Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

KIRGIZİSTAN’DA EKSPRES DEVRİME GİDEN SÜREÇ Kırgızistan’da 27 Şubat ve 2 Mart tarihlerinde yapılan iki turlu milletvekilliği seçimlerinde çoğunluğu Askar Akayev yanlılarının kazandığının açıklanmasının ardından ortaya atılan seçimlerde yolsuzluk yapıldığı iddiaları, Kırgızıstan’da Akayev yönetiminin devrilmesine yol açan ve birkaç saatte gerçekleşen, Fransız “Liberation” gazetesinin “ekspres devrim” adını verdiği bir olaylar zincirine yol açtı. Oysa “ekspres devrim”e giden olayların temel hazırlayıcı nedenleri, saatlerle değil yıllarla ifade edilen ve Akayev yönetiminin stratejik bir tutum değişikliğine karşıtlık temeline oturan ve içsel ve dışsal boyutları da olan bir süreçte yatmaktaydı. Yoksulluk, yandaşlık ve yolsuzluk ise parçalı olan muhalif yapının söylemlerinde temel ortak paydalar olarak dikkat çekmekteydi. Dolayısıyla “devrime kadar varan süreçte” gerekli olan popüler destek, bir yoksulluk ve yolsuzluk ekonomisine karşıtlık söylemleriyle sağlanırken; gerçekte tetikleyici neden, hazırlayıcı neden konumunda sunuluyordu. Bu demek oluyor ki, “ekspres devrim” aslında pek de ekspres değildi. Devrimin Temel Hazırlayıcı Nedeni: Akayev Yönetiminin Stratejik Tutum Değişikliği Her ülkenin olduğu gibi, Kırgızistan’ın da dış politikasının oluşum süreci, Kırgızistan’ın coğrafi ve ekonomik sınırlılıklarından derin bir biçimde etkilenmektedir. Nitekim, Kırgızistan yaklaşık 200.000 kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahip olup, diğer bölge ülkelerinin birçoğunun aksine sınırlı petrol ve doğalgaz rezervlerine sahiptir. Sahip olduğu önemli hidroelektrik potansiyelinden etkin bir biçimde yararlanabilmesi için ise yabancı yatırımlara ihtiyaç duymaktadır. Coğrafi açıdan ise, Orta Asya’ya yayılma konusunda ciddi adımlar atmış olan büyüyen ekonomik güç Çin ile olan komşuluğu, Akayev yönetiminin dış politika tercihlerinde temel belirleyicilerden biri konumunda olmuştur. Kırgızistan’ın güneydoğu sınırı Çin’in Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’yledir. Çin ise, stratejik açıdan vazgeçilmez gördüğü bu bölgesindeki ayrılıkçı hareketlerin “akraba” Orta Asya devletleri tarafından desteklenmesine engel olabilmek için her tür dış politika aracını kullanmaktadır. Kırgızistan’ın güneybatı sınırı da istikrarsızlık riskine sahip Tacikistan’ladır. Yaklaşık 5 milyonluk bir nüfusa sahip olan Kırgızistan’ın batı sınırı ise Sovyet sonrası Orta Asya’nın en güçlü devleti olarak nitelenen Özbekistan’ladır. Özbekistan, birçok ekonomik soruna sahipse de, 20 milyondan fazla etnik açıdan homojen ve iyi eğitimli nüfusu, yoğun enerji kaynakları ile Kırgızistan’ın çekindiği bir bölgesel güç konumundadır. Ayrıca Özbekistan, bölgedeki en disiplinli güvenlik kuvvetlerine sahip olup, gerek bu yönüyle gerekse Kırgızistan’ın güney kesiminde yerleşik Özbek nüfusuyla (Kırgızistan nüfusunun %13’ü etnik köken olarak Özbek’tir) Kırgızistan üzerinde önemli etkilere sahiptir. Tüm bunlara ek olarak, Kırgızistan’ın enerji konusunda Özbekistan’a bağımlı olması, Özbek yönetiminin bubağımlılık ilişkisini, politik çıkarlar elde etme yolunda kullanmasına hizmet edebilmektedir.Ayrıca Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın bir bölümünün içinde yer aldığı Fergana Vadisi, Kırgızistan açısından bir istikrarsızlık kaynağı konumundadır. 