Şerif Hüseyin'den Sultan Mehmed Reşad'a Mektup
Hicaz’a döndüm ve olayların iç yüzünü babama anlattım. Babam, Sultan Mehmed Reşad hazretlerine hitaben bir mektup yazıp Mabeyn-i Hümâyûna gönderdi. Mektupta Avrupa’nın durumunu, ikili ittifakı (Rusya-Fransa), üçlü anlaşmayı (Almanya-Avusturya-İtalya) ve İngiltere’nin Fransa ve Rusya’nın yanında savaşa girmesiyle oluşan üçlü ittifakı anlatıyordu. İngiltere, bağımsızlığını garanti ettiği ve toprakları üzerinde garantörlük yaptığı Belçika’nın Almanya tarafından saldırıya uğraması üzerine savaşa girmişti.Babam mektubunda şunları söylüyordu:Sultan hazretleri, Balkan Savaşının ne şekilde sona erdiğini iyi bilmektedirler. Devletin ihtiyaç duyduğu teçhizatı henüz tedarik edemediği ve hazırlıklarını tamamlayamadığı da malum-i alileridir. Almanya’nın yanında savaşa girmek büyük bir tehlikeyi beraberinde getirecektir. Çünkü devletimizin kullandığı silah ve teçhizatm tamamı Almanya’dan gelmektedir. Osmanlı top ve silah fabrikaları, orduyu gereği gibi teçhiz edecek yahut savaşta kaybedilmesi muhtemel silah ve mühimmatın yerine yenisini yetiştirecek durumda değildir. Buna ek olarak, devletin güney bölgeleri, mesela Basra, Yemen ve Hicaz, her an saldırıya hazır bekleyen düşman devletlerin deniz kuvvetleri tarafından kuşatılmış durumdadır. Böylesi saldırılar, söz- konusu bölgeleri çok zor durumda bırakacaktır.Herhalde devlet ülke savunması için halkının vatanseverliğine güveniyor. Ancak sivil vatandaşlar düzenli ordular gibi silahlı olmadığından, Avrupa’nın düzenli ordularına karşı koyabilecek durumda değildir.Sultan hazretleri, Allah aşkına savaşa girmeyiniz! Bana kalırsa, Almanya'nın yanında savaşa girmemizi isteyen herkes ya ne söylediğinin farkında değildir, yahut büyük bir ihanet içindedir.Bu mektup, savaşın ilanından önce Sultana ulaştı. Ramazan ayında Vali Vehib Bey Emir’i Taifte ziyaret etti ve “Dâhiliye ve Harbiye Nezaretlerinden aldığım telgraflarda, Rusya ve İngiltere’ye savaş ilan edilmesi konusundaki görüşlerinizi öğrenmem emrediliyor” dedi. Babam “Böyle şifahî bir soruya hiçbir şekilde cevap vermek istemem. Bu soru, imzalı bir telgrafla elime geçerse ben de imzalı bir telgrafla cevap veririm. Ancak soylu bir asker olarak size şunu söyleyebilirim: Ben, devletimizle uzaktan yakından alakası olmayan bu savaşa girilmesini tavsiye edecek kadar hain değilim. Bizler burada büyük devletlerin deniz kuşatması altındayız. Sizler de Mısır’da Rus ve İngiliz ordularıyla mücadele edeceksiniz. Üstelik müttefikiniz Almanya ile kara bağlantınız bile yok, çünkü arada Sırbistan ve Romanya gibi düşman ülkeler var” diye cevap verdi. Vehib Bey sakalını sıvazlayarak “Bu, masaya atacağımız son kartımız” dedi. Babam “Ne kadar şaşırtıcı! Milletle kumar mı oynuyorsunuz?” diye tepki gösterdi. Sonra Vehib Bey yanımızdan ayrıldı.Yirmi dört saat sonra Sadrazam’dan ve Harbiye Nazırı Enver’den aynı soruları ihtiva eden telgraflar geldi. Babam cevabında, konuyla ilgili görüşlerini Sultan hazretlerine ayrıntılı bir raporla bildirdiğini söyledi. Ayrıca Rusya, Fransa ve İngiltere karşısında savaşa girilmemesi yönündeki tavsiyelerini yineledi. Bunun hem büyük bir beceriksizlik, hem de