Gönderi

...Duyduğum kadarıyla Talat ve Enver davetsiz misa­firlerle görüşmüyorlarmış” diye karşılık verdim. Paşa “Davet edileceksiniz” dedi, sonra odadan çıktım.Sabahleyin, o dönem Dâhiliye Nazırı olan Talat Paşa tara­fından saat dokuzda Bâbıâlî’de beklendiğimi öğrendim. Aynı gün on bir buçukta da Enver Paşa tarafından çağırılıyordum.Belirlenen saatte gittim. Dâhiliye Nazırlığının merdiven­lerini çıkarken omuzuma bir el dokundu ve “Biz sizi Mısır’da ararken siz burada karşımıza çıkıyorsunuz” dedi. Bir de bak­tım ki Talat Paşa! Elimden tuttu ve merdivenleri ikişer ikişer çıkıp odasına girdik. Beni tam karşısına oturttu. Selamlaşma ve hoş beşten sonra “Hicaz’daki kriz aşıldı. Neler olup bittiği­ni bana anlatır mısınız?” dedi. “Olan bitenden haberim yok, çünkü Mısır’daydım. Haberler sizde, ancak benim anahatlarıyla bildiğim kadarıyla olan bitenlerin asıl sebebi sizin, yani İttihat ve Terakkinin Şerif hakkında takip ettiği politikadır” dedim. “Nasıl yani?” dedi. Şöyle cevap verdim:“Sizler Hicaz'ın özel durumuna son verip onu diğerleriyle aynı konumda sıradan bir Osmanlı vilayeti haline getirmek istiyorsunuz. Oysa Şerif [Hüseyin], herşeyi olduğu gibi mu­hafaza etmeye matuf bir politika izliyor. Şerife göre devletin tek isteği, ulaşımda emniyet ve huzurun sağlanması ile hacı­ların güvenliğinin teminidir. Sizler de bunu istemenize rağ­men, daha önce de söylediğim gibi Hicaz’ın vilayetler kanu­nuna tabi olmasını arzu ediyorsunuz. Eğer şeriflerin Hicaz’da devlete hizmet etmesini ve İslâm dünyası ile hilafet devleti arasında gerçek bir din kardeşliğinin kurulmasını isteseydi­niz, bu politikanın kalbinin Mekke’de attığını ve sözkonusu kalp ile damarların faaliyetlerinin Şerif tarafından düzenlen­diğini bilirdiniz. Ayrıca, Hicaz’ın bu haliyle desteklenmesi­nin, devlet adına vilayetler kanununun uygulanmasından çok daha faydalı olduğunu da bilirdiniz.”Talat Paşa “Baban demiryolu inşasına [Hicaz demiryolu­nun Mekke’ye kadar uzatılmasına] niçin karşı çıkıyor?” diye sordu. Dedim ki:“Babam buna karşı çıkmadı. Ancak şunu unutuyorsunuz, Sultan Abdülhamid’in bu demiryolunu kurmasını gerektiren sebepler ile sizin aynı konuda uyguladığınız politika arasında fark var. Sultan, böylesi bir deneyimin kendisi için övünç kay­nağı olacağını düşünüyordu. Sizin de bildiğiniz gibi, askerî de­miryollarının düşman tehlikesi bulunan taraflara yapılması ge­rektiği fikrini esas alan Sultan, bu demiryolu sayesinde Rus­ya’ya gizliden mesaj gönderiyordu. Ruhsatı Almanlara verilen Bağdat demiryoluyla birlikte, güneye doğru giden bu demiryo­lunun inşası, Osmanlı Devleti açısından tehlikenin Rusya değil İngiltere olduğunu gösteriyordu. Doğu Anadolu demiryolu hattının ihmal edilmesi de yine Rusların isteklerine boyun eğil­mesi yüzünden ve onların tepkisine yol açmamak içindi.