1991 öncesinde, sosyolojik açıdan değerlendirildiğinde bir bütünlüğe sahip görülen bu coğrafya, daha sonrasında üç ülke arasında paylaştırılmıştır. Yaklaşık 10 milyon nüfuslu bu kalabalık bölgenin Sovyet yönetimi altında, bu cumhuriyetlerin politik yaşamlarının temel belirleyicisi konumundaki kentleri, zamanla merkezden çevreye itilmiş, bu durum da bölgede Vahabilik gibi radikal dinci akımların güçlenmesine uygun bir zemin hazırlamıştır. Böylelikle güney Kırgızistan’ın önemli bir bölümünü de kapsayan Fergana Vadisi, ABD’li eski ulusal güvenlik danışmanı Antony Lake’in ifadesiyle dünyanın tehlikeli üç bölgesinden biri konumuna yükselmiştir. Kırgızistan açısından en az sorunsuz komşuluk ilişkisi kuzey komşusu Kazakistan’ladır. Yukarıda sayılan coğrafi ve ekonomik sınırlılıklara sahip olan Kırgızistan yönetimi, bu kırılgan durumu nedeniyle, keskin olmayan bir ekonomi ve dış politika yaklaşımı benimsemek durumunda kalmıştır. Bir yandan, Serbest Pazar Ekonomisi ’ne geçiş yönünde atmış olduğu adımlarla, özellikle gerçekleştirdiği büyük özelleştirmelerle ve yabancı yatırımcılara sağladığı kolaylıklarla, bu geçiş sürecinde, kapitalist sistemin temel itici güçlerinden övgüler almış, bu süreçte Kırgızistan birçok batılı yorumcu tarafından bir “demokrasi adacığı” olarak nitelendirilmiştir. 1990 yılında Serbest Pazar ve demokrasi konusundaki adımları nedeniyle Kırgızistan ve bir ölçüde de Kazakistan kimi uzmanlar tarafından “yumuşak otoriter” rejimler olarak nitelendirilmiştir. Bu iki ülkeden Kırgızistan ise, Kazakistan’ın aksine, sahip olduğu ekonomik ve coğrafi sınırlılıklar nedeniyle, “en zayıf halka” konumuna sürüklenmiştir. Pazar ekonomisine geçiş sürecinin ilerleyen yıllarında Akayev yönetimi Rusya’daki Avrasyacı yönelimlerin baskısının, Çin’in artan bölgesel etkisinin zorlaması ve Pazar Ekonomisi’nin bir sihirli değnek olmadığının anlaşılmasıyla “dengeli ve çok yönlü bir ekonomi politikası ve dış politika” arayışlarına girişmiştir. 11 Eylül 2001 sonrası Washington yönetimi ile terörle savaş konusunda işbirliği yapma konusunda adımlar atıp Amerikan askeri üslerinin ülke topraklarında konuşlanmasına izin verirken, diğer yandan Moskova yönetimi ile güvenlik konusunda işbirliği anlaşmaları yapmış, Şangay İşbirliği Örgütü’nün etkin üyelerinden biri konumuna gelmiştir. Akayev, bu yıllarda, bu üç işbirliği yönelimi arasında bir çelişki olmadığını vurgulamış, Kırgızistan’ın ABD ve Rus çıkarlarının birbirine yaklaştığı bir ülke olduğunu ifade etmiştir. 2004 yılından itibaren ABD, Rusya ve Çin çıkarları arasında Akayev yönetiminin kurduğunu düşündüğü denge, belirgin bir biçimde Rusya ve Çin lehine ve ABD aleyhine dönmeye başlamıştır. İşte “ekspres devrime” giden süreçte temel kırılma noktası Akayev yönetiminin ortaya koyduğu bu tutum değişikliğidir. Bu yeni yönelimin temel göstergelerinden biri Rusya Federasyonu ile güvenlik konularında artan işbirliği olmuştur. Bu çerçevede, 2004 yılı yazında, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Tacikistan ve Kırgızistan; Kırgızistan topraklarında geniş kapsamlı bir askeri tatbikat gerçekleştirmişlerdir. Kırgızistan Dışişleri Bakanı Aslan Aitmatov, Rusya’yı Kırgızistan’ın en güvenilir dostu ilan etmiş, iki ülkenin dış politika konusunda ortak bir perspektife sahip olduğunu vurgulamış, Orta Asya’yı bütünüyle kapsayacak bir ekonomi ve güvenlik bölgesi oluşturulması yönündeki Rus planlarını desteklediğini ifade etmiştir. 