emanete hıyanet olacağını söyledi ve Osmanlıya bağlı hiçbir ülkenin, sözkonusu devletler karşısında savaşa girmeyi kabul etmeyeceğini bildirdi. Sadrazam ve Harbiye Nazırına, savaşa girmeye kesin karar vermeleri halinde, savaş başlamadan önce Ye- men’deki Beşinci Ordu’ya üç yıl yetecek erzak tedarik etmelerini ve savaşçı ihtiyat kuvvetleri hazırlamalarını tavsiye etti. Aynı şeyin, Asîr ve Hicaz’daki askerî güçler için de yapılması gerektiğini söyledi. Savaş başlayana kadar geçecek süre içinde, bu vilayetlerdeki askerler için en az beş yıllık erzak depolanması gerektiğine işaret etti. Bunu yapmadıkları takdirde, sözkonusu bölgeleri çok zor durumda bırakacaklarını ve hiç hoş olmayan sonuçların doğabileceğini anlattı.Gelen cevap telgraflarında, devletin herşeyi düşündüğü ve Emir hazretlerine kıymetli görüş ve tavsiyeleri için teşekkür edildiği söyleniyordu.Zilkade ayının sonlarında babam Mekke’ye gitti. Bayramın ilk günlerinde gelen telgraflarda, Rusya Anadolu topraklarına saldırdığı için Rusya ve müttefiklerine savaş açıldığı duyuruluyor ve Osmanlı donanmasının Rus topraklarını topa tuttuğu bildiriliyordu. Aslında ilk saldırıyı Türkler deniz yoluyla yapmıştı. Türkiye’nin savaşa girmesi için Almanya tarafından Osmanlı donanmasına hediye edilen Goeben ve Breslau zırhlılarındaki Alman Amiral Souchon Türk donanmasına komuta ediyordu.Talat ve Enver dışında, ne Sultan’ın, ne Sadrazam’ın ne de diğer nazırların durumdan haberi vardı. Hatta Fransa taraftarı olan kana susamış Cemal’in bile haberi yoktu! O gün, aralarında Nafıa Nazırı Çürüksulu Mahmud Paşa’nın da bulunduğu dört nazır istifa etti. Sadrazam Said Halim Paşa da istifa etti ancak istifası kabul edilmedi. İşte o dönemde meydana gelen olayların iç yüzü bundan ibarettir. Devlet, sonuçta parça parça olacağı bir savaşa girdi.Emir Hüseyin bu olanlar üzerine bir telgraf gönderip Yemen, Asîr ve Hicaz için yeterli para yardımı gönderilmesini istedi, ancak hiçbir cevap alamadı.İttihat ve Terakki hükümeti bundan sonra Arap vilayetlerine hiçbir ilgi göstermedi. Tek önem verdikleri husus, bir kısım İngiliz askerini Mısır’da, bir kısmını Irak’ta muhasara altında tutmaktı. Böylece, bu askerlerin batı cephelerinde savaşma imkânı bulmalarını önlemek istiyorlardı. Batı cephesi savaşın esas kızıştığı yerdi, orayı kazanan savaşı da kazanmış sayılacaktı.Türkler kışı Mısır’a saldırı hazırlığı yaparak geçirdiler. Kafkas cephesine de büyük miktarda asker sevk etmişlerdi. I- rak’ta düzenli ordu bırakmadılar ve burası için yedek askerlere güvendiler.İngilizler Basra’ya saldırınca karşılarında hiçbir mukavemet görmediler ve Basra düştü. İngiliz ordusu Kurne’ye doğru ilerlemeye başladı. Araplar, Irak vatandaşlarından oluşan düzenli orduların Türk bölgelerini savunmak için gönderildiğini fark edince şaşkına döndüler. Çünkü bu askerlerin kendi bölgelerinde savaşacaklarını düşünmüşlerdi.Yaz gelince Emir her zaman olduğu gibi Taife giderken, İngiliz orduları da Irak içlerine doğru ilerlemeye başladı.Ahmed Cemal Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından o dönemde gerçekleştirilen Mısır saldırısı ise, bilindiği gibi Osmanlı ordusunun ağır yenilgisi ile sonuçlandı.