“Şerif için önemli olanın, sizin için de önemli olması ge­rekir. O da Şerifin yönetimindeki Hicaz’ı merkez alan İslâmî bir politika oluşturmaktır. “Sözkonusu demiryolunun kurulması, bugün Hicaz’da deve taşımacılığı yapanlara yahut tavaf ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) kabrini ziyaret sırasında hacılara rehberlik ederek ge­çimlerini sağlayanlara yeni yükler getirecektir. Oysa sözko­nusu iş kolları bölgede hâlâ yaygındır. İşte Şerifin size anla­tamadığı, sizin de bir türlü anlamadığınız mesele budur.”Talat Paşanın düşünceli olduğu yüzünden okunuyordu. Bana “Yarın saat onbirde Sadrazam’ın evinde görüşürüz. Açıklamalarınız için ayrıca teşekkür ederim” dedi.Oradan çıkınca, önceden belirlenen saatte Enver Paşaya gittim. Seraskerlik merkezinin kapısına geldiğim zaman as­kerler bir kimlik veya ziyaret kartı istediler. “İkisi de yok” de­dim ve “Ama benim kimliğim sarığımdır, üstelik buraya çağı­rıldığım için geldim” diye devam ettim. Bunları söyleyince askerler yolu açtılar ve içeri girdim. İç kapıda da benzer bir muamele vardı. Önce aşağı yukarı on kâtibin bulunduğu bir odaya çıkarıldım. Kapıda beni gördükleri zaman cübbe ve sa­rığımdan hoşlanmadıklarını farkettim. “Herhalde yanlış gel­diniz, aradığınız yer burası olmasa gerek” dediler. “Evet, ara­dığım yer burası değil, ama yanlış da gelmedim. Beni bu oda­ya gönderdiler. Ben Abdullah b. el-Hüseyin’im. Harbiye Na­zırı şu saatte randevu verip çağırdığı için buradayım. Kendi­sine nasıl ulaşabilirim?” dedim. Hemen hepsi ayağa fırlayıp özür dilediler. Sonra başlarındaki subay Enver Paşanın yave­ri ile telefonda görüştü ve beni alıp kabul salonuna götürdü.Salonun diğer tarafında Mağribliye benzeyen dört kişi vardı. Kapıya yakın bir yere oturdum. Onlarsa salonun baş ta­rafında duruyorlar, kendi aralarında fısıltıyla birşeyler konu­şuyorlardı. İçlerinden biri yanıma gelip selam verdi ve “Şura­da gördüğünüz Abdülaziz Çâviş’tir [1876-1929]. Size selam gönderiyor ve yanma çağırıyor” dedi. “Siz de ona selamımı iletin. Söyleyin, bir isteği varsa kendisi buraya gelsin, benim onunla görüşecek bir meselem yok” dedim. Adam gidip du­rumu anlatınca Abdülaziz ve beraberindekiler yanıma geldi­ler. Nezaketen ayağa kalktım ve el sıkışarak oturduk. Daha sonra Abdülaziz:“Bu Hicaz’ın hali nedir böyle? Devlet ne zaman bir ıslahat projesi uygulamak istese Emir hazretleri çeşitli mazeretler uy­duruyor. Demiryolu projesi ve yollardaki güvenlik eksikliği ko­nularında takındığı tavır da aynı şekildedir. Şimdi Medine’de idaresi bana tevdi edilen bir dârülfünûn kurulmak isteniyor.27 Ama öğrendiğime göre Şerif bu projeye de karşı çıkıyormuş. Bu muhalif tavırlar yüce Halife hazretlerini üzmektedir. Eğer orta­da makul bir sebep varsa, devletle babanızın arasındaki anlaş­mazlıkları gidermeye hazırım. Seçkin vali ve tecrübeli kuman­dan Vehib Bey’in önceden kararlaştırılmış ıslahatları yapmasına imkân verilmemesi gibi son dönemde Hicaz’da meydana gelen bazı şeyler, samimiyet sahibi kişileri üzmektedir” deyip sustu.Sözlerini bitirince “Sözlerinizi tamamladınız mı?” dedim. “Evet” dedi. Tam o esnada Enver Paşanın yaveri geldi ve “Özür dilerim, on dakika daha beklemeniz gerekiyor. Mare­şal von Sanders Paşa hâlâ Enver Paşayla görüşüyor” dedi. “Önemli değil” dedim ve Şeyh Abdülaziz Çaviş’e dönüp şun­ları söyledim:“Aracılık yapma niyetiniz için teşekkür ederim ama buna gerek olduğunu sanmıyorum. Şerif hazretlerinin her ıslahat girişimine karşı çıkması hakkında söylediklerinize gelince; bunlar zanna dayalı düşüncelerdir. Güvenlik eksikliği hak­kında söyledikleriniz için size şunu sorabilirim: Söyler misi­niz? Niçin hilafet merkezinde sıkıyönetim ilan edilmiştir?