Rousseau , "Vicdan, insanın ruhundaki Tanrı'nin sesidir der." diyerek başlayayım
kitabın bana bıraktığı duyguların lisanıyla...
Gözlerle günah işlemenin zevkini tatmak... evet evli olmak ve başka bir kadına aşık olup sadece göz ile hayal ile günaha meyletmek ...
Bu noktada beni en çok sarsan, bir insanin gelmiş geçmiş milyarlarca insanı kendi bedeninde toplayıp, ya da onlarin bedenine girip sanık terazisine oturarak mahşeri yaşaması. Kısaca milyarlarca insan yargısı üzerinden nefsiyle hesaplaşıp dünya ve mahser terazisine sığamayacak kadar vicdan sancısı çekmesi ve kaçamaması kendinden.
Teraziye oturuyor ve bitmeyen bir hesaplaşma başlıyor.
O çok sevdiği saygı duyduğu Türk komutanlarının, gelmiş geçmiş din peygamberlerinin, 4 büyük meleğin suçlamalarına savunmasını yapıyor. Sağ çıkıyor bu savunmadan.
Ama bitmiyor bu vicdan hesabı ki, içindeki o 1 şeytan, sevdigi 2 kadın, dostu Şeref ve kendisinin gençliği. Bu 5 kişi bir beden oluyor, kılıçla çarpışıyor ona karşı. işte orada, içindeki o vicdan sesinin, kılıca bürünmüş darbesiyle düşüyor yere! Vicdan sancısının insanı nasıl öldürdüğüne şahit oluyoruz biz de.
Kitabın metreyle ölçülmez içeriğinin genişliğine gelecek olursam; Türk milliyetçiliği var kitapta.Türk kumandanlarina sınırsız bağlılık, yıkılmış imparatorluğa derin bir âh var. Cumhuriyete, insanliga eleştiri var. edebiyat, tasavvuf, 4 büyük melek,zerdüştlük ve zerdüştlüğün kadınları hakir görmeleri, budizmin nirvanası, ve peygamber efendimizin (s.a.v) hz Aişe ile evliliğine eleştiri... çok şey var ama kısaca söyleyecek olursam Dünya nizamına isyan var.
Aslinda işin ehli bir kalemle ciltler halinde şerhi yazılsa yeridir bu kitabin.
Vicdanlarımızı temiz tutup başımızı yastığa rahatça koyacak bir ömür geçirmek dileğiyle. Keyifli okumalar dilerim.