Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

183 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 saatte okudu
İlber Ortaylı, bu kitabında da bizlere sohbet havasında bir hazine sunuyor. Şuncacık (diğer kitaplarının sayfasını düşününce) bilginin bile tek başımıza araştırsak ne kadar külliyatlı olacağını tahmin etmek güç değil. Taha Akyol’un yönlendirmelerinin de tam kıvamında olduğunu belirtmek gerek. Ürün var, ürünü sunan var bir de o üründe emeği geçen var. O emeği geçeni unutmamak lazım dostlar. Peki, kitap bizlere hangi konuları sunuyor. İlber Ortaylı ve Tarihçilik girişiyle aslında bir söyleşi kitabında da ‘Tarih Nedir’ konusu olmamasını kutladım. Her kitabın girişinde de aynı konu olmamalı, değil mi? Kanuni Sultan Süleyman, onun devri ve o devire dair yazılanlar ve yaşananların arasındaki büyük farktan tutunda, ‘Harem’ dendiğinde akla sadece cinselliğin gelmemesi, o kurumdan çok okumuş, şairler, sanatçı çıkmış kadınlar olduğuna değiniliyor. Bir serzenişte var, tarihi popüler hale yanlış getirenlere ki oldukça yerinde. 3- 5 kuruş kazanmak için kendi ailesini, eşini, dostunu satmaktan farkı yok bunun. Bende katılıyorum. İsrail, İsrailoğulları ve onların tarihi üzerine çokça değinilmiş ki hayran kalınmayacak gibi değil. Bir insan kendi alanı yanında dinler tarihiyle de bu kadar ilgili olur mu? Oluyormuş demek ki. Tarih okuyanlar (bende dahil) biliriz ki sadece kendi alanımızdaki konular bile hiç bitmeyecekmiş gibi gelirken farklı tarihi konularda da derin bilgisi olan insanlara hayran olmamak elde değil. Hele ki tek cümlelik slaydı bile tahtaya bakarak dahi yanlış okuyan eğitmenlere kalınca bu tarz insanlar daha bir kıymete biniyor. Birinci Dünya Savaşı ve akabindeki Milli Mücadele dönemine dair sorular da oldukça yerinde olmuş. Özellikle çok kötülenen Vahidettin (ısınamadım ama büyüğümüz, saygı duyuyorum) üzerinden gelen eleştirilere ve adeta körlemecesine yapılan yorumlara karşı bir duruş görüyoruz İlber Ortaylı’da. Yenilmemiz, Anadolu Hareketi, Lozan gibi konularda sorulmuş sorular da oldukça faydalı gözüktü bana. Hanedan ve Padişahlar konusundaki yorumları aslında Osmanlı üzerine bir serzeniş içeriyor. Bunu görmemek mümkün değil. Çünkü ilk 8 padişahın hep mareşal olmasından bahsederken arada bir IV. Murad ve II. Abdülhamit hariç diğerlerine askeri yönden pek yüz vermediğini anlıyoruz, ne kadar Osmanlı’yı seven ve savunan biri olarak gözükse de 36 padişahtan sadece 10 tanesi onun için yer etmiş, bunlardan 5 tanesini kenara ayırıp gerisini bir alt kademede değerlendirir gibi duruyor ama onu anlamak için henüz çok ham, çok başlangıç seviyesinde olduğumu, eleştirmediğimi (ne haddime) sonuçta sadece algıladığımı yazıyorum. Osmanlı’da Milliyetçilik konusunun ise bir Türkçülük yerine İslamcılık olduğunu ancak hoşgörü ile ilerleyen coğrafyada Milli akımlar başladıktan sonra zaten Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan vs gibi ülkelerin topraklar içinde kalamayacağını güzel bir şekilde anlatıyor bizlere. Beni en çok üzense Hanedan’ın Sürgünü kısmı yani son kısımdır. Çünkü hazine senin elinde, devlet yine senin elinde, insanlar halen Padişah diyor başka şey demiyor. Sen gidip sefalet içinde ölüyor, yeni cumhuriyet hakkında tek kötü kelime konuşmuyorsun. Gerçekten de o şartlarını göz önüne aldığımızda hangimiz böyle olurduk diye de sormak gerek. Açıkçası şimdi en ufak bir durumda sinirlenen, küfreden insanlar olduk bunu inkar etmeyelim. O yüzden ben bu durumda kalmışken yapılan bu hareketlere saygı duyuyorum. Faydalı bir kitap olduğunu düşünüyor, iyi okumalar diliyorum efendim..
Tarihin Gölgesinde
Tarihin GölgesindeTaha Akyol · Timaş Yayınları · 2012330 okunma
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.