Uykuya benzer bir derinliğin kıyısında hayal kurmak gibiydi duvardaki tavus kuşuna bakmak. Kim, niye yapardık ki böyle bir resmi? Görmediğimiz, belki de hiç göremeyeceğimiz şeyleri (sözgelimi gerçek bir saray ve onun göz kamaştıran bahçesi, bir geyik, bir kaplan, Kabe) evimizin duvarında kendi hapishanemize, gözlerimizin ardındaki zindana atarak hayallerimizden mi kurtuluyorduk! Kurtulduğumuzu mu sanıyorduk?