“Yolların güvensizliği hakkında söyledikleriniz, aslı astarı olmayan duyumlardan ibarettir. Acaba üstad hazretleri olup bitmiş somut olaylardan örnek verebilir mi?“Kurulmak üzere olduğunu söylediğiniz dârülfünûn ko­nusuna gelince; nasıl olur da Mekke Emiri böyle bir şeye kar­şı çıkabilir? Bahsettiğiniz yerler Emir’in değil Sultanın bölge­leridir. Üstelik söyledikleriniz hakkında hiçbir şey duyma­dım. Devlet tarafından Emir’e yazılan herşeyi bilemem, belki böyle bir şey gerçekleşmiştir. Ama belki de Emir, dârülfünûn projesini destekleyen ve dârülfünûnun nasıl kurulması gerek­tiğini gösteren birtakım tavsiyelerde bulunmuştur. “Size gelince saygıdeğer üstad, bildiğim kadarıyla sizin bir ilim adamı sıfatınız yok. Siz sadece bir gazete yazarı olarak ta­nınıyorsunuz. Oysa Hicazda her türlü saygıyı hak eden bir­çok meşhur âlim var.”Bu sözlerim karşısında Abdülaziz Çâviş susup kaldı ve bir şey söyleyemedi. O sırada yaver içeri girdi ve Paşanın beni beklediğini söyledi. Oradakilere selam verip çıktım.Enver Paşanın odasına girdiğim zaman ayağa kalkıp beni karşıladı, sonra oturduk. Paşa “Bu da neyin nesi? Bizler tah­tadan adam imal edelim de kendi elemanlarımız arasına ka­talım diye uğraşıyoruz ama Hicazlılar jandarma komutanı ve defterdara yaptıkları gibi güvenlik güçleri mensuplarını öldü­rüyorlar. Ama Allah’a şükür ki kriz aşıldı. Şimdi sizden rica­mız, devletin kendisine güveni hakkında babanızın aklına ta­kılan bütün şüpheleri bertaraf etmek için çalışmanızdır. Ken­disine güvenimiz sonsuzdur” dedi.Kendisine şu cevabı verdim:“Bunlar nasıl sözler? Siz ‘Kahraman-ı hürriyet’ ünvanını ta­şıdığınız halde, sizin yanınıza gelene kadar birçok yere girip çıkmam gerekti. Benden ziyaretçi kartı ve kimlik bile istediler. Daha yakın geçmişte herkes sizi o kadar severken, şimdi bu uy­gulamalar kamuoyunun sizden memnun olmadığını gösterir.“Ayrıca bekleme odasında Şeyh Abdülaziz Çâviş’le karşı­laştım. Şu anda sayın Nazırdan duyduğuma benzer sözlerle beni eleştirmeye kalktı. Abdülaziz Çâviş haddini aşıp devletle Şerif arasında aracı olmayı bile teklif etti. Oysa Şerif ile Os- manlı sultanları arasında, Ebû Nümey ve Sultan Selim zama­nından beri dostluk hâkimdir. Eğer işler bu kadar tersine dön­düyse, istediklerinizin gerçekleşmesine zaten imkân yoktur.“Hicaz’da olanlar hakkında söylediklerinize gelince; kı­demli ve öncelikli bir yer olan mukaddes bölgelere gönderi­len ve buraya tanınan haklara tecavüz eden Vehib Bey gibi bi­risinden başka ne beklenir ki? Bu adamı buraya kasıtlı olarak gönderdiniz. Bildiğim kadarıyla Vehib Bey bir zamanlar, Nakib Seyyid Talib’den korktuğu için Basra valisi olmayı kabul etmemişti. Kendisi, şairin şu sözlerindeki adama ne kadar benziyor:Barış zamanı aslan kesilip üzerime atılır.Savaş borusunu duyunca devekuşu gibi Korkudan bembeyaz kesilip yerinden zıplar.Bunları işiten Enver Paşa da şaşaladı. Sonra kendini to­parlayıp şunları söyledi:“Fesubhânallah! Bu adam niye haddini bilmez ki? Rica ederim olanları üstünüze almayın. Burada gördüğünüz gü­venlik tedbirleri benim fikrim değildir. Ancak Sadrazam Mahmud Şevket Paşanın başına gelenlerden sonra emniyet­ten sorumlu kişiler bazı şeylerin önüne geçebilmek için böy­le yapmak zorunda kaldılar, yine de özür dilerim.