2004 yılının Kasım ayında Akayev’in Moskova ziyaretinde ise, Washington yönetiminin Kırgız muhalif hareketlerine desteğinin arttığı bir noktada, Putin Akayev’e desteğini açıkça belirtmiştir. Bu politik desteğine ek olarak Moskova yönetimi, Kırgızistan’ın enerji alanında Özbekistan’a olan bağımlılığını giderme konusunda Kırgızistan’da büyük hidroelektrik santral projelerini finanse edeceğini ve güvenilir doğal gaz arzı sağlayacağını açıklamıştır. Bunun karşılığında Akayev, Rusya’nın “önleyici savaş doktrinini” onayladığını ve bu çerçevede yapılacak bir operasyonda Kırgızistan’daki Rus askeri üssünün de olası bir Afganistan operasyonunda kullanılabileceğini ifade etmiştir. Bu rıza, Avrasyacı yönelimlere sahip Putin yönetiminin, Orta Asya’daki ABD etkinlik sahasının temel dayanak noktası olan Afganistan’a yönelik açık olmayan bir tehdidine Akayev’in verdiği bir rıza olarak ABD ile ilişkilerin önemli ölçüde gerginleşmesine yol açan bir rızadır. ABD, Akayev yönetiminin ABD çıkarları aleyhine dönüşümler içinde olduğunu düşündükçe, “demokrasiye” ve bu bağlamda muhalefete desteği daha çok vurgulamaya başlamıştır. Böylelikle muhalefet, “popülerleşen devrim yöntemleriyle” işbaşına gelirse ve/veya getirilirse, ABD çıkarlarına karşı daha fazla ılımlı hâle gelecektir. “Ekspres Devrim” ve Rusya ile Çin’in Çevrelenmesi Akayev yönetiminin Rusya’yla ilişkileri geliştikçe Çin yönetimi de bu süreci olumlu karşılamıştır. Nitekim Ortadoğu bölgesi ile Kafkasya ve Orta Asya birbirlerinin doğal uzantıları olup, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin temel amaçlarından biri ise Çin’in çevrelenmesi olmaktadır. Çin yönetiminin en az istediği şey, Kırgızistan gibi çok yakın bir coğrafyanın tamamen ABD etkisine girmesidir. Bu bağlamda Çin yetkilileri, 2004 yılında Akayev yönetiminin gerçekleştirdiği tutum değişikliğini dikkatle incelemiş, bu tutum değişikliğinin lehine harekete geçmekte gecikmemiştir. 2004 yılının Eylül ayında Kırgızistan ile Çin arasında enerji, sınır ticareti, iletişim, madencilik vb. alanlarda kapsamlı işbirliği anlaşmaları imzalanmıştır. İki ülke arasındaki ticaret hacmi önemli ölçüde artmış, böylelikle kurulan bağımlılık ilişkisi ile, ABD’nin Kırgızistan’daki etkisi sınırlandırılmıştır. Böyle bir ortamda, Kırgızistan’da gerileyen ABD için belki de tek çıkar yol, maliyeti çok düşük olmakla birlikte etkisi büyük olup, fakir halkın da itibar edeceği “moda devrimlerden” bir yenisi olacaktır. Devrimin Tetikleyici Nedenleri: Yolsuzluk, Yoksulluk, Yandaşlık Devrimin temel hazırlayıcı nedeni Akayev yönetiminin aktarılan tutum değişikliğinden ABD’nin hoşnutsuzluğu olarak görünse de, devrimi gerçekleştiren parçalı muhalefetin liderlerinin temel gerekçeleri Akayev yönetiminin yolsuzluk ve yandaşlık ekonomisi ve demokrasi eksikliği olmuştur. Bu iki gerekçe, “merkezin kendilerini temsil etmediğini düşünen yoksul çevrede” destek bulmuş, bir anlamda devrimin temel itici gücü “onları yeni yandaşlar yapacağına inandığı politik unsurları merkeze itmek istemiyle harekete geçen kitle” olmuştur. Bu kitleye etnik köken farklılıklarının yoksullukla birleşmesi sonucu Kırgızistan’da yaşayan Özbek kökenliler de eklemlenmiştir. Ayrıca 1990’lar boyunca artan dış borcun bir ara GSMH’nın yüzde 130’una çıkması sonrasında borç veren kuruluş ve ülkelerin musluklarını kısmasına bağlı olarak, yönetici elitin önemli bir bölümünün de Akayev yönetimine desteği azalmıştır. Çünkü kredi ve dış borçlar, Kırgızistan’da büyüme ve istihdama katkı yapmaktan çok, bir patronaj ağının üyesi yönetici