizamata aykırı gidenler tahsilden men edilmelidir. 9- Gramer, Türk tarihi, Türk coğrafyası, yurt bilgisi dersleri ortaokulun her üç sınıfına biraz daha genişletilmek üzere gösterilmelidir. Tekrar edilen derslerin ne kadar iyi öğrenildiği malumdur. 10- Ortaokulda milli sporlar başlamalı, kılıç, güreş, cirit gibi ananevi sporlarla, yüzücülük, kürekçilik vesaire gibi savaşa yardımcı sporlar birinci mevkii tutmalıdır. 11- Askerlik dersleri ile sporlar en mühim dersler haline gelip her birinden ayrı not verme usulü konulmalı, gösteriş izciliği, caka resmi geçitleri kaldırılarak yerine hakiki ve sert askerlik konulmalıdır. 12- Ortaokullarda hiç bir faydası görülmeyen, boşuna zaman, emek ve para harcamaktan başka bir şeye yaramayan ecnebi dili dersleri tamamen kaldırılarak bunun yerine askerlik ve spor dersleri konulmalıdır. 13- Lisenin ilk sınıfından itibaren edebiyat ve fen kolları ayrılarak yalnız bir tarafta istidatı olan pek çok değerli talebemizin parlak istidatlarının körleşmesinin önüne geçilmelidir. 14- Gramer ve yurt bilgisi dersleri bilhassa liselerde devam ederek talebenin kendi dilini ve memleketin kanunlarını kavraması temin edilmelidir. Geçen yıl liselerde okutulan gramer derslerinden benim aldığım iyi netice gramerin muhakkak liselerde de okutulması lüzumunu bana ispat etti. Böylelikle ilkokuldan itibaren gramer okumuş talebe liseyi bitirirken kendi diline tamamen hâkim olacak ve artık memlekette "Kuyu sokak, Nur apartman" diyecek edebiyat öğretmenleri ve dil mütehassısları kalmayacaktır. 15- Askerlik ve spor liselerde daha sıkı olarak devam etmeli ve talebeler silahla toplu bir halde talime, hakiki süngü ve kılıçlarla hakiki mübarezeler yapmağa alışmalıdır. Zarar yok, aralarında tehlikeli yara olanlar bulunsun... Bu yaralar sinemaların, baloların yaptığı tahribat kadar zararlı değil; talebeyi tehlikeleri azımsamaya alıştırmak bakımından faydalıdır. 16- Ortaokul ve liselerden en ufak ahlaki ve zaaflar da ceza görmeli ve bu talebeler başka hiç bir okula alınmamalıdır. 17- Talebenin başına daima otoriter, seciyeli ve Türk öğretmenler getirilmelidir. Bizim talebemiz, hatta kız talebemiz, gayri Türk öğretmenlere tahammül edememektedir. 18- Okullar birer kışla haline gelmeli, hatta liselerin müdürleri yüksek rütbeli subaylardan olmalıdır. 19- Okullar birbiri ile futbol gibi manasız ve voleybol gibi kadınca müsabakalar değil, askeri ve milli müsabakalar yapmalıdır. Türk kılıcı; okçuluk gibi milli sporlarımız ihya olunarak liselere sokulmalıdır. Bir stadyumda iki okulu temsil eden 22 gencin lastik top ardında koşması ile; iki okulu temsil eden 200 gencin başlarında tulgalar, göğüslerinde zırhlar olduğu halde, hakiki kılıçlar veya süngülerle çarpışmaları arasındaki farkı düşünün. 20- Bütün okul kitapları mütehassıs ve fedakâr öğretmenlere, milli ve askeri ruh göz önüne alınmak şartı ile yeniden yazdırılmalı ve öğretmenler bu işin şerefi ile kanarak maddi kazanç beklememelidir. 21- Liselerin fen kollarında laboratuvar çalışmaları arttırılmalı ve talebe yurt için yaratıcılık kabiliyeti daha bu sıralarda inkişaf ettirilmelidir. 22- Askerlik ve spor derslerinde liyakat gösterenler için eski ananelerimizde olduğu gibi alplık ve batırlık unvanları, bilgide başarı gösterenler için bilgelik ve danışmalık unvanları ihdas olunarak hakkaniyet dairesinde talebelere verilmeli, sıkı mücazat olduğu gibi büyük mükâfatlar da bulun malıdır. Böyle sıkı şartlarla okullarımızda yeni bir ruh yaratmazsak yüksek kabiliyetli gençlerden ve kahramanlardan ümidimizi kesmeliyiz. (21 Mart 1942), Çınaraltı, (1942), Sayı: 35
··
182 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.