“Bizler her zaman Şerif hazretlerinin tavsiye ve işaretleri doğrultusunda iş yapmak istemişizdir. Vehib Beye gelince; onun Hicaz valisi olmasını ben istemedim. Kendisinin komu­tan tayin edilmesini teklif ettiğimiz zaman Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, daha az masraflı olur diye aynı zamanda vali ol­masını teklif etti. İşin aslı budur. Her fırsatta sizinle bir araya gelmek isterim.”“Biraraya gelmek gerçekten faydalı olabilir” dedim ve izin isteyip çıktım.Ertesi gün saat on birde Sadrazam’ın evindeydim. O gü­nün Dâhiliye Nazırı, Dünya Savaşı sırasında sadrazam olan Talat Paşa da oradaydı. Ancak bu defa ikisinin de tavırları ön­ceki günkü gibi değildi. Kızgın görünüyorlar ve zaman zaman sertçe bakıyorlardı. Talat söz aldı ve:“Dinleyin! İstesek her ay bir vali değiştiririz. Ancak bizim asıl istediğimiz Medine’den Mekke’ye, Cidde’den Mekke’ye ve Yenbu’dan Medine’ye demiryolu hatları döşemek. Babanız bu konuda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirirse her is­tediğini yaparız. Ancak kabul etmezse dostluğumuz baki de­ğildir. Şerife sunduğumuz teklif şudur: Demiryolu hattının gelirinin üçte birini dilediği gibi harcayabilir. Ölünceye kadar kendisi, öldükten sonra da onun soyundan gelenler emir ola­cak. İşlerini yürütebilmesi için yeterli bir kuvvet emrine veri­lecek. Devlet bu konuda kendisinden gelecek teklifleri dikka­te alacak. Ayrıca kabilelere harcanmak üzere iki yüz elli bin cüneyh emrine verilecek. İlk vapurla yola çıkın ve bu teklifi iletin. Cevabınızı bekliyor olacağız. Eğer kabul cevabını bize ulaştırırsanız, siz Medine-i Münevvere’ye gidin. Şeyhülislam Hayri Efendi orada sizi bekleyecek ve demiryolu hattının te­melini beraber atacaksınız. Eğer Emir tekliflerimizi redde­derse, kendisinden başka kimseyi suçlamasın” dedi.“Cevap verebilir miyim?” diye sordum. “Bunlar devletin kararlarıdır” dedi. Bunun üzerine şöyle dedim:“Teklifinizi babama ileteceğim. Ama eminim ki reddede­cek ve bu sözleri bir rüşvet ve hakaret sayacaktır. Babamın derdi emirlik yahut para değildir. Kendisinden sonra çocukla­rının veya başkalarının emir olmasını da umursamaz. Ancak ya benimle yahut başkasıyla kendisine haber gönderin de, de­miryolu hattının kurulması ve bunun için gerekenlere dair düşüncelerini size bir mektupla iletsin. Göreceksiniz, size en güzel tavsiyelerini gönderecektir.”Talat Paşa, konu hakkında bir komisyon kurulacağını söyle­di. O sırada bir Fransızdan (herhalde Napoleon’du) şöyle bir söz aktardı: “Bir işin olmamasını istiyorsan komisyona havale et!” Sonra ayağa kalktılar. Sadrazam bana “Ne zaman yola çı­kıyorsun?” diye sordu. “İlk vapurla” dedim. Bir gün sonra, Rachel Carol adlı Romen vapuruyla yola çıktım.
·
111 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.