elit arasında paylaştırılmaktaydı. Kaynakların azalmasıyla birlikte, yandaşlığa bağlı olarak şekillenen dayanışmanın gerekçesi ortadan kalktı; bir başka ifadeyle rant paylaşımına dayalı konsensüs bozuldu. Böyle bir ortamda, devrimin motoru olarak görülen yoksul çoğunluğa, hoşnutsuzlukları nedeniyle yönetici elitin önemli bir kısmı da destek oldu. Böylelikle, ABD desteğiyle oluşturulacak “liberal çiftliğin” ağalarından olma ayrıcalığına sahip olma istemi, “ekspres devrime” desteğe ya da en azından ses çıkarmamaya gerekçe oldu. Olaylar Çevre Ülkeler İçin Ne İfade Ediyor? Kırgızistan’da devrim sürecinde yaşanan olaylar, demokratikleşme sorunları yaşayan diğer tüm Orta Asya cumhuriyetleri yönetimlerince kaygıyla izlenmiştir. ABD’nin Kırgızistan büyükelçisi Stephen Young’un Kasım 2004’te söylediği “eğer Kırgızistan’da iktidar barışçı yollarla el değiştirirse, bu durum bütün komşu Orta Asya devletlerinin vatandaşlarını umutlandıracaktır.” şeklindeki sözlerin içeriği bu cumhuriyetlerin yönetimleri tarafından daha belirgin bir biçimde anlaşılır olmuştur. Kırgızistan’da yaşananlar, Kırgızistan gibi “yumuşak otoriter rejimler” arasında gösterilen Kazakistan’da daha özel bir kaygıyla izlenmiştir. Çünkü, ülkede gelecek yıl devlet başkanlığı seçimleri yapılacaktır. Bu seçimler ertesinde benzeri bir devrim yaşama kaygısı, Nazarbayev yönetimini iktidarını sağlamlaştırma konusunda daha radikal tavırlar almaya itebilecektir. Tacikistan’da, Devlet Başkanı Rahmanov’un geçen ay yapılan seçimleri kazanması onun elini güçlendirse de, ülkenin etnik ve ekonomik açılardan sorunlu yapısı Kırgızistan’daki dönüşümün etkilerinin bu ülkede de görülmesine yol açabilecek büyüklüktedir. Özbekistan açısından değerlendirildiğinde, muhalefetteki Köylü Partisi, Kırgızistan’daki olayların, Özbekistan dahil tüm otokratik yönetimler açısından bir şok olacağını açıklamıştır. Bu tür açıklamalar, Özbekistan’da Kerimov yönetiminin iktidarını sağlamlaştırma adına yeni gerekçeleri hâline gelebilir. Dışa kapalı bir yapısı olan Türkmenistan ise Kırgızistan’daki olayların etkisinin en az olacağı Orta Asya ülkesi olarak görünmektedir. Uluslararası ilişkiler düzleminde değerlendirildiğinde, Kırgızistan devriminin, bu ülkeler yönetimlerinde birbirine karşıt iki etkisi görülebilir. İki karşıt etkinin de görülebilme olasılığının varlığı, bölge liderlerinin pragmatik yapılarından kaynaklanmaktadır. Birincisi, otoriter eğilimlerini, rejimlerini koruma amacıyla sürdürecek bölge liderlerinin Rusya ve Çin’e daha fazla yakınlaşıp ABD’ye kuşkuyla bakmalarıdır. İkincisi (birincisine göre çok daha az olası olmakla birlikte) bölge devletleri yönetimlerinin benzer devrimleri önlemek adına demokratikleşme yönünde adımlar atarak, içsel tepkilerin patlamasına olanak vermemeleridir. Ayrıca, Ukrayna ve Gürcistan’da olduğu gibi Kırgızistan’da da devrim sonucu gelen iktidarların meşruiyet kaynaklarından biri de ironik bir biçimde Rusya Federasyonu’dur. Yeni yönetimler ayakta kalabilmek için Rusya Federasyonu’na (Kırgızistan örneğinde buna ek olarak Çin’e de) düşman olmadıklarını ispat etmek durumundadırlar. Bu durum, yönetimlerin, bu devletler lehine, dost olduğu bilinen bir yönetime kıyasla daha fazla tavizler vermesini gerektirebilir. Bir başka ifadeyle, Kırgızistan’da yaşananları, ülkede Çin ve Rusya’nın etkisinin bittiğinin bir göstergesi olarak görmek fazla acelecilik olur.
·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.